Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

145 syf.
·
Puan vermedi
Ebru Askan inceleme yazısı
Haruki Murakami'nin o çift diyarlı Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu isimli romanından sonra bana ne iyi gelir diye düşündüğümde, tabii ki elim öyküye gitti. Mustafa Hindistan'ı bilenler, aşinalığı olanlar olacaktır, o iyi bir radyo tiyatrocusu, oyun yazarı. Kendisini bu sefer öyküyle gösteriyor. Kitabın isim annesi bendenizim. Ama şunu söylemem gerekiyor ki, kitabın ilk taslağını okumuş ve o zaman bir maille önerivermiştim, ancak kitabın basılmış hali epey yol kat etmişti, kendim bile bu anıyı hatırlayamadım. Kitap, pek de alışık olmadığımız bir şekilde yazarın "Ön söz"ü ile başlıyor. Ve okudukça anlıyoruz ki, yazarın bu öyküleri kurarken bilinçli bir amacı var, kendi cümleleriyle:" “Mevlana'nın 'Göz mideden büyüktür' sözünden hareketle, bitmeyen açlıklarımıza, aslında dert sayılmaması gereken şeylere takılıp, günü, haftayı, yılı hatta bazen de bir ömrü kendimize zehir edişimize parmak basmayı hedefledim." Öykülerde ilerledikçe yazarın kendi dünya görüşü ve yaşam algısı, tam da ön sözde bahsettiği hedefi doğrultusunda kurguladığı kahramanlarının ağzından dökülüyor. Bu durum, kimi zaman aynı bakış açısında olunmaması yahut o taraftan bakmak istenilmemesi sebebiyle sarsıcı ve hatta irrite edici bile olabiliyor. Kitap, 14 renkten, aslından renklerden ismini almış öykülerden oluşuyor. Öykülerin ortak noktaları; merak uyandırıcı başlangıçları, rahat ve oturaklı diyalogları, kahramanlarının sizi öykü dünyasına sokuverişleri, yani naylonsu, sahte, yakışmamış, durmamış, buraya olmamış denilebilecek yapılardan uzak, geçtiği zamanı ve mekânı yansıtabilen karakterlerin oluşu. Öyküler farklı renklerle adlandırılırken amaçlanan o renge isnat edilen duyguların da hikâye ile birlikte sunulması olmuş ki, bu durum da çoğu öyküde kotarılmış. Ve yine öyküler farklı zamanlarda, farklı ülkelerde geçirilmiş. Sosyal duruşları olan ve tam da yazarın hedeflediği gibi mutsuzluk ve üzüntülere odaklı bakışımızı elimizdekilere yönelten öyküler. Ancak şunu da söylemem gerekir ki, kitabın başındaki öykülerin yapısı daha güçlü idi, merak unsuru çok kuvvetli işlenmişti ve sarsıcı sonlara ulaşılabilmişti. İlerleyen öykülerde ise bazen hikâye unsuru yoktu, zira olan olduğu gibi ve dahi ilk akla gelecek şekilde sunulmuştu; bazısında ise hikâyeden çok yazarın amacı ağır basmıştı. Genel olarak denilebilir ki, tek bir fazla cümlenin olmadığı, melodrama yaslanmayan ama kimi zaman naifliğe kayan 14 renk bize diyor ki; dünyada farklı farklı pek çok insan ve o insanların yaşadığı çokça dram, korku, acı var; evet kabul ediyorum, ama bu senin yine de kendine ait bir dünya kurmana engel değil, yeter ki dansa yetenekli çocuğunu futbola zorlama, kaçman ya da direnmen gereken yerde oyalanma, mutlu olman için rezidansta yaşamayı bekleme -bir mezar evde kardeşlerinle olmak bile mutluluk için yeter sebep olabilir-, dünyada sürekli birileri kaybettiği geçmişini ararken sen şimdini yitirme, etrafındaki insanlarla yüzleşmek için ölüm törenini bekleme, sabah uyanıp gözlerini açtığında lanet edecek bir şeyler muhakkak bulursun ama ara sıra da şükretmeyi unutma... Ezcümle; "O an hissettiğimiz duygu, sanki derin bir su kuyusunda, ciğerlerimize oksijen doldurmak için yüzeye çıkmak gibiydi. 'Nefes alıyorduk!" Ama bir yandan ciğerimiz yanıyordu." Dünya bu kadar… Ebru Askan (inceleme yazısını direkt kaynaktan okumak isteyenlere link : belkidedelirdik.blogspot.com/2022/05/gunesin...
Mustafa Hindistan
Mustafa Hindistan
Güneşin Düştüğü Yer
Güneşin Düştüğü Yer
Güneşin Düştüğü Yer
Güneşin Düştüğü YerMustafa Hindistan · Perseus Yayınevi · 20227 okunma
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.