Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

II-Geciken Bir Ahlak Dersi Günlüğümün ekim sayısı başıma iş açtı, bir bakıma tabii. Söz konusu sayıda “Hüküm” başlıklı, bende de bir parça kuşku bırakan kısa yazım yer alıyordu. “Hüküm”, kendisini aklama amacıyla, belki de ibret olsun diye tabancayla intihar eden birinin itiraflarını, son sözlerini içeriyordu. Düşüncelerine özellikle değer verdiğim kimi dostlarım, yazımdan övgüyle söz etmişlerdi ya, kuşkularımı da doğrulamışlardı. Bu çeşit intiharların içyüzünü açıklıkla yansıtan, bulunmuş bir formül olarak övüyorlardı, ama bir yandan kuşkularını dile getiriyorlardı: Her okur yazımın amacını anlayabilecek miydi? Tersine, bazı okurlarda tamamen olumsuz bir etki yaratmaz mıydı? Dahası, aklını kendini vurmakla ya da asmakla bozan biri, yazıyı okuduktan sonra intiharın çekiciliğine kapılmaz, bu korkunç niyetini daha da güçlendirmez miydi? Sözün kısası, bende doğan aynı kuşkulan dile getiriyorlardı. Sonuçta, yazının bitiminde amaç, hatta yazıdan çıkarılacak ders yazar tarafından çok açık ifadelerle verilmeliydi, doğru olan buydu. Ben de aynı düşüncedeyim; yazıma başlarken bir ders çıkarmamın gerektiğini düşünmedim değil, ama nedense açık seçik yazmaya utanmıştım. Okurlarımdan en safdil olanların bile, bu denli sade yazılmış yazının asıl amacını, çıkarılacak ahlak dersini anlamayacak kadar boş olduklarını düşünmek utanç verici gelmişti bana. Benim için amaç o kadar belirgindi ki ister istemez herkesin anlayacağını düşünmüştüm. Demek ki yanılmışım. Bir yazarın herhangi bir konuyla ilgili doğru bir eleştirisini anlamadığını itiraf etmek birkaç yıl önce ayıp sayılırdı, çünkü bunu itiraf edenin dar kafalılığını, cahilliğini, zekâ ve ruh gelişiminin sığlığını, akıl yeteneğinin zayıflığını gösterirdi. Oysa günümüzde tersine: “Ben bundan hiçbir şey anlamıyorum!” cümlesi handiyse kibirle, en azından önemli bir özellikmiş gibi sık sık söylenebiliyor. Kişi, bu cümleyle, dinleyicilerinin gözünde o saat en saygın köşeye oturtuluyor, en gülüncü de, kazandığı bu saygının ucuzluğundan hiç utanmadan kendini böyle görmesi. “Rafaello’dan bir şey anlamıyorum” ya da “Shakespeare’de ne var diye okuyayım dedim, ama ne yalan söyleyeyim ciddi, şöyle dişe dokunur bir şey bulamadım” sözleri, şimdi keskin zekânın belirtisi sayıldığı gibi, bir erdem, neredeyse tinsel kahramanlık katma çıkarılıyor. Böyle hükme, kuşkuya bir Shakespeare ya da bir Rafael mi maruz kalacaktı? Burada kendi sözlerimle aktardığım kibirli cehalet üzerine eleştiri yeterince doğrudur. Gerçekten ölçüsüz bir cehalet gururu başladı. Az gelişmiş, kalın kafalı insanlar bu zavallı özelliklerinden hiç mi hiç utanç duymuyorlar; tersine, öyle duruma geliyorlar ki bu onlara “güç katıyor.” Yazın alanında ve özel yaşamda geniş çapta soyutlanmanın başladığını ve bilimin çok yönlülüğünün kaybolduğunu ben de gözlemliyorum: Ağızlarından köpükler saça saça rakiplerini yerden yere vuran insanlar onca yıl rakiplerinin yazdıklarından tek satır bile okumamışlar: “Bunlar görüş falan değil, okuyacak kadar aptal olmadım!” diye kestirip atmışlardır. Gerçekte burada öne çıkan gurur düşkünlüğü, gerisi boş. Zamanımızda, daha doğrusu öncelikle son on yılda, böylesine aşırı tek yanlılık, kendi kabuğuna çekilme, kendini yalıtma, sabırsızlık belirgin biçimde kendini göstermektedir. Ayrıca çok kişide yüzsüzlük derecesinde bir cesaret belirdi: Bilgisi kıt insanlar, kavrayışı, bilgisi on misli fazla olanlarla, hem de yüzlerine karşı alay edebiliyorlar. En kötüsü de meselelere “at gözlüğüyle bakmanın” gittikçe daha fazla hüküm sürmeye başlamasıdır: Örneğin uygulama, eğretileme, alegori sezgisi gözle görülür biçimde kaybolmuştur. Nükteyi, şakayı anlamayı çoktan bıraktık (genelde), ne var ki bu, bir Alman düşünürünün görüşüne göre, dönemin zihinsel ve tinsel düşüklüğünün en açık belirtisiymiş. Evet, sürekli aynı çizgide, aynı yönde giden sevimsiz, asık yüzlü, kalın kafalı tipler ortaya çıktı. Gençlerden, liberal görüşlü olanlardan mı söz ettiğimi sanıyorsunuz? Bunların yaşlılar ve tutucular olduğuna inanın. Gençlere özenen (günümüzde de yaşlılığa), gündelik yaşamın sorunlarından, yeni insanlardan ve genç kuşaktan zerre kadar bir şey anlamayan bu garip düz muhafazakârlar, sinirli ihtiyarcıklar yirmi yıl önce çıkmışlardı sahneye. Onların bağnazlığı, doğrusunu isterseniz, “yeni insanların” bağnazlığından daha katı, daha insafsız ve ahmakçaydı. Ah, bütün bunlar belki de temiz isteklerinin fazlalığından, yüce gönüllü, ancak yeni önyargılarla sığlaşan yüreklerinden ileri geliyordu, ama onlar yeni düz düşünenlerden bazen daha kör davranıyorlardı. Düz düşünenleri sorgularken çok farklı yönlere saptım galiba. Günlük okurlara ulaşır ulaşmaz “Hüküm” başlıklı yazımın amacıyla ilgili bir yığın soruyla karşılaştım: “Bu sizin ‘Hüküm’ yazınız da ne oluyor? Bununla intihar eylemini mazur mu göstermeye çalışıyorsunuz yoksa?” Kimi bundan nedense memnunmuş gibi göründü. İşte, geçenlerde yazar N.P. iltifat-küfür karışımı küçük bir yazı gönderdi. Moskova’da günlük dergi Razvileçeniye’de çıktı. Bu dergiyi okuyanlardan değilim, Bay N.P.’nin söz konusu sayıyı göndereceğini de sanmıyorum; bu nedenle yazarın bana gönderdiği iltifatlar dolu yazıyı aynen aktarıyorum. Yazımı eleştirirken alay etmekten de geri durmuyor: “Yazarın Günlüğü” nün ekim sayısını okudum ve düşünmeye başladım: Bu sayıda çok iyi konular olduğu kadar, çok fazla da gariplikler vardı. Kısaca şaşkınlığımı belirteceğim. Sözgelişi, can sıkıntısından intihar eden birinin “yargıları” bu sayıda neden yer almıştır? Kesinlikle bir anlam veremiyorum, neden? Yarı çılgın bir adamın hezeyanları olarak görülebilirse de bu görüşlerin bunu bilmesi ve öğrenmesi gereken herkes için yoruma açık olduğu öteden beri kuşkusuz bilinmektedir, bu nedenle günümüzde böyle bir olayın F. Dostoyevski gibi bir yazarın günlüğünde yer alması, anlamsız olduğu gibi, aynı zamanda acınası bir çağdışılık örneğidir. Şimdi demir gibi, katı anlayışlar ve pozitif düşünceler çağıdır. “Her ne pahasına olursa olsun yaşamak!” bayrağını elinde tutan bir çağdır!.. Her yerde olduğu gibi istisnalar vardır elbette, yargıda bulunarak ya da hiç konuşmadan gerçekleştirilen intiharlar vardır, ama kimse şimdi kaba, ucuz kahramanlığa aldırmıyor artık: çok ahmakça kahramanlıktır bu! İntiharın, özellikle mantık yürüterek gerçekleştirilen intiharın, yüksek “bilinç” ve nedendir bilinmez kahramanlık derecesine yükseltildiği bir dönem yaşanmıştır, fakat bu çürümüş dönem bir daha dönülmemek üzere geçmişe gömüldü, Tanrıya şükür, üzülecek bir durumumuz yok. Bay Dostoyevski’nin günlüğünde yer verdiği kişi gibi hükümlerde bulunarak intihar eden insanlar asla merhameti hak etmiyorlar; en bayağısından bir bencil, gurur düşkünü ve toplumun en zararlı üyeleridir böyle tipler. Hakkında hiç konuşulmasın, bu budalaca eylemini uygulamaz zaten; takındığı tavrı, yapmacıklı kişiliğini artık sürdüremez, hiç kafa yormadan ölmek varken tutup düşüncelerini yazar... Ah, toplumun utanmaz, yüzsüz tipleri! Kibirli şövalyeler! Bu yazı beni üzdü. İntihar eden bu kişinin asla merhameti hak etmediğini ileri süren Bay N.P. bu zavallı gence “merhamet” duyulsun diye mi “Günlüğümde” yer verdiğimi düşünüyor yoksa? Elbette Bay N.P.’nin kişisel görüşü bu kadar önemli olmayabilirdi. Ama işin önemli tarafı, Bay N.P.’nin bu durumda hiç kuşkusuz genel bir kişiliği, tam koleksiyonluk, bir ölçüde az önce sözünü ettiğim yüzsüz ve düz düşünen tipi -N.P.’nin de üzerinde durduğu, en “katı anlayışları” benimsemiş o yüzsüz tipi- ifade ediyor olmasıdır. Bu koleksiyonlukla ilgili düşünce, inanın, dehşet vericidir. Bu olayın bana fazla dokunduğunun farkındayım. Ama sözü dolandırmadan söyleyeceğim: Bu kadar duyarlı davranmama karşın, bu koleksiyonluk tiplere yanıt vermeyebilirdim, onu küçümsediğimden değil (insanlarla neden konuşmayayım!), sadece dergimde az yer olduğu için. Şimdi yanıt veriyorsam, yer harcıyorsam, kendi kişisel kuşkularıma, yani kendime yanıt vermeyi istediğimdendir. Ekim ayı yazıma ertelenmeyecek bir ahlak dersi eklemem, onu açıklamam, hatta yazının amacını enine boyuna ortaya dökmem gerektiğini anlıyorum. Konuyu açıklığa kavuşturmak için söylemek istediğimi söyleyeceğim, gevezelik olarak değerlendirilse bile... Hiç değilse vicdanım rahatlayacak. İşte yanıtım: .
·
239 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.