Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Tren Yolculugu ve Sütçü Kiz
Manzara engebeli, sarp bir hal aldı; tren, iki dağ arasındaki küçük bir garda durdu. Koyağın dibinde, akarsuyun kenarında, pencerelerin hizasında akan suya gömülmüş bir tek bekçi kulübesi görünüyordu. Bir toprağın ürünü olan ve o toprağın kendine has büyüsünü üzerinde toplayan bir insan varsa eğer, bu insan, Méséglise tarafında, Roussainville korularında tek başıma dolaştığım sıralarda karşıma çıkmasını o kadar istediğim köylü kızından da çok, bu kulübeden çıkarken gördüğüm uzun boylu kız olmalıydı; doğan güneşin eğik ışınlarıyla aydınlanan patikadan, gara doğru, elinde bir süt güğümüyle geliyordu. Dünyanın geri kalanını gizleyen yüksek dağların arasındaki bu vadide, kisack bir süre duran bu trenlerdeki insanlardan başka kimseyi görmüyor olmalıydı bu kız. Vagonlar boyunca yürüyerek, uyanmış olan tek tük yolculara sütlü kahve satıyordu. Sabahın yansımalarıyla kızarmış olan yüzü, gökyüzünden daha pembeydi. Bu kızın karşısında, güzelliğin ve mutluluğun bilincine her varışımizda içimizde canlanan yaşama arzusunu hissettim. Güzellikle mutluluğun bireysel olduğunu daima unutur ve zihnimizde onların yerine, hoşlanmış olduğumuz çeşitli yüzlerin, tatmış olduğumuz zevklerin bir tür ortalamasını alarak oluşturduğumuz bir kalıp koyarız; bunlar solgun, donuk bazı soyut imgeler olmaktan öteye gidemezler, çünkü güzellik ve mutluluğa has olan özelliğe, o güne kadar tanımış olduklarımızdan farklı, yeni bir şey olma özelliğine sahip değildirler. Hayat hakkında kötümser bir hüküm verir ve doğru bir hüküm olduğuna inanırız, çünkü mutluluk ve güzelliği de hesaba kattığımız kanısındayızdır; oysa onları hesaba katmamış, ikisinden de bir nebze olsun iz taşımayan sentezler koymuşuzdur onların yerine. İşte bu yüzden, bir aydına yeni bir “güzel kitap'tan söz edildiğinde, sıkıntıyla esnemeye başlar, çünkü okuduğu bütün güzel kitapların bir tür bileşimini hayal eder; oysa güzel bir kitap özeldir, tahmin edilemezdir, kendinden önceki şaheserlerin toplamından oluşmaz, bu toplamı tamamen özümsemiş olmak, bu yeni şaheserin özünü bulmaya katiyen yetmez; çünkü o zaten bu toplamın dışındadır. Biraz önceki bıkkın aydın, bu yeni eserle tanışır tanışmaz, tasvir ettiği gerçekliğe ilgi duyar. Aynı şekilde, bu güzel kız, zihnimin tek başımayken çizdiği güzellik kalıplarından farklı olduğundan, oracıkta, hemen belirli bir mutluluğun hazzını tattırdı bana (mutluluğun hazzını tatmanın tek yoludur bu ve her zaman kendine hastır); onun yanında yaşamakla gerçekleşecek bir mutluluktu bu. Ama burada da, büyük ölçüde Alışkanlığın anlık kesintisi iş başındaydı. Sütçü kız, canlı hazlar tatmaya hazır olan benliğimin, bir bütün olarak karşısında durmasından faydalaniyordu. Genellikle benliğimiz asgariye indirilmiş durumda yaşariz; melekelerimizin çoğu, ne yapılacağını bilen ve onlara ihtiyaci olmayan alışkanlığa güvendiklerinden, uykudadırlar. Ama o yolculuk sabahı, hayatımın rutininin kesintiye uğramış olması, yer ve saatteki değişiklik, melekelerimin varlığını vazgeçilmez kılmıştı. Erkenci olmayan, yerleşik alışkanlığım ortalıkta görünmediğinden, bütün melekelerim koşup onun yerini almıştı; en aşağılığından en soylusuna, nefes almaktan, iştahtan, kan dolaşimından duyarlılığa ve hayal gücüne, hepsi-dalgalar gibi hep birlikte alışılmadık bir düzeye yükselerek, gayretkeşlik içinde birbirleriyle yarışmaktaydılar. Bu yerlerin vahşi büyüsü, beni bu kızın diğer kadınlara benzemediğine inandırarak onun büyüsünü artırıyor muydu bilmem; ama kız, o yerlerin büyüsünü artiriyordu. Hayatımın her saatini onunla geçirebilseydim, dereye, ineğe, trene giderken ona eşlik ederek hep yanında olabilseydim, beni tanıdığını hissetseydim, düşüncelerinde bir yerim olsaydı, hayat bana çok güzel gelirdi. Bu kız bana köy hayatının, günün ilk saatlerinin güzelliklerini öğretirdi. Bana sütlü kahve vermesi için işaret ettim kendisine. Beni fark etmesini istiyordum. Görmedi, seslendim. Upuzun boyunun tepesinde yüzü öyle yaldızli ve pembeydi ki, işıklı bir vitrayın ardından görünür gibiydi. Geri döndü; giderek büyüyen yüzünden gözlerimi ayıramıyordum; giderek yaklaşan, yanı başınıza kadar gelen, kendine yabakılmasına izin veren, altını ve kırmızısıyla gözlerinizi kamaştıran bir güneş gibiydi. Delici bakışlarını bana dikti, ama görevliler kapıları kapattığı için, tren yola koyuldu; onun gardan çıkıp patikaya yürüdüğünü gördüm; artık ortalık apaydınlikti; şafaktan uzaklaşıyordum. Coşkunluğum ister bu kızdan kaynaklanmış, ister aksine, onun yanında bulunmaktan aldığım zevkin büyük bölümünü oluşturmuş olsun, her durumda, kız bu coşkunlukla o kadar iç içeydi ki, onu tekrar görme isteğim, her şeyden önce, bu heyecanın tamamen sönüp gitmesine izin vermemek, bilmeden de olsa o heyecana katılmış olan varlıktan temelli ayrılmamak gibi manevi bir istekti. Sebebi de bu heyecan halinin hoşuma gitmesi değildi sadece. Her şeyden çok, (bir telin daha fazla gerilmesinin, bir sinirin daha hızlı titreşmesinin farkli bir ses veya farklı bir renk yaratması gibi) bu heyecanın gördüklerime başka bir renk katması, beni bilinmeyen ve çok daha ilginç bir dünyaya oyuncu olarak sokmasıydı; tren hızlanırken hâlâ görebildiğim bu güzel kız, benim bildiğim hayattan başka bir hayatın parçası gibiydi; benim bildiğim hayattan bir şeritle ayrılmıştı, orada nesnelerin uyandırdığı duyumlar farklıydı ve o sırada o hayattan uzaklaşmak, kendimden temelli vazgeçmek gibiydi. Hiç değilse bu hayata bağlı olduğumu hissetmenin zevkini tadabilmek için, bu küçük istasyonun yanında yaşamam yeterliydi; o zaman her sabah gelip bu köylü kızından sütlü kahve alabilirdim. Fakat heyhat! Her an hızlanarak gitmekte olduğum öteki hayatta, o, hiçbir zaman olmayacaktı; önümdeki hayatı kabul etmeye boyun eğiyorsam, bir gün aynı trene binip aynı garda durma planları yaptığım için eğiyordum; bu projenin bir yararı da, zihnimizin çıkarcı, etkin, pratik, mekanik, tembel, merkezkaç mizacını beslemesiydi; çünkü zihnimiz, yaşadığımız hoş bir duyguyu kendi kendine, genel ve tarafsız bir şekilde derinleştirmek için gereken çabadan kaçmaya her an hazırdır. Öte yandan, bu duyguyu düşünmeye devam etmek de istediğimizden, zihnimiz onu gelecekte hayal etmeyi yeğler, bu duyguyu tekrar yaratabilecek olan koşulları ustalıkla hazırlar; bu ise, duygunun özü hakkında bize bir bilgi vermez, ama onu kendi içimizde tekrar yaratma zahmetinden bizi kurtarır ve tekrar dışarıdan bize gelmesini ummamıza imkân verir.
Sayfa 226 - YKYKitabı okudu
·
375 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.