Gönderi

Mağaranın içinde ve onların tam altında bulunan Sıddîk-ı Ekber’in yüreği de, tıpkı bizimki gibi, neredeyse ağzına gelecekti bu sözle... Hafifçe başını uzatıp şöyle bir baktıktan sonra, Rasûlü Ekrem’in kulağına fısıldadı: − Yâ Rasûlullâh, bunlardan birinin gözü kazara aşağıya kaysa bizi görür... − Sus, yâ Eba Bekr!.. İki arkadaş ki, onların üçüncüsü Allâh ola, mahzun olunup endişe edilir mi hiç?.. Hazreti Ebu Bekr es Sıddîk’ın gönlüne bir ferahlık, bir sekinet çöküverdi aniden!.. Cenâb-ı Allâh’ın bir ihsanı bu!.. Kur’ân-ı Kerîm’de de anlatır Cenâb-ı Allâh bu hâli zaten: “GERÇEKTEN ALLÂH O’NA YARDIM ETMİŞTİR, SİZ O’NA YARDIM ETMESENİZ DE! HANİ HAKİKAT BİLGİSİNİ İNKÂR EDENLER O’NU (YURDUNDAN) ÇIKMAK ZORUNDA BIRAKTIKLARINDA; O, İKİNİN İKİNCİSİ (iki kişiden biri) İDİ! HANİ ONLAR (Hz. Rasûlullâh ve Hz. Ebu Bekr) MAĞARADA İDİLER... HANİ ARKADAŞINA: “MAHZUN OLMA, MUHAKKAK Kİ ALLÂH BİZİMLE BERABERDİR (mâiyet sırrına işaret ediyordu)” DİYORDU... ALLÂH, SEKİNETİNİ (güven duygusuyla oluşan sakinlik) O’NUN ÜZERİNE İNZÂL ETMİŞ VE O’NU GÖRMEDİĞİNİZ ORDULARLA DESTEKLEMİŞTİ. HAKİKAT BİLGİSİNİ İNKÂR EDENLERİN SÖZLERİNİ SÜFLA (en aşağı) KILMIŞTI... ALLÂH SÖZÜ, İŞTE ULYADIR (en üstün)! ALLÂH AZİYZ’DİR, HAKİYM’DİR.” (9.Tevbe: 40)
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.