Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Osman Yüksel Serdengeçti Serdengeçti dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürü olan Osman Zeki Yüksel (1917-1983), Akseki'de doğar. Babası Müftü Salim Efendi'dir. DTCF Felsefe Bölümü son sınıfında iken 3 Mayıs 1944'teki protesto yürüyüşüne katıldığı için tutuklanır; üç buçuk ay sonra serbest bırakılır. Fakülteden kaydı silinir. Öğrenim hayatı sona erdiği için Serdengeçti adında bir dergi çıkararak basın hayatına atılır. Hemen her sayısı mahkemelik olur. Tutuklanır, hapis yatar; fırsat buldukça kaldığı yerden yayımlamaya devam eder. 1947-1962 yılları arasında ancak 33 sayı yayınlanabilen dergi, geniş halk kitleleri tarafından büyük rağbet görür. Aylık tirajı 40 bin ile 60 bin arasında değişir. Bazı sayıları iki üç baskı yapar. Toplam sayı 1 milyona yaklaşır. Dergi ona alem olur ve imzasını Osman Yüksel Serdengeçti olarak değiştirir. Serdengeçti Yayınlarını kurar. Burada hem kendi eserlerini hem de başkalarının eserlerini yayımlar. Geçimini yayıncılık ve kitapçılıkla sağlar. Zafer (1965-1966), Yeni İstanbul (1966-1968) ve Millî Gazete (1973)'de köşe yazarlığı yapar. Millî Hareket (1967) ve Devlet (1969) dergilerinde de yazıları yayımlanır. Gazeteci Ahmet Emin Yalman'ın 1952'de Malatya'da kurşunlanması olayı sebebiyle tutuklanır. 11 ay tutuklu kalır. Serdengeçti, fikirleri ve mücadelesi ile kamuoyuna mal olur. M. Akif in İslamcılığı ile Ziya Gökalp’ın Türkçülüğünü birleştirmeye çalışır. Siyasete atılır. AP'den milletvekili seçilir (1965-1969). Bir süre sonra partiden ihraç edilir. MHP'ye katılsa da bir daha milletvekili seçilemez. Eserleri: Erzincan Destanı (1940), Akdeniz Hilâlindir (1940), Cenk Türküsü (1940), Türk ve Tanrı (S. Ertürk'le birlikte, 1943), Türklüğün Perişan Hâli (1949), Bu Millet Neden Ağlar (1950), Bir Nesli Nasıl Mahvettiler (1950), Gülünç Hakikatler (1957), Mevlânâ ve Mehmet Akif (1958), Müslüman Türk çocuğunun Şiir Kitabi (1960), Mabetsiz Şehir (1964), Radyo Konuşmaları (1970), Kara Kitap (2016, 2019). Serdengeçti'nin kitapları birçok baskı yapar. Toplam baskı adedi 100 bine ulaşır. Serdengeçti yayın hayatına şiirle başlar. Dergiyi çıkarmadan önce yayımlanmış şiir kitapları vardır. Dergide, Cemal Oğuz Öcal’dan sonra 18 şiirle en çok şiiri yayımlanan şair kendisidir. Şiirlerinde Garip Aşık, Bağrıyanık Ozan, Karazor, Karaosman, Isırgan, Peşrevci, Heccâv gibi takma adlar kullanır. İmparatorluğa Mersiye Balkanlardaki toprakları kaybımız üzerine yazılmıştır. Şiirin tamamında mersiye havasına uygun içli ve dertli bir söyleyiş hâkimdir. Üçer mısralık bentlere, ikişer mısralık kavuştak eklenmiştir. Kavuştağın ilk mısraları birbirleriyle müzdevic kafiyelidir; son mısra ise aynen tekrarlanır: Bin yıl oldu toprağına basalı Hayli oldu kılıçları asalı, Bülbüllerin onun için tasalı, Sazlar kırık, ayar tutmaz telleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Yol görünür, hakan emir verirdi, Dalga dalga ordularım yürürdü, Hamlemizden dağlar taşlar erirdi, Dolu dizgin aştık nice belleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Yıldız doğar, talihimiz belirir, Sabah olur, ulufeler verilir, Bir seferde dört krallık serilir, Al al ettik, kara kara tülleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Ferman çıkar, dalkılıçlar takınır. Meydanlarda Rabb'e dua okunur Gölgemizden bütün cihan sakınır, Andırırdık coşkun akan selleri Biz neyledik o koskoca elleri?.. Kosovalar, Plevneler bizsizdir, Yosun tutmuş camilerim ıssızdır, Boynu bükük minareler öksüzdür, Açmaz olmuş Kızanlığın gülleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Hali görür, geleceği sezerdik, Bir zamanlar ta Vistül'de gezerdik. Haritayı biz kendimiz çizerdik, Fetheyledik deryaları, çölleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Rodopların ak başları yaslıdır, Serdengeçti gönül, artık usludur, Rüzgarları bile matem seslidir, Zafer, zafer der, eserdi yelleri, Biz neyledik o koskoca elleri?.. Ağıtlar şiiri Komünist Rusya egemenliğindeki esir Orta Asya Türklüğünü konu alır. Şiirin başında şöyle bir açıklamaya yer verilmiştir: “Ağıtlar, büyük vatan mefkûresini kalplerinde yaşatan idealist Türk gençliğine, bu yolun kara sevdalılarına ithaf olunur." Sonraki yayımlarında şiirin bir plağa okunarak Azerbaycan'a gönderildiği belirtilir. Yıllardır, yıllardır hayaller kurdum, Seni anam gibi aradım durdum, Ey benim sevgilim, ey Ana yurdum, Nerde benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Gövden bir yerde başın bir yerde, Aramıza inmiş bir demir perde, Söyle Turan sen nerdesin, ben nerde? Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım Turan ellerinden haber gelmiyor, Yarabbi derdimi kimse bilmiyor, Dört asırdır Türk'ün yüzü gülmüyor, Akşam olur sabah olur ağlarım. Nerde benim Ural-Altay dağlarım? Koskoca bir alem göçmüş yıkılmış, Türbelerin, camilerin yakılmış, Meydanlara kara putlar dikilmiş, Buhara der, Semerkant der ağlarım Nerde benim Ural-Altay dağlarım Kimlere söylesem bilmem derdimi, Acaba dünya böyle zulüm gördü mü, Bozkurt gitmiş ayı basmış yurdumu, Bozkurt'um der öz yurdum der ağlarım Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım? Sen ey Hazar, engin Hazar, Türk Hazar, Söyle bana boylarında kimler gezer? .. Kafir moskof yine mezar mı kazar? Seyhun gibi, Ceyhun gibi çağlarım, Nerede benim Ural-Altay dağlarım? .. Moskof bayrağını çekmiş gemiler, Yol alırken dalgaların iniler, Her gelen haberde derdim yeniler Nerde benim Ural-Altay dağlarım Akşam olur sabah olur ağlarım. Vatanlar, vatanlar, esir vatanlar, Ey yüreği vatan için atanlar, Toplanın elleri silah tutanlar, Kıyam etsin ölülerim, sağlarım, Nerede benim yaslı Tanrı dağlarım? .. Esen yellere bak sevda yelidir, Açan güllere bak bayrak alıdır, Senden ayrı düşen gönül delidir, Nerede benim Ural-Altay dağlarım Akşam olur sabah olur ağlarım. Duman olur dağlarına ağsam mı? Yağmur olup dağlarına yağsam mı? Yıldız olup göklerine doğsam mı? Ah çeker de yaşın yaşın ağlarım Nerede benim Ural-Altay dağlarım Doğmuyor, doğmuyor aylar, yıldızlar Çalmıyor kırılmış kopuzlar, sazlar Karalar bağlamış gelinler, kızlar Akşam olur sabah olur ağlarım Nerede benim yaslı Tanrı dağlarım? Allah Allah diyen ezanlar nerede? Efeler, yiğitler, kızanlar nerede? Taşkentler, Kırımlar, Kazanlar nerede? Nerede benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Artık Dede Korkut öğüt vermiyor Gültekin'den bildirgeler gelmiyor Ne söylesem olmuyor, ah olmuyor Nerede benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Sürüler dağılmış, yaylamaz olmuş Irmaklar kurumuş, çağlamaz olmuş Ozanlar, Şamanlar söylemez olmuş Nerede benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Mağripten maşriki soranlar hani? Çin'i, Viyana’yı saranlar hani? Üç kıtada dimdik duranlar hani? Nerede benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Geçmiş günler birer hayâl oldular, Bedr-i tam idiler, Hilal oldular, Dün cevapken bugün sual oldular, Nerede benim Ural-Altay dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Kınaman dostlarım gözümde yaş var, Şu kara bağrımda bir kara taş var, Tam elli iki milyon esir gardaş var, Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım? Akşam olur sabah olur ağlarım. Ağıtlar şiiri, esir Türkler hakkında yazılmış en içli ve akıcı şiirlerin başında gelir. Özellikle tekrir sanatının başarılı kullanımı ile şiirin heyecanı sürekli yüksek tutulur: Bu Kervan Böyle Gitmez, siyasi eleştiri şiirlerinin ilklerindendir. Sonraki yıllarda da, kendi adıyla veya takma adlarla bu gibi şiirler yazacaktır. Serdengeçti, Bu Kervan Böyle Gitmez başlıklı şiirinde, son yıllarını yaşamakta olan Tek Parti iktidarını sert şekilde eleştirir.137 Eleştirdiği konuların çoğunun bugün de güncelliğini koruyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur: İster beni hoş görün, ister vurun öldürün, İster bir cani gibi zindanda süründürün, Yeter artık illallah şu yangını söndürün, Amerikan doları bu yangına kâr etmez! Ey Meclis-i Mebusan bu kervan böyle gitmez! “I love you America” yazılı durur duvarda, Donanmalar taşıdı yığın yığın hovarda, Kızlarımız dans etti salep içtiler barda.. Kimse görmez bunları hayâ etmez âr etmez! Ey Meclis-i Mebusan bu kervan böyle gitmez! Bankalar mabet oldu, daktilo sesi dua, Hırsızlık âdet oldu, dalkavukluk ve riya Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya, Vallahi bilmem amma bu millet iflah etmez, Ey Meclis-i Mebusan bu kervan böyle gitmez! Her yerden yükselirken âvâze-i sefâlet Yurdu cennet gösterir radyo denen kör âlet. İlâhi bu ne hâlet, ya Rabbi ne dalâlet! Zorbalık, cebr ü şiddet kimseye gık dedirtmez Ey Meclis-i Mebusan bu kervan böyle gitmez! Haykırırım Hakk'a her sözüm ağır olsa da, Şaklasa kamçı, sırtım onmaz yağır olsa da, Duyulmaz mı bu feryat insan sağır olsa da, Bu derde çare lâzım nutuklarla iş bitmez, Ey Meclis-i Mebusan bu kervan böyle gitmez! Yunus'un Yollarında şiiri, Serdengeçti'nin erken dönemde Yunus Emre'ye olan ilgi ve sevgisini göstermesi bakımından önemlidir. Serdengeçti şiirini Akseki Cezaevi'nde 1948-1949 tarihlerinde yazar; daha sonra derginin Sarıköy törenlerini anlattığı yazısının da yer aldığı sayıda yayımlar. İmza yerinde (**) işareti bulunmaktadır. Şiirin başında yer alan (-1-) rakamı bu şiirlerin devamını yazmayı planladığını gösterir. Bundan başka kitaplarında Yunus'un Yollarında 1, Yunus'un Yollarında 2 başlığını taşıyan iki ayrı şiiri de yer alır. Ancak bu ilk şiirini kitaplarına almaz. Yunus'un üslûbu ile Yunus dilinden söylenen şiir şu dörtlükle başlar: Baştan ayağa varlığım, Aşkın ile dolu Tanrı'm! Tuttuğum iş gittiğim yol, Muhammed'in yolu Tanrı'm. Sensin hayat, sensin memat! Ey kudretler seli Tanrı'm... Sensiz bu ten, sensiz bu can Kupkuru bir çalı Tanrı'm. Yoktur sana doyup kanan! Ey her şeyde kımıldanan Öten, biten, tüten, yanan, Kâinatın dili Tanrı'm! Gün geçtikçe derdim artar! Beni benden al da, kurtar. Başkasına olamam yâr, Osman sensiz deli Tanrı'm. 1949 kışını Akseki Cezaevi'nde geçiren Serdengeçti, dergisini yeniden çıkarmak niyetiyle İstanbul'a giderken, Eskişehir'e uğrar ve 6 Mayıs 1949 Cuma günü Sarıköy'de Yunus Emre'nin yeni mezarına nakli törenlerine katılır. Bu münasebetle yazdığı yazıda, “Mümin ve mütevekkil Anadolu'nun derdini, ruhunu, aşkını en iyi bir şekilde dile getiren bu Tanrı kulu, bu toprak çocuğu hakkında, onun yollarında hayran hayran dolaşırken yazdıklarımızı, düşündüklerimizi 'Yunus’un Yollarında’ isimli kitabımızda toplamış bulunuyoruz. Nasip olursa bastıracağız.” sözlerine yer verir. Serdengeçti'nin doğrudan Yunus'u konu alan veya onun çizgisinde söylediği şiirleri Yunus'un Yollarında adında bir kitapta toplamak istediği anlaşılmaktadır. Ancak buraya hangi şiirlerini koymak istediğine dair bir bilgiye sahip değiliz. 1950 Eylül'ünde, birçok okuyucunun Yunus’un Yollarında kitabının çıkıp çıkmadığını sorduğunu, hatta bazılarının para gönderdiğini; fakat maalesef bu eserin çıkmadığını; ilk fırsatta çıkaracağını bildirir. Ziya Gökalp'ın Türkçülüğün Esasları'nın (3. bs. Ankara 1950) arka sayfasında da çıkacak kitaplar arasında yazılmış, "Şiirler, Nesirler ve Nefesler”den meydana geleceği belirtilmiştir. Necip Fazıl'ın 1955'te Serdengeçti Neşriyatı'ndan basılan Sonsuzluk Kervanı'nın arka kapağında Yunus'un Yollarında kitabının yakında yayımlanacağı duyurulmuşsa da, bilmediğimiz sebeplerden dolayı basımı gerçekleşmemiştir. Serdengeçti'ye ait olduğunu sandığımız “Şampiyonlar!” şiiri imzasız yayımlanmıştır. Şiirde o günlerde yaşanan bir olaya işaret vardır. Güreşçi Ali Yücel (1930-1981) ve Bektaş Can, 1952 yılında bir yarışma dolayısıyla gittikleri İsveç'te bir mağazadan saat çalmakla suçlanırlar. Olay delil yetersizliği sebebiyle kapansa da, Türkiye'de ömür boyu spordan men cezası alırlar. Şu pehlivanlığa mahsus ne marifetler (!) var, En usturuplusu çaprazla dış kazık oyunu. Aşırma ustası elhak Yücel'le Bektaş Can Bu işte her iki genç İsveç'in de şampiyonu. Kendisi şiiri, ilahi aşkı konu alır. Bekir Sıtkı’nın üslûbunu hatırlatan bir söyleyiş görülür: Güller alına bürünmüş Diyor aşkım aşkım aşkım. Bülbül hâliyle görünmüş Diyor aşkım aşkım aşkım. Ateşi yakmış otları, Alev sarmış bulutları, Bedbahtları, mesutları, Diyor aşkım aşkım aşkım. Gök dibinde ışık olmuş, Dalgalanmış göle dolmuş, Bağrım içinde yer bulmuş, Diyor aşkım aşkım aşkım. Yanmış içim dışa dönmüş, Tatlı canım şişe konmuş, Dilim bu ateşe dönmüş, Diyor aşkım aşkım aşkım. Serdengeçti'nin kullandığı takma adlardan biri de Garip Âşık’tır. Bu imzaya daha derginin ilk sayısında Sevgiliye başlıklı şiirde rastlamaktayız: Her zaman her yerde seni görürüm, Sanki etrafımı saran havasın. Bazen akşamları esen bir rüzgârsın, Bazen de dağlarda bâd-ı sabâsın! Ben de gördüm gönül bahçelerini, Kokladım solgun çiçeklerini, Nideyim ben elin yâd ellerini Sen ona nispetle göksün semásın. Semasın yıldızlar gördüm ben sende Hepsi de mevcut o mavi gözlerde, Gâh gurup gâh fecir hepsi hepsi de, Hem dert verirsin hem derde devâsın. Geçmiş günler birer hayâl oldular, Bedr-i tâm idiler hilâl oldular, Dün cevapken bugün suâl oldular, Bana sen hem mâzi hem de ferdâsın. Serdengeçti, bu şiiri Garip Âşık imzasıyla yayımladığını unutarak, muhtemelen dergide yeni bir heyecan yaratmak amacıyla onu yeni bir şair olarak takdim eder: "Size, Garip Âşık adında yeni bir şair takdim ediyoruz. Garip Aşık'ın söyleyişleri, isteyişleri, ağlayışları, kısacası şiirleri, zamanımız şairlerinin şiirlerine benzemiyor. Tıpkı Yunus gibi, teşbihsiz, külfetsiz, sade, arı, duru şiirler... Hani nefes alıp, nefes verir gibi kesik kesik, sıcak sıcak... Garip Aşık kendini aşka, Allah'a, tasavvufa vermiştir... Fakat dünyada olduğunu da unutmuyor.. Onun fanilere, dünyalıklara da gönül bağladığı oluyor. Tıpki dervişin dediği gibi: “Ummandayım, sudan boğuluyorum; amma ne yapayım ki Allah'ım, gözüm şu testideki suda... Serdengeçti okuyucularına, bundan böyle Garip Âşık'ın şiirlerinden her sayıda parçalar takdim edeceğiz.” Aslında bu özellikler Serdengeçti'nin kendisini tarif etmektedir. Bu takma adla yazdıkları veya başka şiirlerinde bu özellikleri görmek mümkündür. Ancak yeni bir şair olarak tanıttığı Garip Aşık'ın şiirleri, anlam olarak benzese de lirizm yönünden iddia ettiği gibi Yunus ve Karacaoğlan çizgisine ulaşamazlar. Garip Âşık imzasıyla yayımlanan şiirler şunlardır: Yakarış, Sevgiliye, Ben Sensiz Edemem. Yakarış Deli divane olmuşum, Arayıp seni bulmuşum, Ölmeden evvel ölmüşüm! Gel etme Allah aşkına, Döndürdün beni şaşkına... Yıktım devirdim bendimi, Bırakıverdim kendimi Bilmedin gittin derdimi, Gel etme Allah aşkına, Döndürdün beni şaşkına Seni bir kez göreyim gel Yüzüne yüz süreyim gel Ne istersen vereyim gel Gel etme Allah aşkına, Döndürdün beni şaşkına.. Varım yoğum, hayrım serim, Kimi görsem "ha ol" derim, Perişanım derbederim! Gel etme Allah aşkına, Döndürdün beni çarkına.. Sevgiliye Çiçek senin için açar, Vuslat sana doğru uçar, Bir ömür, bir ömür sevgili, Senin için gelir, geçer Yalnız seni görüyorum, Varlığında eriyorum, Kabul kabul de sevgili Canım sana veriyorum. Nazarlarda bakışlarda, inişlerde yokuşlarda, Bütün sen varsın sevgili Doğuşlarda batışlarda. Yıldız yanar ışıl ışıl, Çocuk uyur mışıl mışıl, Senin aşkından sevgili insan olur haşır-neşir.. Ben Sensiz Edemem Ben sensiz edemem, edemem, Yanından bir yere gidemem! Bin yıl dursam bıktım demem... Ben sensiz edemem edemem, Yanından bir adım gidemem! Huh! desem canım çıkacak, Feryadım gökleri yıkacak, Gözlerimden kan akacak, Ben sensiz edemem edemem Yanından bir yere gidemem! Ta yürekten vurulmuşum, Ölmüş ölmüş dirilmişim, Bak yerlere serilmişim, Ben sensiz edemem edemem, Yanından bir yere gidemem! Bir defacık geldiğin yok! Ne hâldeyim bildiğin yok Beni kale aldığın yok. Ben sensiz edemem edemem, Yanından bir yere gidemem.
·
1.981 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.