Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

360 syf.
4/10 puan verdi
CİNAYETSİZ CİNAYET ROMANI
Oya Baydar’ın Can etiketiyle çıkan ‘Yazarlarevi Cinayeti’ adlı son romanını değerlendirmeye geçmeden önce müellifi yakından tanıyalım, zihniyetine vakıf olalım ki okumamız kadük kalmasın. Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi mezunu Oya Baydar henüz lisedeyken yazdığı “Allah Çocukları Unuttu” romanı yüzünden neredeyse okuldan atılacaktı. Başlığa dikkat! Yolun başındayken ömrü boyunca devam edecek zihniyet yapısının temelleri filizlenmiştir. 1960’ta girdiği İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde hazırladığı “Türkiye’de İsçi Sınıfının Doğuşu” konulu doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler bu olayı protesto etmek için üniversiteyi işgal ederler. Bu olay ilk üniversite işgali eylemi oldu yazarın. Buna dikkat, ilk!.. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında ise Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı ve on iki yıl boyunca Almanya / Frankfurt’ta sürgünde yasadı. Burada bilfiil dahil oldukları ile düşünce yapısının sistematiği iyice yerine oturur. Meselâ, Berlin Duvarı’nın ve sosyalist sistemin çöküşünü içinde yasayarak izledi, “Hepimiz o duvarın altında kaldık” minvalinde yazdı, konuştu. Baydar, 1992’de Türkiye’ye döner. ERMENİ SOYKIRIMINA VE PKK’YA YAKLAŞIMI Oya Baydar T24'te "1915’le yüzleşebilseydik bugün bu hâle gelmezdik" başlıklı yazısında 'Ermeni soykırımının tanınması'nı gecikmiş bir karar olarak değerlendirdi. Tepkiler art arda geldi doğal olarak, bu iddiaların hiçbir tarihsel gerçekliğe dayanmadığı şeklinde karşı itirazlar dillendirildi. Hatta bir gazeteci Baydar’ın yazısı için; "Klişelerle yazılmış, hiçbir tarihi gerçeğe dayanmayan, Asala'dan ilham almış bir zırvalar manzumesi bu" ifadelerini kullandı. Baydar’ın T24’te düzenli olarak yayınlanan yazılarının çoğu benzer çizgidedir. “PKK bir Kürt özgürlük hareketidir. PKK Türkiye demokrasisi için olmazsa olmazdır”, “Türkler Ermenileri de Kürtleri de katletti” gibi akla zarar lâflar eden Oya Baydar, t24'te çıkan 3 Mayıs 2022 tarihli yazısında Ramazan Bayramı odağında yine bilindik çarpıtmalara başvurdu. Terörle mücadeleyi "savaş" olarak yutturmaya çalışan Baydar, özgürlük havarisi pozlarına bürünüp sözde barış nutukları attı, bu yazısında. Birkaç cümle aktaralım. Yazısındaki şehit diye anılanların kimler olduğunu, kimlerin mağdur gösterildiğini, kimlerin savaş suçlusu görüldüğünü söylemeye gerek yok sanırım(!). "Kimsenin bayramını kutlamıyorum. Herkesin, özellikle muhalefetin; şehit cenazeleri gelirken, insanlar açken, binlerce kişi keyfî tutuklamalarla zindanlardayken, “bu neyin bayramı” diye güçlü, eylemli ve cesaretli şekilde sormalarını, kan dökülürken bayram kutlanamayacağını, şehit kanına bulanmış bayram olmayacağını, bu savaşın durması gerektiğini kitlelere anlatmalarını istiyorum. “Ziyaretler, mesajlar, nutuklar, vaatler, kutlamalar… Bayrammış... Ve ben; kederle, öfkeyle, çaresizlikle “Bu neyin bayramı?” diye soruyorum başta iktidar mensupları olmak üzere tüm siyaset erbabına; soygundan talandan pay almak için muktedirlerin çevresine kümelenmiş çanak yalayıcılara; yıkama yağlamacı medya kalemşörlerine; ahlaklarıyla birlikte vicdanlarını da yitirmiş adları yorumcu, sıfatları prof., uzman, stratej olan ekran güllerine; “engereklere, yılanlara, aşımıza ekmeğimize göz koyanlar”a.” “Neyi kutluyorsunuz? Sizler gibi riyakâr değil gerçek yurtsever, topunuzdan daha temiz, suçsuz günahsız binlerce insanı: misal, Gezi kumpas davasında engizisyon mahkemelerini aratan yargı aparatının eliyle rehin aldığınız ülkenin övünç kaynağı namuslu aydınları demir parmaklıklar ardına attırmanızı mı?” “Neyi kutluyorsunuz? İktidarınızı sarsabilecek, koltuklarınızı altınızdan çekecek muhalif güçleri, barış, özgürlük, hak, adalet diyenleri bertaraf etmek için uyguladığınız baskıları, zulmü mü; anayasayı, yasaları fütursuzca ilga etmenizi, yerine ucube “şahsım” rejimini geçirmenizi, hukuku guguk yapmanızı mı?” Bu nasıl bir cesarettir, akıl almaz şeyler değil. Doksanına merdiven dayamak, pişmanlık, ölüm korkusu, yaşlılık vd. hiçbir şey kâr etmiyor demek ki? Öte yandan malûm müptezellere acıyan, şefkat gösterilmesini isteyen yazarın insan sevgisiyle, hoşgörüyle dolu olduğunu düşünmeyin ha. Böyle olsa ülkesinde ve dünyanın dört köşesinde haksızlığa ve zulme uğrayanlara da aynı hassasiyeti gösterirdi. İttihat ve Terakki’den Milli Mücadele döneminde ülkemizde kalan ve çeşitli yerlere yerleşen, belli bir güce kavuşan Ermenilerden bazılarının etkisiyle böyle aymazlığa, ihanete düşebiliyor kimliği Türk olan birileri, yazık!.. EDEBİ ESERİN TAHLİLİNDE DERİN ARAŞTIRMALAR Edebi eserin yazarın kimliğinden bağımsız değerlendirilmesi gerektiği, edebiyatla siyasetin karıştırılmaması gibi tartışmalar eskiden beri süregelen meselelerdir. Disiplinlerarasılığın önem kazandığı bir çağda bu minvalde düşünceler kanaatimce geçerliği olmayan hükümlerdir. Yazarın zihniyetinden ayrı değerlendirilen metinler perde arkası mühim özellikleri kavrama noktasında negatiflik barındırır. Müellifin hayatını ve zihniyetini bilmeden yapılacak okumalar hatalı intibalar bırakabilir, okuyan üzerinde. Aklınıza şöyle bir soru da gelebilir. Farklı emeller taşıyan bir yazar ve eseriyle ilgilenmek ne derece doğrudur, zaman kaybı değil midir? Bu sorunun cevabı ülkemizdeki kamplaşmalar hatıra getirildiğinde ‘hayır’ olacaktır. Neden? Kendi zihniyetimize uygun yayınlarda genellikle aynı minvalde tanıtım ve değerlendirmeler okuruz, karşı düşüncede bir kitap hakkında sağlıklı bilgileri elde etmeniz pek mümkün olmaz. Hal böyle olunca takip ettiğiniz yayınlarda söz konusu eserin iç yüzünü görmeniz pek mümkün değil. Çünkü her süreli yayın kendi zihniyetinin metinlerine öncelik verir. Bu haseplerle tasvip etmediğim görüşleri de okuyor ve değerlendiriyorum ki ikaz etme vazifemi yerine getirmiş olabileyim. YANDAŞ DAYANIŞMASI “Romanları ve hikâyeleriyle Türkiye'de edebiyatın önde gelen isimlerinden olan, çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül eşliğinde 23 dile çevrilen kitap çalışmalarının yanı sıra 12 yıldır T24'te güncel sorunlar üzerine yazılar yazan Oya Baydar’ın ‘Yazarlarevi Cinayeti’, son romanı ‘Köpekli Çocuklar Gecesi’ üzerinden üç yıl sonra geçen ay yayımlandı.” Malûm yayın organlarında genelde bu şekilde tanıtılan, daha doğrusu methedilen Oya Baydar’ın perde arkasındaki zihniyetinin romandaki yansımalarını daha net anlamak adına baş tarafta yazdıklarımı hatırlayın lütfen. ‘Yazarlarevi Cinayeti’nde olayların geçtiği ada bir zamanlar edebiyatçılara ev sahipliği yapmış ama zamanın acımasız tokadını yiyip kimliğini kaybetmeye başlamış bir ada. Bu arada Baydar’ın bir adalı olduğunu, Marmara Adasında yaşadığını belirteyim. Romanda adı verilmeyen ve ‘Yazar’ diye anılan kişi, edebiyatına eşik atlatmak için yeni bir “ses” bulma peşinde tehlikeli sulara açılan ünlü bir yazar. "Yeni bir edebiyat dili kurmalıyım, vasatı aşmalıyım..." diyor Yazar. Romanın kahramanı yazar da Oya Baydar da edebiyat dünyasının vasatlığından muzdarip; “Edebiyatın metalaşmaya başlamasından, dünya pazarında arz-talep yasasına uygun bir ürün olarak dolaşıma girmesinden beri edebî metin ikinci planda kaldı. Sanırım 80'ler sonrasında Türkiye(Türk-YAÖ) edebiyatında da bu süreç yaşandı, yaşanıyor.” Yazar, daha rahat çalışabilmek için akademisyen eşinden ve iki çocuğundan ayrılarak bir adaya yerleşir. Adadaki evini bir yazarlar evine dönüştürür. Gençlere yardımcı olmak için adeta bir yazar atölyesidir ev. Ada halkı ve gençler “Büyük yazar”a hayrandır. GÖREVDEN ALINAN ÖĞRETMEN GÜZELLEMESİ Yazarın yaratıcılık sıkıntısına düşmesi ve yeni bir dil bulma yolculuğunda eşlikçileri Aliço, Sadu, Engin,Yusuf ve Bewran’dır. Romandaki karakterlerin ortak noktasını “öteki” olmaları olarak açıklıyor Baydar. Bu tiplerin ortaya çıkmasında yazarın bilindik Kürt çarpıtmaları, PKK yanlısı tutumu devreye giriyor. Özellikle PKK’ya yardım ve yataklıktan öğretmenlikten atılan “Engin” karakteri sevgi dolu, aşık olunacak, bilgili ve örnek bir şahsiyet olarak gösteriliyor. Aliço, Sadu, Bewran esas olarak Dersim ya da daha geniş anlamda Güneydoğu bağlantılı karakterler zaten. Romanda baştan sona iktidar/adalet/asker-polis eleştirileri var, bununla beraber çeşitli yazı ve konuşmalarında Ermeni soykırımını tanımamızı isteyen, PKK’lı teröristleri özgürlük savaşçısı gören bilindik Oya Baydar hezeyanları devam ediyor. PKK’ya örgüt, teröristlere gerilla diyen Baydar yaklaşımını çelişkiye düşmeden ve çekinmeden birçok kez dillendiriliyor romanda. Okuru rahatsız edecek sıklıkta ve yoğunlukta alkol güzellemesi, hemen her konunun bir şekilde alkole bağlanması da rahatsız edici boyutta. Tekrar konuya dönersek; bir süre sonra Yazar, Masa Kayasında gizemli bir şekilde ölür. Bu gizemli ölümü araştırmak üzere yıllar sonra adaya gelen avukat kızı Ceren, hayatında yeterince bağ kuramadığı babasını ölümünden sonra anlamaya, yazdıklarının izini sürerek ardında bıraktığı gizemi aydınlatmaya çalışır. Bu gizem ve merak unsurları yanında yazma tutkusu, yazarlık hevesi, yazarın “vasat”ı aşma kaygısı, günümüz dünyasında edebiyatın metalaşması, ses-söz-yazı ilişkisi işlenir. Fakat ‘Yazarlarevi Cinayeti’ hakkındaki değerlendirme/tanıtım ve söyleşilerde iddia edildiği gibi derinlikli ve özgün tespitler yok. Edebi mülâhazalar oldukça klişe ve zayıf. Yazar’ın ve Doğulu karakterlerin huyları ile gerçek kimlikleri arasında bir çarpıklık ve sahicilikten uzak aktarımlar dikkat çekiyor romanda. Romanda taslak da olsa bir roman ve günlükler var, yani roman içinde roman sözkonusu. Kitaba adını veren ‘Yazarlarevi Cinayeti’ zaten romanın kahramanı Yazar’ın ölmeden önce yazmaya başladığı bir taslak romanın adı. Kitabın isminde belirtildiği gibi ortada bir cinayet de yok bu arada. Çok anlatıcılı, çok karakterli bir metinle karşı karşıyayız. Kurgu ve dilin işleyişi doğal olarak plânlı. Zaten kurgu romanın belkemiği değil midir ve sağlam bir kurgu olmasaydı metin kadük kalmaz mıydı? “Dile gelince; her biri çok farklı kimlik ve kişilikten çeşitli anlatıcılar olunca dil daha da önem kazanıyor, çeşitlendirmek, karakterle örtüşmesini sağlamak gerekiyor.” Bazı kelime tercihleri hariç dil ve anlatım fena değil. Olaylar genelde Ceren tarafından anlatılıyor. Yusuf’un, Sultan’ın, Engin’in, Aliço’nun, Bewran’ın, Sadu’nun yazarı ve tüm olanları nasıl gördükleri kendilerinin ağzından da dökülüyor. Yani aynı olay farklı bakış açılarıyla da yansıtılıyor romanda. NEDEN BÖYLE BİR ROMAN YAZDI? Oya Baydar romandaki Yazar’ı; tanıdığı, ruh dünyalarını, sıkıntılarını, hırslarını, zaaflarını, edebiyata yaklaşımlarını iyi bildiği çok sayıda yazardan esinlenerek yarattığı bir kahraman olarak açıklıyor T24’deki bir söyleşisinde. Bu arada kendini de sorgulamış, kendisiyle de hesaplaşmış Baydar. Neden böyle bir roman yazmaya ihtiyaç duyduğunu ise şöyle açıklıyor; “Yaşadığım iki olaydan etkilendim sanırım. Bunlar romanda da yer alıyor zaten. Biri, metro çıkışında rastladığım, “Benim romanım, ben yazdım, yazarından roman!” diye bağırarak elindeki kitapları satmaya çalışan bir delikanlıydı. İkincisi de bir sahil kasabasındaki edebiyat günlerinde tanıştığım yerel bir edebiyat çevresiydi. Edebiyatı, yazarlığı, yazma edimini öyle bir ciddiye alıyorlardı ki, çok etkilendim. Aralarında iyi şairler, yazarlar vardı ama yerelin sınırlarını aşamıyorlardı. Buna rağmen tutkuyla yazıyor, yazmaktan vazgeçmiyorlardı. Yazmanın kimileri için kitap yayınlamak, ünlü olmak değil hayatına anlam kazandırmak olduğunu düşündüm.” Peki bu romandan yolun başındaki genç yazarlara ne kalmalı? sorusuna Baydar’ın cevabı ise şöyle; “Öncelikle, yazar olarak ünlenmek, tanınmak için değil kendi yaşamlarına anlam kazandırmak için yazmaları. Sait Faik'in "yazmasam delirecektim" duygusunu içlerinde hissediyorlarsa yazmayı sürdürmeleri. Bir de aceleci olmadan ama sebatla, ısrarla kendi özgün üsluplarını, dillerini inşa etmeleri. Metin dışı desteklere, kendilerini medyada, sosyal medyada sergilemeye değil, metinlerine güvenmeleri.” Sonuç Olarak Oya Baydar bilindik çizgisini, yaklaşımını ve zihniyetini son romanında da sürdürüyor. Yani her ne kadar bir Türk yazarın kaleminden çıksa da Türk karşıtı, millî ve tarihi meselelerde çarpıtmalarla dolu, edebi konularda ise onca iddialı ve cafcaflı tanıtıma rağmen klişe fikirlerle bezeli vasat bir romanla karşı karşıyayız.
Yazarlarevi Cinayeti
Yazarlarevi CinayetiOya Baydar · Can Yayınları · 2022179 okunma
·
760 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.