Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Nuri Killigil, Enver Paşa'nın öz kardeşidir. Trablus'ta Mustafa Kemal ve Enver Paşa ile beraber savaşmış, ağabeyi Enver Paşa gibi yiğit bir askerdir. Azerbaycan'ı kurtaran, Kafkas Ordusu'nun başındaki Nuri Paşa'dır! İşte bu Nuri Paşa, silahlara çok meraklı, teknik resim çizen, silah tasarımları yapan bir şahıstır. Öyle ki, Türkiye'nin ilk endüstriyel silah tasarımcısı olarak gösterilmektedir. Bu yöndeki çalışmalarını ilerleten Nuri Killigil, 1933'de bir tesis kurarak Türkiye'de silah üretimine başlar. Atatürk'ün imzaladığı kararname ile Yavuz Gemisi topları için gerekli parçaları üretmeye başlar. Atatürk'ün yerli savunma sanayii kurma konusundaki isteğiyle Nuri Killigil Türk ordusuna bazı silahları üreterek zaman geçtikçe tesisini büyütür. Silah üretiminde Türkiye'nin gözbebeği durumuna gelir. Şakir Zümre ile beraber, özel sektörde ciddî silah üretimi yapan iki kişiden biridir Nuri Killigil. Tarihler 2 Mart 1949'u gösterdiğinde Nuri Killigil’in silah fabrikasında üç büyük patlama olur. İstanbul-Sütlüce âdeta cehennemi yaşar. Patlamada Nuri Killigil de dâhil olmak üzere toplam 28 kişi ölür. İlk aşamada 15 kişinin cesedi bile bulunamaz! Nuri Killigil'in ilk önce ayak ve kol parçaları bulunur. Patlamalar o kadar büyüktür ki Killigil'in gövdesi patlamalardan yirmi gün sonra Haliç'in çamurlu sularında ancak bulunabilir. Daha hazin olanı İstanbul müftülüğü bir "ceset parçası" için cenaze namazı kıldıramayacağı konusunda fetva verir! Sonuçta, Cumhuriyetin en önemli silah fabrikası yok olur. Patlamaların nedeni olarak ihmâl ve kaza gösterilerek olay örtbas edilir. Acaba gerçekten ihmâl veya kaza mıdır? Günümüzde artık olayın bir sabotaj olduğuna kesin gözüyle bakılmaktadır. Aslında o günlerde de sabotaj olduğu bilinmektedir; çünkü Başbakan Şemsettin Günaltay gizli oturumda olayı değerlendirir; ama tutanaklar üzerine gizlilik kararı konulur. Peki neden? Sabotaj değilse neden? Atilla Oral yıllarca yaptığı araştırmalarının sonucu olarak yazdığı çok değerli kitabında olayın sabotaj olma ihtimali üzerinde durmaktadır. Sabotaj ise kim ve neden yaptı? Elimizde buna dair bir belge yok (en azından benim bildiğim); fakat çok dikkat çekici bir noktaya değinmek istiyorum. Nuri Killigil'in fabrikasının yok olmasıyla beraber Türkiye'de savunma sanayii bitirilme noktasına gelmiştir. 1947 - 1952 yılları arasında Truman Doktrini ve Marshall Planı ile Türkiye'ye ABD'den askerî yardımlar yağmaya başlamıştır. Bu silahlar tabiî ki kullanılmış, demode silahlardır; ama Türkiye'nin buna da ihtiyacı vardır. ABD ihtiyaç fazlası ve çoğunlukla kullanılmış silahlarını Sovyetlere karşı koyacağı gerekçesiyle Türkiye'ye hibe etmiştir. Türkiye'nin 1952'de NATO'ya girmesi ile ABD'den askerî yardımlar alma geleneği devam etmiştir. İşte bu yardımlar Türkiye'de savunma sanayiinin oluşmasına engel olmuştur. Bu bağlamda, Nuri Killigil'in silah fabrikası, inovasyonu, ar-ge'si ile bir çıbanbaşı gibi durmaktadır. Türkiye'nin kısmen de olsa bağımsız bir dış politika yürütebilmesi kendi savunma sanayisine sahip olarak dışarıya bağımlı olmadan yaşaması ile mümkündür. Truman Doktrini, Marshall Yardımı adı altında başlayan ABD'nin eski silah hibeleriyle Nuri Killigil'in başarılı fabrikasının yok olmasının aynı tarihlere denk gelmesi çok ilgi çekicidir. Üstelik Amerikan yardımı bazen yardımı alan ülkenin sanayisi tamamen ölmesin, fabrikalar kapanmasın diye ABD'den off-shore sipariş alarak da yapılıyordu. Hükûmet ABD'den aldığı yardımın bir kısmıyla yerli sanayiye gerekli üretimi yaptırabiliyordu. Buna rağmen Türk hükümeti bu tür bir yardım için ABD'ye başvuru yapmadı. Bu off-shore yardım imkânından Nuri Killigil, Şakir Zümre gibi silah üreticileri yararlanamadı. Gariplikler burada bitmiyor. Birleşmiş Milletler'in silah ambargosu koyduğu Mısır ve Suriye Nuri Killigil'e silah siparişi vermişti. Aynı şekilde Ürdün ve Lübnan da! Bu ülkeler, yani Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün, 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti kurulunca İsrail'e savaş açmışlardı. BM Güvenlik Konseyi de bu ülkelere silah ambargosu koymuştu! İşte Killigil bu ülkelerden silah siparişi almıştı ve siparişi kabul edip üretime başlamıştı. Ambargoya rağmen üretim yapmasından hükûmetin de haberi vardı. Bu nedenle devam ediyordu üretime. Bu silah fabrikası âdeta Türkiye'nin ve diğer Müslüman ülkelerin gözbebeği hâline geliyordu. Tekrar belirtelim: Sipariş veren ülkeler de İsrail'e savaş açan ülkelerdi. Bütün bu parçaları birleştiğimizde net bir tablo ortaya çıkıyor: 1) Nuri Killigil'in bu fabrikasının yok olmasıyla Amerika'nın eski silahlarını Türkiye'ye hibe etmesi yaklaşık aynı tarihlere denk geliyor. 2) Nuri Killigil'in fabrikasının yok olmasıyla Türkiye'de millî savunma sanayisinin gelişimi duruyor. 3) Nuri Killigil'in fabrikasının sabotaj ile yok edilmesi, en azından bazı iş adamlarının böyle düşünmesi, gelecekte silah üretimi niyeti olan iş adamlarını da bu işten vazgeçiriyor. 4) Türkiye'de millî savunma sanayisinin durmasıyla Türkiye özgüvenini kaybediyor. Dış politikada Amerikan kampının yanında, elinde doğru düzgün bir kozu olmadan yer alıyor. Görüldüğü üzere bazen küçük bir operasyon ile bir ülkenin kaderi değişebiliyor. Türkiye'nin sıklet merkezi Türk ordusu olarak görülüyor. Türk ordusunun sıklet merkezi de uzun vadede millî savunma sanayisidir. Atatürk bunu görüyor ve 30'lu yıllarda bunu kurmak için çalışmalara girişiyor. 1940'lı yılların ikinci yarısına gelince bu kurumlardan en önemlisi, yani Türk savunma sanayisinin sıklet merkezi Nuri Paşa'nın fabrikasıdır ve bu fabrika patlıyor. İşte böylece, sıklet merkezinin de sıklet merkezini bulduğunuz zaman bir ülkenin 70 senelik macerasını değiştirmeniz, hatta yönetmeniz mümkün olabiliyor.
Sayfa 241Kitabı okudu
·
187 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.