Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

324 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Vivela Kafkaesk Yaşam
Kafka’nın otuz sekiz yaşında ve ölümünün dört yıl öncesinde, Milena’nın yirmi dört yaşında ve evliliğinin iki yıl sonrasında ikili arasında başlayan mektuplaşmaların bir kısmına, yalnızca Kafka’nın Milena’ya yazdığı mektuplara sahibiz. Milena’nın Kafka’ya yazdığı mektuplarsa Milena’nın talimatıyla/ricasıyla Brod tarafından yok edildi. Bu nedenle karşılaştırmalı bir değerlendirme yapmak için yeterli kaynak yok ancak bir taraftan da Kafka’yı anlama girişimi esasında oldukça basit çünkü Kafka oldukça doğal/açık: neredeyse herkesin tanıdığı/tanıyabileceği ters dönmüş bir böcek. Milena’ya Mektuplar’ı ilk okumamın üzerinden tahminen 5-6 sene geçti. Kendimi bitirmeye zorlayarak nihayet bitirdiğimi hatırlıyorum. Kendimi zorlamamın nedeni Kafka’nın eserlerini ve dolayısıyla Kafka’yı sevmemdi, ona bir şans vermeliydim. Ancak umduğumu bulamamıştım çünkü okurken aklımda Kafka’yı anlama gayesi yoktu, belki de yalnızca magazin kısmını merak etmiştim. O amaçla okunduğunda gerçekten oldukça yavandı ancak bu sefer yeniden okuduğumda Kafka’nın hislerini, düşünce dünyasını anlamak, onları mektuplarda görmek istedim. Bu amaçla okunduğundaysa Kafka’yı anlamak için temel kılavuzlardan biri olabilir mektuplar: mektuplarla öyküleri oldukça paralel hislerin dışavurumu. Mektuplarda Kafka’nın öne çıkan genel nitelikleri: mutsuz, ürkek, suskun, yenilgiyi kabullenmiş, kıskanç, yalnız, hastalıklı düşlere sahip, huzursuz, ölümü arzulayan, görünmeyenlerden/hayaletlerden rahatsız, ölümden değil ama acı çekmekten korkan, ezilmişlik hissiyatından kurtulamayan, bütün insanları iyi sanma yanılgısı olan, bunca yazısı olmasına rağmen anlatılamayanları olan/anlaşılmadığını söyleyen, olduğunun aksine her zaman iyi-sağlıklı-mükemmel olduğunu söyleyen vs. vs. Tüm bu niteliklere postmodern (anti)kahramanlarda da rastlamamız tesadüf değil. Çünkü Kafka modernizmin çöküşünün açığa çıkmasıyla birlikte postmodernizme geçişin önemli duraklarından biri. Hayallerin ve büyük anlatıların yerle yeksan oluşunun vücut bulmuş halinden başka bir şey değil kısacası. Mektupların arasında özellikle Kafka’yı anlatan iki hikaye var: dilenci hikayesi ve çivilenmiş böcek hikayesi. Hikayelerden bahsetmek yerine, her iki hikayeyi de bilen Milena’nın gözünden Kafka’ya bakmak istiyorum. Kafka hakkında “kendisi kitaplarından da şaşırtıcı” diyen Milena, onun görülerine de oldukça itimat gösteriyordu. Şu minvalde yazmıştı: Kafka dünyayı hepimizin algıladığından farklı algılıyor ve onun algıları bizim pratik yaşantılarımıza her ne kadar ters düşse de esasında haklı olan o, bizler haklı değiliz. Kafka ise hastalığının ilerlediğini fark ettiğinde Milena’ya karşı “daha gerçekçi” mektuplar yazdı. O gerçeklikte yaşamın içindeki apaçık umutsuzluk ve depresif durum görünüyordu. Asla birlikte yaşayamayacaklarına, asla evlenemeyeceklerine dair görüleri de nihayetinde doğrulandı. Hastalığının daha da ileri aşamalarında Milena’ya “bana yazma ve buluşmamıza engel ol” diyerek hem Milena’yı hem de kendini kurtarmayı deneyen Kafka, maalesef başarısız oldu. Son olarak ikili arasındaki ilişkiye ve ilişkilerinin mahiyetine değineceğim. Buradaki Milena’ya Mektuplar’a dair inceleme yazılarından birkaçını okudum. Okuduğum incelemelerdeki genel çıkarım şuydu: Kafka sosyal mecralardaki a(m)salak dayılara benziyor, sapığın teki. Okuyucuların neden bu çıkarıma vardıklarını anlıyorum. Milena evliydi ve evli olmasına rağmen Kafka’ya aşıktı. Ama bir yandan kocasını da seviyordu, ondan ayrılamıyordu. Kafka ise evli olan Milena’ya aşıktı. Evet, günümüzdeki toplumsal ahlak kurallarına ters bir durum olduğu aşikar ancak geçmiş dönemlerdeki “aile” tasavvuru ile günümüzdeki aile tasavvuru arasında epey fark var. Neyse ki Kafka’nın içinde bulunduğu dönemin aile tasavvuru günümüzdeki aile tasavvuruyla birebir örtüşmese de epey benzerlik gösteriyor. Yine de sırf bu nedenlerden ötürü ne Kafka’yı ne de Milena’yı suçlayabiliriz. Çünkü ortada gizli-saklı bir şey yoktu. Milena’nın kocası Kafka’dan haberdardı, Kafka Milena’nın kocasına bazı bakımlardan taparcasına hayrandı, Milena’nın kocasıysa Milena’yı sürekli aldatıyordu vesaire. Bu tür oldukça biçimsel tartışmaları bir kenara bırakıp başka bir konuya atlamak istiyorum: Kafka karakterinde biriyle sevgili olmanın imkanına. Yukarıda saydığım özelliklerinin yanında Kafka’nın iyi niyetli ve içedönük bir insan olduğu da belli. Üstelik sevgilerinde ve tutkularında asla yapmacık bir tavır yok. Ancak yaşama alışkın değil, yaşamı tanımıyor, kendi hesabına neyin faydalı neyin faydasız olacağını kestiremiyor ve sanırım hatta bunu düşünmüyor bile. Bu özelliklerinden dolayı sevdikleri, değer verdikleri tarafından kullanılmaya müsait ki zaten kendisi de bunun farkında olarak “en büyük hatam her insanı iyi sanmaktı” gibisinden yazmış. Milena’ya karşı, onu sevdiğinden ve değer verdiğinden ötürü oldukça “itaatkar”. Bunun bir sonucu olarak Milena ne derse yapıyor, yapmaya çalışıyor; o yaptıkça Milena başka bir şey istiyor vesaire. İlişkilerinin Kafka’ya zarar verdiği aşikar ancak Milena’da zarardan payını alıyor çünkü Kafka karakterinde birinin bir başka insanla anlaşması zordur. Nihayetinden alışılmışın dışında ve “hastalıklı” hisler, duygular, kederler içinde Kafka. Birini her ne kadar sevse de neticede yine kendiyle baş başa: kendinin celladı. Kafka’nın doğruculuğu bile Milena’ya zarardı. Belki her şeyi anlatmaması gerekirdi ancak o zaman da kendisi olmazdı.
Milena'ya Mektuplar
Milena'ya MektuplarFranz Kafka · Kırmızı Kedi Yayınevi · 201854,6bin okunma
·
127 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.