Bilmiyorum hiç çaresi olmayan bir hastalıkla mücadele eden bir sevdiğiniz, bir yakınınız oldu mu? Eğer olduysa bu kitapta kendi yaşadıklarınızdan ve deneyimlerinizden çok şey bulabilirsiniz.
Altmışlı yaşlarında iki kadın Helen ve Nicola. Geçmişleri çok uzun yıllara dayanmasa da bağırsak kanseri olan Nicola artık hastalığın çok ilerlediği, tıbben yapılacak bir şeyin kalmadığı bir durumda, yaşadığı Sydney'den kalkıp üç haftalığına alternatif bir tedavi yöntemi uygulayan bir merkezle anlaşarak Melbourne'e Helen'in yanına gelir.
Helen tüm şefkati, misafirperverliği ve yardımseverliğiyle Nicola'yı evinde üç hafta boyunca misafir eder. Ancak uygulanan tedavinin Nicola'nın durumunu daha da kötüleştirmesi ve buna nazaran Nicola'nın gerçeklerden uzak tutumları Helen'i hem arkadaşı için bir taraftan üzerken bir taraftan da onun bu akıl almaz haline istemese de öfkelenmesine neden olur.
Bazen gerçekler herkes tarafından bilinir ve gelmesini istemediğiniz sona birlikte adım adım beraber yürümek zorunda kalırsınız. Bunu bırakın konuşmak aklınızdan geçirmek bile zordur. Bu yaşamayanların tahmin ettiğinden de ağır bir yüktür. Helen'de arkadaşı Nicola için böyle bir yükün altına gönüllü olarak giren bir kadın. Nicola ise son ana kadar vazgeçmeyen, inanan, bu uğurda maddi manevi pek çok eziyet çektiği halde gerçeklerle yüzleşmeyi reddeden ve hastalığının bütün manevi yükünü bir nevi yakınındaki insanlara yükleyen biri. Aslında Nicola hastalığı değil de sanırım ölümü kabullenmemek için böyle davranıyor. Bu zor durum iki arkadaşın dostluğunda da nihai bir sınav adeta.
Misafir Odası hayata, dostluğa, ölüme dair çok büyük laflar etmeyen, inişli çıkışlı duygu durumlarıyla, kah üzen, kah güldüren. hüzünlü, gerçek hikayesiyle insanı pek çok şeyi düşünmeye iten, biraz melankolik ancak bir o kadar da inatla hayat dolu, güzel bir kitaptı.
Keyifle okuyun...