Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

229 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 günde okudu
Fas’lı tanınmış bir sosyolog ve kadın hakları savunucusu olan Fatima Mernissi’nin 1975 yılında yayınlanan bu eseri, Müslüman Arap toplumlarda kadının “saklanma”sının dini ve geleneksel referansları üzerinde dururken, bir taraftan da Batı toplumunun genelleyici ve küçümseyici bakış açısına karşı sesini yükseltiyor. Eserini, bir dolu benzeri arasından özgün ve değerli kılan kısmı ise bence şu: İslamiyette kadına çizilen rolü, süslü sözler altında saklamadan, son derece açık ve cesurca tanımlar ve eleştirirken, Batı toplumunun kadına bakışını yüceltip referans almıyor Mernissi. Referansı “insan” olma paydası ve kitap boyunca da öyle ilerliyor. “Cinsiyet” üzerinden tanımlanmış bir dini ve toplumsal yapının günümüzde yarattığı hoşnutsuzluk ve kaosu gösterirken, tarzı ve şiddeti farklı olsa da benzer sıkıntıları Batılı hemcinslerinin de yaşayabildiğini not düşüyor. Kitapta, kısa kısa alt bölümlerde İslamiyet’in kadına bakışı, kadını toplumsal hayat içinde konumlandırdığı rolü, erkeğin buna yaklaşımı ve zaman içerisinde değişen hayat koşullarına karşı çözümsüz kalan 600lü yılların dünyasını sorguluyor. İlginç saptamaları var Mernissi’nin; bir çoğunun kitabı okurken alıntı olarak paylaştım. Bir kaç başlık altında burada da kısaca aktarabilirim: Hristiyanlık ne kadar uhrevi ve öbür dünyaya odaklı ise İslamiyet bir o kadar gerçekçi ve bu dünyaya odaklı Mernissi’ye göre. Kavgadan kaçınmak, cinselliği “kirli” algılamak, boşanamamak gibi insanın bu dünyadaki hayatına yönelik doğal eylemler Hristiyanlıkta ne kadar dışlanmışsa İslamiyette de o derece özendirilmiş. Cinsellik ön plana alınmış ve konuşulur kılınmış, mücadele ve galibiyet kutsanmış, eşten bıkılabileceği, insanın gönlünün başkalarına da kayabileceği kabul edilmiş. Ama bunlar tüm insanlara değil, yalnızca erkeklere hak kılınmış. İş cinsiyet ayrımına geldiğinde önemli bir ayrım var çünkü İslamiyet’te; güçlü ve fettan kadının zayıf erkek üzerindeki çekiciliği “şeytani” ve “korkutucu” olarak tanımlanmış. Bunun toplum yapısını bozmaması gerekçesi ile de kadın -kitabın isminde de yer aldığı gibi- peçelerin ardına saklanmış ve varlık sebebi, kocasına birleşme aracı olma, hizmetçilik etme ve çocuk doğurma ile sınırlanmış. İslamiyette son derece detaylı tanımlanan bu toplumsal yapının artık neden işlemediğini ve işlemeyeceğini çeşitli örneklerle gösteriyor Mernissi kitabında. Örneklerden görüyoruz ki Fas hala sömürge kanunları ile İslamı birleştirmeye çalışıyor ve bunu -bize de tanıdık gelebilir burası- sadece “para”, “güç” odaklı hükümleri Batıdan alıp kadın, aile, miras hukuku gibi hükümleri İslam’a bağlayarak yapıyor. Para söz konusu olduğunda dinin net olarak tanımladığı ahlaki hükümleri kolayca göz ardı edebilen erkek egemenler, iş cinselliğe geldiğinde konforlarından vazgeçmeye hazır görünmüyorlar. Ekonomik zorlukların yeni aile yapısı üzerindeki çarpıcı etkisine uzunca değiniyor; ki bence bizde de sıklıkla yaşanan kadın cinayetlerini ve bunu “hoş gören” erkleri anlamak için önemli bir referans. Yıllarca İslami hükümlerle; yani karısının evden dışarı çıkmasının, başka erkeklerle konuşmasının, örtüsüz olmasının, hatta gülmesinin günah olduğu, kendini “namussuz” kılacağı savıyla yetiştirilen erkek, günümüz ekonomik koşullarında tek başına çalışarak karısına ve çocuklarına bakmakta yetersiz kalıyor. Karısının para kazanmasını istiyor ve gelen para ile artan refahtan memnuniyet duyuyor; ancak tek başına evine bakamamaktan kaynaklı zayıflığının acısını karısına şiddet uygulayarak çıkarıyor. Bilinçaltına işlemiş o “namus” algısı sadece onda değil, toplumu yöneten erklerde de geçerli bir bahane olarak hemen öne sürülüveriyor. Mernissi İslamiyet’in çok önemli saydığı Peygamber’in yaşamının bile, taraflı olarak kadınların aleyhindeki uygulamalar ön plana çıkarılarak aktarıldığı görüşünde. Alemlerin Peygamberi’nin 50 yaşına kadar tek eşli olduğunun, eşinin 3. kocası olduğunun, eşine bağlı olduğunun ve hatta evlenme teklifinin eşi tarafından yapıldığının fazlaca göz ardı edildiğini düşünüyor. 62 yıllık yaşamının sadece son 12 yılında, 50 yaşından ve eşinin ölümünden sonra çok eşli yaşamış, o dönemde bile kadınlar tarafından reddedilmiş, kadınlar tarafından boşanmış ve eşleri ile toplumda ön plana çıkmış Peygamber’in, ümmeti tarafından “taraflı” yorumlandığı görüşünde. Gazali’nin yüzyıllar sonra kaleme aldığı “Müslüman ailesi” tanımı, yazara göre hem gerçeklerden, hem de adaletten çok uzak. Değişen dünya düzeni ve ekonomik sebeplerle gençlerin artık ergenliğe girer girmez evlendirilemediği günümüz Müslüman toplumunda, evlilik harici cinsel ilişkinin yasaklandığı için hayvanlarla ilişki, kendi cinsi ile ilişki ya da fahişelerle ilişkinin yaygınlığını da araştırmaları ile destekliyor. Mernissi’ye göre bunda insan doğasının ve cinselliğe olan açlığın etkisi tabii ki var; ancak bir o kadar da önemli olan Müslüman toplumun çocukluktan başlayarak erkekliği ve penisin gücünü yüceltmesi. Yüceltilerek şişirilmiş ve ön plana çıkarılmış erkek, kendi dürtülerini kontrol etmekten uzak yetiştiriliyor. Cinsellikten beklentisi, eşi ile karşılıklı mutlu olacakları bir seks hayatı yerine boşalmaya odaklanan kısır, mutsuz, tatminsiz bu erkek nesli, Mernissi’ye göre azalıyor, zira gençler artık dünyayı gelenekler yerine görerek, seyrederek anlamayı tercih ediyorlar ve eğitime önem veriyorlar. Kitabı son derece ilgi çekici buldum. Özellikle yoğun Sünni göçmenlerle karşı karşıya kaldığımız günümüzde, gelen insanların kültürünü ve yetişme biçimini anlamamız açısından Fas örneği de iyi bir referans olabilir bana göre. Tek eleştirim, kitabın bilimsel analiz kısmına; bence eseri bir bilimsel araştırmadan ziyade Mernissi’nin gözlemleri olarak ele almakta fayda var. Zira Mernissi kitabında bir araştırmasını paylaşsa da, araştırmasındaki örnek sayısı ve ele alınış biçimi bana bilimsellikten uzak görünüyor. Cinsiyet üzerinden ayrışmayı bırakıp insan olma paydasında buluşarak kendimize daha güzel bir gelecek sağlayabileceğimize dair iyimser inancımı biraz kırıyor Mernissi'nin araştırmaları. Yine de insanın aklının ve adalet duygusunun üstün geleceğine yürekten inanıyorum.
Peçenin Ötesi
Peçenin ÖtesiFatima Mernissi (Fetna Ayt Sabbah) · Yayınevi Yayıncılık · 199510 okunma
·
912 görüntüleme
AkilliBidik okurunun profil resmi
Tabii... Benim umudumu kıran yazarın savı değil; Sünni Arap toplumuna dair Fas'tan verdiği örnekler. Bu örnekler, son dönemde çeşitli ortamlarda da sıklıkla gözlediğim İslam anlayışını ve tutuculuğu yansıtıyor. Umudumu kıran bu; ne kadar istesek de bu konuları "insanlık" temelinde ele almak, "dine hakaret" ile suçlamadan konuşamayacakmışız gibi hissediyorum. Gençliğimde bir 10 yıla kalmaz, bu konuları daha rahat konuşabilir oluruz derdim; şimdi ise kimi zamanlar geriye gittiğimizi hissediyorum. İnancım hala olsa da hayal kırıklığım bundan. Bu arada siz yanlış anlamamışsınız; ben kendimi gerçekten de hiç iyi ifade edememişim😔 Araştırmasındaki eksikliğe gelince, Mernissi Fas toplumuna dair yaptığı 2 araştırmayı paylaşıyor eserinde: Biri, birebir kendi yaptığı görüşmeler sonrası derledikleri, diğeri ise bir radyoda dini danışman olarak çalışan imama -bizdeki Ramazan programcıları gibi sanırım- gelen mektuplar... İlk araştırmada konuştuğu kitle çok küçük, 20den az; ikincisinde sayı biraz daha anlamlı, 500lerde, ama her ikisinde de istatistiki olarak yapılmış analizler yok -ya da kitapta yok-. Biz görüşmelerin detayını, değişik kriterlere göre trendleri falan bilmiyoruz; Mernissi sadece bu araştırmalarının kendisine düşündürdüklerini paylaşıyor bizimle. Her ikisi de ilginç geldi ve o yüzden bu sosyolojik araştırmaların bilimsel bir temele oturmasını isterdim.
Ferhat Tezcan okurunun profil resmi
Fatima Mernissi; araştırmasını, hem doğunun hem Batı'nın kadına olan bakış açısından ayrı, cinsiyetçi bir yaklaşıma indirgemeden, insan temelli olarak ele alıyor diye yorumladınız. Daha sonra incelemenizi sonlandırırken dediniz ki; Yazar, cinsiyetçi ayrışmayı kenara bırakıp, insan olma temelli bir anlayışla meseleyi ele almayı sağlayacağımıza dair inancımı biraz kırıyor. Bu durum, iki ayrı düşünce oluşturmuyor mu? Ya da ben mi aslında, yansıtmak istediğiniz düşünceyi kavrayamadım? Ayrıca size göre; yazarın bilimsel yönteme uygun olmayan araştırmasında hangi saptamaları insan olma paydasında buluşmamıza engel olacak inancınızı kırıyor? Bu düşüncenizi biraz daha açabilir misiniz?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.