İçimden sevinç çığlıkları atıyorum çünkü tam olarak istediğim, ihtiyacım olan kitabı bulmuşum gibi hissediyorum yine. O kadar akıcı, güzel bir kitaptı ki yani yaşadım gibi hissediyorum kitabı. Kesinlikle ve kesinlikle herkese önereceğim türden bir kitap, tarihi aşk kurgularının en iyi örneklerinden olduğu kesin ve bu kadar güzel olmasını aslında hiç beklemiyordum çünkü diğer tarihi aşk yazarlarına göre bu yazarı daha az duymuştum. Kitabı alma sebebim de uygulamada birisinin yaptığı incelemeyi çok beğenmiş olmamdı. Umarım ben de bu incelemeyle birilerinin almasına vesile olurum... O zaman konu ile başlıyoruumm.
Kitabımızın ana karakteri Laura kardeşleriyle birlikte yaşıyor fakat bir gün talihsiz bir şekilde yaşadıkları evin gerçek sahibi Şeytan olarak tanımlanan Dük Sterling Harlow evi geri almaya karar veriyor. Laura Sterling’in annesiyle yaptığı anlaşma sebebiyle 3 hafta içinde, yeni yaşına basmadan evlenemezse evi Sterling’e kaybedebilir. Bu sebeple umutsuzca koca arayışına giren Laura, ona talip olan insanların çok iğrenç olduğunu düşünüyor ve aşık olabileceği birisini istiyor. Ormanın içinde gezerken baygın ve melekleri andıracak derecede güzel bir çocukla karşılaşıyor. Fırsatı kollayıp çocuğu öpüyor (Uyuyan güzel masalı mı bu??? Ormanda gördüğü çocuğa yapışıyor hemen?) Sonra anlıyoruz ki çocuk hafızasını kaybetmiş ve kim olduğunu bile bilmiyor. Ana kızımız da durur mu yerinde? Demesin mi sen benim nişanlımsın, biz evleneceğiz diye… Hikaye de böyle devam ediyor, tabi ana kızımız bu hafızasını kaybetmiş melek yüzlü çocuğun, evlerini elinden almak için gelen şeytan olduğunun farkında olmadan ona kapılıyor.(Farkına vardığında da çok geç oluyor malesef…)
Ana karakterimiz Laura biraz deliydi bence ama hoşuma da gitti. Gerçi ailecek var onlarda bir şey şspsşpf Kız kardeşi ondan da beter… Bu konu hakkında konuşmayacağım fakat şunu diyebilirim ki; Pasta ile zehirleme ve damadın kafasına heykel atma olaylarından sonra, onun hikayesini çok merak ediyorum. Çok tuhaf ve çılgın bir hikaye olacağını şimdiden tahmin edebiliyorum. Dük Sterling ise çok tatlı harika bir ana karakterdi bence. İçinde eğer kötülük varsa da o gudubet amcası yüzündendir. Diana’yı da çok sevdim, keşke onun da kitabı olsaydı lakin sadece iki kız kardeşin kitabı varmış. Üzdü bu durumda beni :(
Önceki kitaplarda da farkettiğim gibi bu kitapta da emin oldum, bu tür cidden bana göre bir türmüş. Tarihi aşk kitapları okurken şaşırtıcı bir şekilde gülümsememi durduramıyorum. Fakat bu türe belki birazcık ara verebilirim (ya da vermeye çalışırım) Çünkü sürekli Tarihi Aşk okuyup da kendimi bu türden soğutmayı hiç istemiyorum. Çünkü yine anlayamadığım bir şekilde bu balolar, dük markiz ünvanları beni hiç olmadığı kadar kitabın içine çekiyor…
