Ölümü anlamak yaşama iradesinin aynı zamanda bir
koruma, bir gözetme iradesi olduğunu bilmekle başlar. Çünkü
ölüm bize hayatın ödünç verildiğini hatırlatır. Borcu kabul
etmeyen için dünya kayıtsız bir etkinlik alanı, keyfî tasarruf
yeridir. Kendini borçlu saymayan, bilâkis alacak iddiasında
bulunan için yaşayanların ve yaşama alanlarının yağmalanması ve tahrip edilmesi bir ahlâk meselesi değildir.
Dünyada bulunuş ister rasyonel, isterse irrasyonel bir
açıklama taşısın bir borcu ifade etmiyorsa yıkmayı ve
bozmayı kaçınılmaz kılan eylemlere kaynaklık edecektir.
Dünya hayatına sevgiyle bağlanmak ve dünyadan nefret
etmek, bu içinde bulunan ortamın olunabilecek yegâne ortam
kabul edildiğine işarettir. İçinde ölüm korkusunu şiddetle
duyanlar, hayattan nefreti de aynı şiddetle içlerinde taşırlar.
Ne zaman ki ölümü rehinin sona erdiği, borçlu kalmanın
son bulduğu bir sınır olarak anlayabiliriz, işte o zaman
yaratılmışlar içinde bize istediğimizi verecek hiç bir şeyin, hiç bir kimsenin bulunmadığını; çünkü bunların hiçbirinin
Canımız üzerindeki rehini çözemeyeceğini anlarız. Artık
yaşama iradesi "verilecek hesap" iradesine dönüşür.