Yıldızların görüntüsünü ve güneşin sıcaklığını bizimle paylaşan insanların ne kadar anlaşılmaz, değişken ve muğlak varlıklar olduklarını ancak birinin mahrem ihtiyacıyla başa çıkmaya çalıştığımızda anlarız. Sanki yalnızlık, var olmanın sert ve gerekli bir koşuludur; içinde gözlerimizin bulunduğu etten kemikten kılıf, uzanan elin karşısında eriyiverir ve geride sadece hiçbir gözün göremeyeceği, hiçbir elin tutamayacağı kaprisli, teselli edilemez ve anlaşılması güç ruh kalır. (
Birden dudakları hareket etmeye başladı. 'İşte böyle,' dedi sakince. 'İnsanoğlu korkak doğar (L'homme est ne poltron). Bu bir zorluktur ... Parbleu! Yoksa hayat fazla kolay olurdu. Ama alışkanlık ... alışkanlık ... zorunluluk ... anlıyor musunuz? ... Başkalarının gözleri ... Voila. İnsan buna katlanır. Sonra sizden daha iyi durumda
olmayıp da numara yapan kişileri örnek alırsınız ... ' (