Gönderi

NUMAN ESİN'İN DAVRANIŞLARI KARŞISINDA ATSIZ'IN TEPKİSİ Atsız'ın Milli Yol'a uzak duruşu konusundaki kuşkularım artık son bulmuştu. Her sayı değil ama, sırası geldikçe yazı yazıyordu. İlgisi de devam ediyordu. Meselâ «Bugünkü Yemlihâlar», «30 Ağustos ve Türk Ordusu», «Türkçüler Derneği» başlıklı yazıları çeşitli tarihlerde yayınlanmıştı. Ayrıca benim kendisiyle yaptığım bir konuşma «Atsız Dr. Rıza Nur'u Anlatıyor» adı ile çıkmıştı. Bir de «14'ler ve Numan Esin Meselesi» başlığını taşıyan açıklama yazısının önemli bir kısmı Atsız tarafından yazılmış veya notlar halinde İsmet Tümtürk'e verilmişti. Bu yazılardan bazılarının, kısa veya uzun, hikâyeleri de var. Sırası geldikçe onlardan bahsetmek gerekecek. Ancak, şimdi «14'ler ve Numan Esin Meselesi» adlı yazı niye yazıldı, ona bakalım. Önce, o tarihte, yani yazının Millî Yol'da yayınlandığı 22 Haziran 1962'de bir Numan Esin meselesi nasıl ortaya çıkmıştı, hatırlayalım. Numan Esin, Milli Birlik Komitesinin en genç üyelerinden biriydi. Radikal ve aşırı oluşu, yerli - yersiz, lüzumlu - lüzumsuz beyanat verişi, tedbirsiz davranışları ile 13 Kasım'a kadar olan devrede dikkatleri çekmişti. Milliyetçi tanınıyordu. Alparslan Türkeş'in çevresindeki genç subaylar içinde yer almıştı. 13 Kasım darbesi üzerine o da yurt dışına (İspanya'nın başkenti Madrid'e) sürülmüştü. Böylece 14'lerarasında yer almıştı. Bu grup uzun zaman dayanışma içinde ve bütünü ile Türkeş'in fikirleri paralelinde sanıldığı için, Numan Esin'in de milliyetçi olduğu hakkındaki kanaat devam etmişti. Fakat solcu çevrelerle ve bilhassa -sonradan sosyete yazarlığı da yapacak olan- solcu bir kadın gazeteci ile olan yakınlığı, kuvvetli bir söylenti halindeydi. Yurt dışından gönderildiği anlaşılan bir yazısı, sosyalistlerle komünistlerin kümelendiği «Yön»> dergisinde yayınlanınca pek çok kimse hayrete düşmüştü. Yön, komünizme kadar varacağı aşikâr olan koyu ve aşırı devletçi görüşleri savunan bir dergiydi. Tanınmış pek çok komünist de gizli, açık adlarla bu dergiye yazı yazıyordu. Numan Esin'in, onların arasında işi neydi? Yön'deki yazı üzerine Atsız'ın fena halde hiddetlendiğini hatırlıyorum. Böyle kararsız, yalpa vuran, hem orayı, hem burayı el altında tutmaya çalışan davranışlar, onun havsalasının kabul edebileceği şeyler değildi. Numan Esin'in karakteri ve mazisi hakkında, beni şaşkınlığa sürükleyen pek çok şey anlatıyordu. Neticede vardığı hüküm şuydu: Böylesini bir fiske ile silkip atmak lâzımdır. Millî Yol'daki yazı, bu davranış biçiminin açıkça ilânı oldu. «14'ler ve Numan Esin Meselesi» adını taşıyan yazıdan önemli bölümlerin Atsız'ın kaleminden çıktığını, yazı malzemesinin ise İsmet Tümtürk'ün üslûbu ile bir bütün haline getirildiğini sanıyorum. Esasen bu husustaki bir açıklama, yazının baş tarafında da yer alıyordu. Sonraki gelişmelere ışık tutucu özelliği ile basında yer alan ilk açıklama olması bakımından, Numan Esin hakkındaki bu yazıyı (ki, çok kimsenin hâfızasından silinmiş olabilir) okuyalım: «14'ler, topyekûn 14'ler, pek çok kimsenin büyük ümitler bağladığı bir topluluktur. Onları sımsıkı birbirine bağlı, hepsi tertemiz ve kuvvetli şahsiyetler, halinde tasavvur etmekten haz duyanlar ve manevi kuvvet alanlar vardır. Onların bu inancını sarsmak ve bu hazlarını bozmak ilk bakışta zulüm gibi gelir. Onların kuvvetini beraberlikte gören, itibarlarının sarsılmamasına önem veren, yıkıcı polemiklere girişmenin ancak düşmanları sevindireceğini düşünen görüşler de vardır. Kolay kolay kırılmayan kuvvetli dostluk bağları da vardır. Bunlar, bazen kuvvetli delillere karşı bile direnirler ve şiddetli tepkiler gösterirler. Bütün bunları biliyoruz. Burada söyleyeceklerimizi pek çok kimsenin hoş karşılamayacağını biliyoruz. Bu yazıyı bir hayli düşündükten ve arkadaşlarımızla tartıştıktan sonra, yayınlamaya karar verdik. Çünkü bunun kaçınılmaz bir ahlâk ve ülkü borcu haline geldiğini gördük. Durumu bir misal ile aydınlatalım. Bugün meclis ve partiler durumu üzücü ve iğrendirici bir manzara gösteriyor. 1960 seçim çalışmaları sırasında AP'den, YTP'den ve CKMP'den bir takım kimseler seçmenlerin karşısına çıkmış, bütün nutuk kuvvetleriyle dinleyenlerin İnönü'ne, CHP'ye yahut komünistliğe karşı duygularına hitap ediyor ve onları hayallerinin istediği ve beklediği sert, eğilmez kahraman örneklerinin ta kendisi olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Onları dinleyenler ve sonra onlara rey verenler elbetteki bundan bir zevk duyuyor, bir güven havası içine giriyorlardı. O zamanlar: «Gözlerimin içine bakın ve anlayın> diye bağıran Apaydınlar ve daha niceler bugün İsmet İnönü'nün her dediği olması için paralananların başındadır. İşin partizanlık tarafına karışmıyoruz, ama partimiz ne olursa olsun, burada önce bir siyasî ahlâk mevzuu ile karşı karşıya olduğumuzda, umarız ki, hepimiz ittifak ederiz. Şimdi düşünelim. O zamanki seçmenlerin hakikaten candan bir dostu, Apaydın gibilerin geçmiş tutumları ve ruh yapıları bakımından neticenin sonunda aynen böyle olacağını biliyor olsa, o ateşli nutukları büyük bir vecd ile dinleyen ve onlardan yanık bağrına serin su dökülmüş gibi huzur ve ümit duyan o seçmenleri bu tesellileri ile başbaşa bıraksa mı, yoksa onları o zaman uyarsa mı, dostluğun gereğini daha iyi yapmış olurdu? 14'ler konusuna gelince, biz o konuda, başka her konuda olduğu gibi, en hayırlı yolun baştan itibaren yalnız gerçeğe bağlanmak olduğuna inanıyoruz. Bildiğimizi saklamamanın, bize inanan üniformalı ve üniformasız bütün dostlarımıza karşı bir ahlâk borcu olduğuna inanıyoruz. Biz bu borcu yerine getiriyoruz. Söylediklerimizin iyi veya kötü karşılanması ikinci derecede kalır. 14'lerin hepsi karakterce sağlam değildir. Hepsine birden sağlam diye inanan ve güvenen ve ona göre hesap yürütenlerin, günün birinde yukarıda anlattığımız seçmenlerin durumuna düşmeleri ihtimali vardır. 14'ler arasında Türkeş'in karakteri sağlamdır. Onun düşüncelerini paylaşıp paylaşmamak elbette ki herkesin kendi bileceği iştir, ama Türkeş dönmez ve aldatmaz. Ona inanan ve dayanan adam ileride meselâ Burhan Apaydın'a güvenmiş olan seçmenin haline düşmez. Bu yazıda 14'lerin arasında bir de başka örneği, Numan Esin'i, ele alacağız. Bu yazının malzemesinin tamamı kendisine ait olmadığı için İsmet Tümtürk bu yazıya imzasını atmak hakkını kendinde görmemiştir. Ama yazının bütün sorumluluğunu üzerine almaktadır. Dünyadaki her fikrin ve her ülkünün samimî taraftarları ile birlikte menfaatperest yanaşmaları da vardır. Birbirine düşman fikir ve zümrelerin hepsine birden kur yapmak, biriyle ilgisini ötekinden gizleyerek taktik kullanmak, fikirlerden veya zümrelerden birinin kesin zaferine kadar daima elâstikî ve cinaslı söz ve yazılarla kendilerini emniyette tutmak, bu yanşakların karakterleri icabıdır. 14'lerden olduğu için Türkeşçi sanılan ve Türkçülerle konuştuğu zaman da kendisini Türkçü gösteren Numan Esin'in birçok kimselere yazdığı mektuplarda ve onlarla yaptığı konuşmalarda aşırı solcuları da memnun edecek ve onlara hoş görünecek bir ağız kullandığı görülmektedir. Buna en son örnek 23 Mayıs 1962 tarihli YÖN dergisinde «İnkılâbın Bilânçosu» başlıklı yazıdır. Bu yazının Numan Esin tarafından o dergiye makale olarak verilmeyip Müşerref Hekimoğlu adında, yine solcu, bir kadın yazara birkaç mektup halinde gönderildiği ve makalenin bu yazar tarafından o mektuplardan derlenerek YÖN dergisine verildiği; sonradan iddia edildi. Ama nokta önemli değildir. Önemli olan yazıdaki fikirlerdir. Bu fikirler ister mektupla ifade edilsin ister makale ile, büyük fark etmez. Üstelik, makale bu rızası hilâfına yayınlansaydı YÖN dergisine Numan Esin'in bir tekzip göndermesi akla yakın iken, hiçbir tekzip göndermemiştir. YÖN dergisi Türkeş aleyhinde bir sürü yazı yazmış, Türkeş'i batırmak ve araya fit sokmak için 14'lerin başkanı olarak Orhan Kabibay'ı ileri sürmüş ve memlekete sosyalizm perdesi altında hakiki komünizmi kabul ettirmek için yaptığı propagandalarla kimin hesabına çalıştığını belli etmiştir. Bu derginin yazı kadrosuna bakmak bile onun mahiyetini anlamaya kâfidir. İmdi, inkılâbın bilânçosunu yapmaya kalkan ve en samimi fikirlerini yazmak için solcu bir dergiyi (veya solcu bir yazarı) tercih eden Numan Esin kimdir? Önce buna bakalım. İnkılâbın ilk günlerinde, Cumhuriyet gazetesinin Milli Birlik Komitesi üyeleriyle yaptığı röportajda kendisini Hacı Bayram neslinden gösteren ve babasının lise mezunu olduğunu söyleyen Numan Esin, ancak ilk tahsili olan ve Biga'da yerleşmiş bulunan kendi halinde bir Serezli göçmen'in oğludur. Ve Hacı Bayram neslinden de değildir. Bunun Numan Sabit'in Hacı Bayram ile adaş olmasından başka dayanağı yoktur. Bir kimsenin babasının lise mezunu olmaması aslâ küçüklük değildir. Ama bu konuda yalan söylemek ve nesli hakkında aslı olmayan iddialarda bulunmak, işte yalnız bu ayıptır. Numan Esin bir fikir baltasına sap olmak istediği için Harp Okulu öğrencisi olduğu zamanlarda ve ilk subaylığında belli başlı fikirleri temsil eden kimselerle tanışmış ve görüşmüştü. Bu arada Türkçülerle de. Ancak bu görüşmelerinde Numan Esin tarafından gelen bir kapalılık eğilimi Türkçülüğün apaçık havası ve gelenekleriyle pek bağdaşmamıştır. Buna karşılık Numan Esin'in solcularla temasları hem daha açık olmuş, hem de gittikçe daha sıklaşmıştır. Numan Esin milliyetçilerle temasından, milliyetçi eğilimde silâh arkadaşlarının yanında sevgi ve itibar sağlamıştır. Solcularla temaslarının ne gibi faydalar sağladığı ise belli değildir. MBK'ya girmesi, 38 kişi arasında en küçük rütbeli iki subaydan biri olduğu halde, ikisi orgeneral olan 5 paşa ve birçok albayla eşit hukuka malik olması Numan Esin'i önce şaşırtmış, sonra şımartmıştır. Bunun neticesinde Albay Türkeş'in ihtarlarını dinlemeyerek yurdun birçok yerlerinde ileri geri nutuklar vermesi iyi tesir bırakmadı ve 14'lerin tasfiyesinde bunun rolü oldu. Bilhassa askerî terbiyeye asla uymayacak şekilde, büyük rütbelilerle laubali konuşmaları kendisine en yakın çevrelerde bile menfî bir cereyan yaratmış ve şiddetle tenkit olunmuştur. Bundan başka yine kendisi gibi yüzbaşı olan bir arkadaşı ile birlikte daha inkılâbın ilk günlerinde solcularla samimi temasa geçmeleri de milliyetçi silâh arkadaşları arasında şiddetli tepki yaratarak kendilerine dostane şekilde birçok ikazlar yapılmasına sebep oldu. Fakat onlar, «Solcuları kazanıyoruz!»> diyerek bu ikazlara kulak asmadılar. Bilhassa Numan Esin bu hususta komünistlere fazla cesaret vermiş ve kendisiyle röportaj yapan sicilli bir komünist ona pervasızca: «Yüzbaşım! Ben komünistim!» dediği zaman Numan Esin gülerek: «Ben de aşırı sosyalistim!»> diye mukabele etmişti. Bu cevabıyla da büyük bir zekâ eseri diye sonra övünmüştü. Türkçü dostları ile nadiren temaslara karşılık komünistlerle daima ve açıkça kol kola gezmek.. Numan Esin buna «taktik» diyordu. Fakat nedense yurtdışına sürüldükten sonra da bu taktik devam etmiş, solcularla daima mektuplaşmaya ve bayram tebriklerine karşılık Türkçülerle teması büsbütün kesilmiştir. Neden böyle oldu? Çünkü artık gün gibi aşikârdır ki, Numan Esin hiç olmazsa dış tutumu ile, solculuğu benimsemiş, hattâ bunun bir «millî sosyalizm>> olmasına bile önem vermeden doğrudan doğruya Türkçülük düşmanı ve Moskof taraftarı solların safına geçmiştir. Yöndeki yazısında ihtilâlin, tatbikatta başarısızlığa uğramakla beraber fikir plânında belirli bir kazanç sağladığını söylemesi de solların safina geçmenin ifadesinden başka bir şey değildir. Şu farklı cümleler onundur: «Meselelerin eskisinden bir şekilde ortaya konulması ve bazı müspet çözüm yollarının kesif bir dinamizm içerisinde aranması, sosyal ve ekonomik temel problemlerin siyasî demagoji usulüyle çözülemeyeceğinin anlaşılması, ihtilâlin kazanç hanesinde yer almaktadır.>> Bugün memlekette eskisinden farklı bir şekilde ortaya konan mesele Yön'ün ileri sürdüğü iktisadî meseledir. Onun müsbet (!) çözüm yolu da aşırı devletçilik, yani komünizme yaklaşan sosyalistlik prensipleriyle toprak reformu yapmak, yani kolektif çiftliklere kapı açmak, bugünkü Türkiye'de mevcut bazı pürüzleri halletmek için dokuz yüzyılın düzenini bir anda yok etmeyi göze alarak komünizme zemin hazırlamaktır.
478 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.