Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

145 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Kendimizi Bulmak..
Var oluyoruz, düşüncelerimizle bedenimizle ve ruhumuzla. Tüm canlılar "var olur" aslında, lakin insanoğlu düşünme ve  hareket etme yeteneğiyle ayrılır diğer canlılardan. Hareketleri sayesinde hür olur, hatta bu sebeptendir ki insanoğlunun hareketleri sayesinde var olduğunu söylemek vaciptir. Takvimin koparılan yapraklarından dönüp bu zamana baktığında insanoğlu, her doğan mahlukun kendi istek ve arzularıyla var olması gerektiğini, başkalarının istediği gibi yaşamını sürdürmeden var olmanın icap ettiğini zamanla anlayacaktı belki de. Anlayacaktı, tam anlamıyla var olmanın sevmekten ve istemekten geçtiğini.        Bilinmelidir ki sevmeyenler yaşamayanlardır, onlar ölü ruhlardır. Ruhları, kalpleri nasırlaşmıştır onların. Sevmeyenlerin, hayatın tadını alamayanların durumu pek vahimdir. Onlar diri diri mezara gömülmüşlerdir ve bu durumdan kurtulmaları zordur.       Sevmek denildi daima sevmek. Tam anlamıyla var olmanın koşuluydu isteyip sevmek. Lakin gerçek manasıyla var olmak için hareket ve düşünceyi sonsuzluğa dayandırmak da lazım gelirdi. Sonsuzluğa istinat etmeyen düşünce ve hareket kısırdı, anlamsızdı. Baki olmayan dünyanın türlü tutkularına ve eşyasına bağlı kalıp nefsin esiri olmamak vacip olurdu her vakit. Eşya ve şuurla münasebet kurmak sadece düşünmede farz olmalıydı lakin mevsimler değiştikçe seneler bir su misali akıp geçtikçe insan da tahavvül etti. İlkin kendini eşyaya bağladı. Dünyayı hakikatin değil iştihalarının gözüyle görmeye başladı. Oysaki ihtirasların ve iştihaların hepsi hakikatten uzaklaştırırdı. İştihaları ve ihtiraslarına yenik düşen kişi meçhulde yolunu kaybetmiş yolcuya benzerdi ve ne kadar yürürse yürüsün bir türlü doğruya, amacına ulaşamazdı. Hakikate ulaşmak ancak ve ancak fikirlerin doğruluğu hususunda kullanılan ölçünün genişliğine bağlanırdı bu bağlamda. Kullandığı ölçünün genişliği arttıkça hakikate adım adım yaklaşmaya başlardı insanoğlu. Bilmecelerle dolu olan hayatını bu vesileyle giderek hakikatlerin eşiği haline getirmeye başlayacaktı, her geçen gün daha çok hakikat daha çok bilmek. İştihalar denildi örneğin; bunlarla hakikate ulaşılmaz, bilgili olunmaz denildi insanoğluna. Fakat insanoğlu geçmişten bugüne süregelen yaşamında, pek kulak asmadı sözlere ve nasihatlere. Birçok şeyi bildiğini düşündü, bilmenin seyretmekten ibaret olduğuna inandı, bilenle bilmeyenin çoğunlukla bir olduğunu düşündü misal. Ama "Hiç bilenle bilmeyen bir olur muydu?" Katiyen olmazdı. Veyahut bilmek sadece seyretmekten ibaret olur muydu hiç? Bilmek seyretmek değildi bir sırrı çözmekti. Kanunu bilmek demekti, dünyanın nizamını anlamak demekti. Bilen ise birçok mahlukun yapamadığını, yahut yüreğinin ta en içinden başkasını da anlayabilen kişiydi. İnsanoğlu hakikati ararken işte bunların önderliğinde hayatı vicdan terazisinde titizlikle ölçmeli ve bu doğrultuda yol almalıydı. Bunları da aklından çıkarmaması icap ederdi ancak insanoğlu ihtiraslarına kaptırdı kendini, iştihasının onun esiri olması gerekirken o iştihasının esiri oldu. İhtirasları yüzünden çevresine kıyametler kopardı. Eşyayı ve olayları ihtiraslarının dürbünüyle görmeye başladı. Böylece sefaletlerinin fetvasına boyun eğerek bu fani dünyadaki var oluşunu tam anlamıyla gerçekleştiremedi. Bunların sebebi gerçeği bilmeyişiydi, ihtiraslarının onun asıl düşmanı olduğunu bir türlü kavrayamamasıydı. Buna bir çözüm bulmalıydı çünkü insan hayatı faniydi. İnsan hayatı aşk ile ölüm arasında bir sallantıydı. Bu ikisi dışında geçen hayat ölüme karşı koyan kuvvetleri kullanmaya yarayan alışkanlık silsilesinden fazlası değildi ve olmayacaktı da. Hayat, ölümle ölüme karşı koyan kuvvetler arasında geçen mücadeleden başka bir şey değildi. Ölüm ise ebediliğe açılan meçhul bir kapı...     Hayatı farklı pencerelerden seyretmek gerekirdi aslında, lakin bu fani dünyada rahat yaşamak için herkes gibi yaşamak lazım deniliyordu. Bunu yaşanılan birçok tecrübeyle zamanla öğreniyordu insanoğlu. Aslında böylesi bir yaşam yok olmanın başlangıcıydı lakin insanoğluna yaşamak öğretilmiyordu ki. Belki öğretilseydi yaşam  daha anlamlı olurdu ama iştihasının esiri olan insanoğluna yaşamın incelikleri   öğretilmiyordu işte. Ve öğretilmediği sürece istikbalimize serpiştirdiğimiz tohumlarımız da yetişemiyordu, tıpkı kökleri gibi var oluşunu tam anlamıyla gerçekleştiremiyordu. Anlaşılan o ki insanoğlu artık yavaş yavaş yok oluyor. Yaradılanların en yücesi düşünmeyen ve kendi iştihasının esiri olan mahluklara  dönüşüyor.      Var olmanın getirmiş olduğu zaruretleri icra ederek var olalım. Kaybettiğimiz merhameti yeniden kazanalım. Kalbimizdeki rahmet kapılarını sonuna kadar açalım. Bir türlü uyanamadığımız gaflet uykusundan uyanalım. Ruhumuzda gizli olan Allah'ın sesini duymaya çalışalım. Kalp gözümüzü açalım. İçinde bir damla olduğumuz deryayı anlayalım. Ümit ve rahmet dolu gözyaşlarımızla suladığımız güller yetiştirelim. Her ölümün yeniden bir diriliş olduğunu unutmayalım. Gülümsememizle bir güneş olalım bütün insanlığın içini ısıtan.
Var Olmak
Var OlmakNurettin Topçu · Dergah Yayınları · 20183,904 okunma
··
1.349 görüntüleme
pârsekci okurunun profil resmi
Bir dahaki yarışmada seni birincilik kürsüsünde görmek dileğiyle 🤍kalemine sağlık
Azra Barutçuoğlu okurunun profil resmi
Bu güzel temenni için çok teşekkür ederim, önümdeki diğer toplar için inşallah diyelim o vakit.. 🧡 Beğenilmesine çok sevindim, gerçek anlamda cesaret verdi bana.. 😇💞
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.