Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

447 syf.
10/10 puan verdi
Barthold'un Türkistan'ı
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir." Tarih boyunca uygarlık, farklı coğrafyalarda zirveye erişerek değişik medeniyetlerin ev sahipliğinde gelişimini sürdürmüştür. Farklı bakış açılarıyla bazı toplumların geçmişine olduğundan fazla paye verilirken, bazıları sıradanlaştırılarak sanki hiç kültür ve medeniyet unsuru vücuda getirmemiş gibi bilim camiasında sunulmuştur. Oysaki sosyal tekâmül, coğrafyanın sağladığı olanaklar vesilesiyle her toplumun erişebileceği kadar basittir. Yani siyasi ve kültürel ortam müsaitse toplum terakki açısından kendisini belirli bir noktaya götürmeye eğilimlidir. Bu yüzden tarih boyunca milletlerin gelişim safhaları zamana ve mekâna göre değişim göstermiştir. Dünya haritasına bakıldığında medeniyet bayrağının yükseldiği yerlerde bazı benzer özelliklerin olduğu dikkate değerdir. Misal büyük nehirlerin havzaları uygarlığın merkezleri olarak ön plana çıkar. Örneğin Nil, Fırat- Dicle ve Seyhun-Ceyhun Havzası medeniyetin güçlü dinamiklerle hız kazandığı yerlerdir. Mâverâünnehir diye bilinen Seyhun-Ceyhun Havzası ise Türk medeniyetinin zirve noktasına ulaştığı mekandır. Batılıların Orta Asya namıyla andıkları bu bölge nazarımızda Türkistan diye bilinmektedir. Fakat Türk namıyla anılmasından mıdır bilinmez; bazen medeniyet kelimesiyle beraber zikredilmez. Buna rağmen Batılı bazı bilim adamları araştırmalarını Asya üzerinde zenginleştirirken, haklıya hakkını layıkıyla vererek, medeniyet bayrağını gerçek sahiplerine teslim ederler. İşte bu bilim adamlarından birisi de Barthold’dur. Vasily Vladimiroviç Barthold 1869 yılında Rusya- Petersburg’da dünyaya gelir. Lisans eğitimini Doğu dilleri üzerine aldıktan sonra çalışmalarını arkeoloji ve tarih üzerine yoğunlaştırır. Zamanla çalışma merkezi olarak kendisine Türkistan’ı belirleyen Barthold, yapmış olduğu saha çalışmalarıyla kalemi güçlü bir oryantaliste dönüşür. Orta Asya üzerine yaptığı araştırmalarla bilim dünyasında adından söz ettirmesi, Barthold’un Türkiye’de tanınmasının önünü açar. Barthold sayesinde Türk tarihi geçmişteki gibi bilinmezlerle dolu değildir. Öyle ki Barthold’un yaptığı çalışmalar ciltlerce kitaba tekabül etmektedir. Zamanla Türk ilim dünyası bu eserlere kayıtsız kalmaz ve müellifin çalışmaları Türkçeye de çevrilir. Barthold’un Orta Asya coğrafyasını merkeze alan makaleleri güzel bir seçki oluşturularak, Ahsen Batur tarafından derlenip Orta Asya Tarih ve Uygarlık ismiyle Türkçeye kazandırılır. Mezkûr eser dört bölüm halinde tasarlanmış olup, ilk bölüm “Geçmişin İzleri” ismini taşımaktadır. Bu bölüm vasıtasıyla Türkistan ve Türkler hakkında genel geçer bilgiler sunulur. Ayrıca Barthold’un doktora tezi Türkistan’ın Hristiyanlıkla teması üzerinde özellikle durulur. Geçmişten günümüze Türkistan’ın genel panoramasının sunulduğu bu bölüm vasıtasıyla bölgenin geçmişine ilişkin hayali senaryoların ortadan kaldırıldığı görülür. Müellifin bölgeye ilişkin derinlemesine tespitleri adeta zamana ve mekâna bağlı kalmaksızın güçlü yorumlarla satırlarda kendisine yer bulur. Barthold; din, kültür, siyasi tarih, nümismatik, arkeoloji, etnoloji, iktisat gibi farklı disiplinlerden aldığı verilerle bölge tarihine ışık tutar. İkinci bölümde coğrafya üzerindeki kavimler merkeze alınır. Usunlar, Karluklar, Türkler, Karahanlılar, Karakitaylar, Kalmıklar eldeki bilimsel materyalle tanıtılır. Tabii bu yapılırken yazılı bütün kayıtlar geniş bir bakış açısıyla sunulur. Bahsedilen konular genelde siyasi tarih anlatısı gibi algılansa da aslında bölgenin tarihine ilişkin kilit bilgileri içermektedir. Barthold çağdaşı olduğu bilim adamlarının da yorumlarını ve izahlarını değerlendirerek kendi bilgileriyle harmanlayarak satır aralarında tezlerini sunar. Günümüzde dahi bilimsel tartışmaların odağında olan bu konulara ilişkin tespitler, kafa karıştırıcı olmaktan ziyade okurun geçmişi daha net görmesini sağlar. Sadece anlatılanların netlik kazanması mevzu olmayıp, okurun yorum gücü kazanacağı onlarca bilgi okuyanın kalemini güçlendirir. Örneğin, bu bölümde Türklerin Müslümanlığı, kavimlerin Türklüğü, Türk medeniyetinin karakteristik güçlü özellikleri, dil ve kültür bağlantıları, coğrafya ve etnik unsur ilişkileri vb. konular hakkında fikir sahibi olmak mümkündür. Eserin üçüncü bölümü ise; Türk tarihinin belirli bir zaman diliminde kavim bazında irdelenmesini içermektedir. Bu sayede Timuriler, Tacikler, Kırgızlar, Sartlar ve Türkmenler mercek altına alınmıştır. Özellikle Kırgızlar üzerine yazılan yaklaşık 80 sayfalık kısmın ayrı bir kitap hüviyetinde olduğunu belirtmek gerekir. Kırgız isminin ilk ortaya çıktığı dönemden başlayarak yapılan anlatım bir Türk boyunun tarihi üzerine yapılan örnek bir çalışma olarak ön plana çıkmaktadır. En eski kaynaklardan izleri sürülen mezkûr kavimlere ilişkin tespitler öylesine etkileyicidir ki her kaynakta bu tarz bilgilere ulaşmak mümkün değildir. Zaten Barthold’un multilingual birikimi ve önemli kütüphanelerdeki kaynaklara ulaşması onun Türkiye’de fazla bilinmeyen eserlere vakıf olmasını sağlamaktadır. Örneğin üçüncü bölümün sonunda Zeyn’ul Ahbar (Gerdizi’nin eseri) isimli kısımda bölgeyi anlatan birinci el kaynaklardan elde edilen bilgiler sunulmaktadır. Bilgiler öylesine ilgi çekicidir ki Türk kavimlerinin mitoloji, folklor, din, sosyal yaşam vb. bağlamındaki farklı yaklaşımları adeta samanlıktaki iğne misali ortaya çıkarılmaktadır. Eserin dördüncü bölümü ise; yazımızın başında belirttiğimiz Mâverâünnehir ve Horasan’ı merkezine almaktadır. Sır Derya (Seyhun) ve Amu Derya (Ceyhun) Nehirlerinin havzaları bu başlık altında detaylı bir incelemeye tabi tutulmuştur. Bu bölümde Barthold, coğrafya ve tarih ile ilgili bilgilerini mükemmel şekilde mezcetmiş, üstelik bununla da yetinmeyip bölgenin geçmişten günümüze gelişen topoğrafyasını tüm yönleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. Geniş bir havzayı sulayan onlarca farklı kolla değişik bölgelere nüfuz eden nehirler düşünüldüğünde tarihi anlatımın daha zorlaşacağına şüphe yoktur. Zira değişen nehir yatakları, kaybolan şehirler ve köyler, devamlı göç, sonu gelmez savaşlar, bölgedeki etnik ve siyasi yapıyı sürekli değiştirir. Hatta nehir yatağının değişmesiyle coğrafyayı bile aynı şekilde bulmak mümkün değildir. Barthold, ustalığını konuşturarak, bölgenin tarihini; bütün zaruri değişimleri dikkate alarak çizmeye çalışmaktadır. Misal insanın coğrafyaya olan tahakkümüne işaret eden nehirlerle bağlantı sağlayan su kanalları bile uzun tasvirlerle anlatılır. Bölgedeki köyler, kasabalar ve şehirler eski-yeni isimleriyle sunulur. Bu sayede bölgenin topoğrafyasıyla beraber toponomisini (yer adı bilimi) de görmek mümkün olur. Zaten isimlendirme hususunda muazzam hassasiyet gösteren Barthold, bölgenin kavimlerinin hakimiyetindeki idari ve siyasi sınırlarını isimlerle çizer. Bu sayede kavimler, yollar ve ülkeler netleşir. Eserin çevirisinin Ahsen Batur tarafından layıkıyla yapıldığını belirtmek gerekmektedir. Açık ve sade bir dille birlikte çevirmenin Türk tarihine olan vukufiyeti onun Barthold’un yazdıklarına eleştirel yaklaşmasının önünü açar. Zira çevirmenin dipnotlarla esere müdahaleleri gayet yerinde olup, okurun konuya intibakını arttırmaktadır. Misal bazen ömrünü Türkistan’ın deşifre edilmesine vakfetmiş Barthold’un bile çelişkiye düştüğü yerlerde çevirmenin mahareti konuya netlik kazandırmaktadır. Eserin kaynak değeri üzerinde özellikle durulmalıdır. Zira Türk tarihi ile ilgili yapılan çalışmaların halen istenilen boyutlara gelememesine karşın; Barthold tarzı bilim adamlarının Türk tarihine eşsiz hizmetler sunduğu dikkat çekmektedir. Bu nedenle yapılan yeni çalışmalar için Barthold, temel başvuru kaynağı olarak ön plana çıkmaktadır. Zaten ilgili alan ve literatürün önemli kitapları zikredildiğinde muhakkak Barthold’a dair eserlerin adı geçer. Üstelik yazarın metodolojik yaklaşımının bilgiye endeksli güçlü bir yorumla şekillenmesi, eserlerinin çağlara meydan okumasının önünü açar. Her şeyden önemlisi Barthold’un anlatımı ilk bakışta yanlı, saldırgan ve rahatsız edici olmayıp, bazı Batılı yazarlarınki gibi ön yargılı ve gerçekleri çarpıtmaya meyilli bir özellik göstermemektedir. Fikirlerini politize etmeden sadece bilime hizmet şiarıyla sunan Barthold, siyasi tartışmalardan ziyade ilmi tartışma ortamlarında kendisini gösterir. Bu nedenle bütün birikimine ve becerisine rağmen kendi bilimsel camiasıyla da ters düştüğü noktalar vakidir. Fakat onun tek başına bir enstitü gibi çalışmasına bakılırsa bu durum gayet normaldir. Sonuçta; Barthold’un Türkler hakkındaki yorumları bir Rus’un yorumundan ziyade bir bilim adamının tasavvurlarına daha yakındır. Şayet eldeki metinden yazarın Rus, Hristiyan ve Ortodoks olduğu anlaşılmıyorsa ve kimliğinden yola çıkan karşı tarafa yönelen bir sataşmaya dair iz yoksa; okur metni daha güvenilir bir edayla sindirir. Bu açıdan Barthold’un yazdıkları Türk tarihi açısından önemli ve dikkate değerdir. Zaten Türk tarihine olan hizmeti dikkat çekmiş olacak ki 1926 İstanbul Üniversitesinin davetiyle Türkiye’de dersler vermiştir. Geriye dokuz cilt külliyat bırakan Bartold benzeri bir bilim adamına geçmişten günümüze rastlamak zor. Başta bilim camiamız olmak üzere Barthold’dan çok ders alınması şarttır.
Orta Asya Tarih ve Uygarlık
Orta Asya Tarih ve UygarlıkWilhelm Barthold · Selenge Yayınları · 202119 okunma
·
391 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.