Gönderi

Serdengeçti'de imzasız olarak yayımlanan Asrî Aile Serdengeçti'nin en popüler şiirlerinden biridir. Okuyucuların isteği üzerine derginin çeşitli sayılarında kısaltılarak tekrar tekrar yayımlanır. Önceleri imzasız olarak yayımlansa da, sonraları Heccâv ve Osman Yüksel Serdengeçti imzasına yer verilir. Şiir, Türk ailesinde görülen Batı taklitçiliğine dayalı yozlaşmayı keskin ve alaycı bir dille eleştirir. Asrîliğin yanlış yorumlanmasından şikâyet eder: Nazik, komiflo, kibar, elegan, janti ince Hatıra bu gelmez mi asrílik denilince? Dil, din farkı gözetmez; genç, ihtiyar, her yaşta Asrílik şartı gelir bunlar için en başta. Hepsi koket, hepsi şık, düzgün kıyafet kılık, Kadınları çaçaron, erkekleri kılıbık. Haftada dört beş gece gelirler bir araya Kimi şebeğe dönmüş, kimi de maskaraya Viski, kokteyl, likör, mezeler bol sandöviç A do tabi bakara, frap, poker, bezik, briç. Şen müzik divertisman kontuvarı eğlenceler, Sabah olurken biter olan sonsuz geceler. Her gece birkaç yüz papeli sökülüşler, Ayrılırken el sıkıp, kırılıp dökülüşler. Hakikati bilmeyen herhalde gıpta eder. Ah ne yüksek yaşayış, ne mesut insanlar der. Asrîlik ne demektir anlaması biraz zor, İç yüzünü öğrenmek istersen gel bana sor. Dikkatli bak görürsen ne kadar tersine iş, Uçuruma sürükler cemiyeti bu gidiş. Kırk senedir gezerim muhîti adım adım, Her inkılâp devrinde bir terakki aradım. Yazık ki rastlamadım çok gayret ettimse de, Bizdeki asrîliği görmedim hiç kimsede. Bir hasbihal edelim ben sana anlatayım, Bu çok mühim yarayı deşeyim kanatayım. Biraz daha geçerse can evine girecek, Asrîlik denen afet bünyeni kemirecek. O tertemiz varlığın çürüyüp kanayacak, Kangren olup çıban her yerini saracak. Asrîlerde bulunmaz dostluk, vefa, meveddet Yalandır hep, riyadır; samimiyet muhabbet. İşit fakat inanma o yaldızlı sözünü, Elinden gelse oyar birbirinin gözünü. Sahtedir, gösteriştir hep o cicili şeyler, Candan dosttur sandığın kalkar seni zemmeyler. Ne ahbaplık hissi var, ne hak ve hukuk tanır, Ne kimseden sıkılır ne Allah'tan utanır. Erkek adı Donkişot, kadında yok ar hayâ, Namus, dinden bahseden kalır burada yaya. Lükstür tuvalettir onlardaki her iman, Mübalağa değildir bu saydıklarım inan. Saç, kaş, kirpik, göz, dudak, yanak, hepsi denk; Altın rengi, tozpembe, beyaz, kızıl, kara renk. Bu kadar rengi nasıl toplamış bir çehreye? Ressamlar hayret eder bayandaki çehreye. Etek dizden yukarı; çıplak kol, göğüs, ense; Sokaktan geçenler göz atarlar bu gence. Kız saymaz anasını, oğluna acımaz baba; Yüzleri kızarmadan en hoyratça en kaba Tabirleri kullanıp, küfredip söverler; Karısı, oğlu, kızı, sayın bayı döverler. Hangisini sorarsan çekilmez bir gaile, Yalnız harice karşı ah ne kibar aile! Asri olan kadında çalışmak da ne demek? Ne ev işi, ne dikiş, ne çamaşır, ne yemek! Bir düğme bile kopsa bayan dikemez onu, Çamaşırcıyı bekler, küflenir kızın donu. El sürmez sıcak suya, isteriktir tıkanır, Mendil, yaka ne varsa aydan aya yıkanır. Kazara bir aşçı gitse evde bir çorba pişmez, Bu öyle bir iştir ki el ermez, güç yetişmez. Manikürü bozulur, bayanın eli kokar; O pomatlı elini sulara nasıl sokar? Yemek yoksa kime ne, kıyamet kopsa bile Asrî kadın aşçılık eder mi bile bile? Onun kaygısı ancak eğlenmektir, şıklıktır, O ev kadını değil, mosturalık şıllıktır. Pudra, krem, esanslar hep düzine düzine Her tuvalette kırk elli lira sürer yüzüne. “İsraf günahtır” dersen katılır güle güle, Yüzlerce lira verir birkaç metrelik tüle. Saçlar kuaför ister, pamuk eller manikür, Vücuda masaj lâzım ayaklara pedikür. Lebon’da sol dip köşe, Maksim'de aynı masa, Park Otel’de rezerve yer tutmak büyük tasa. Uşak, aşçı, sofracı, çift hizmetçi, çift şoför, Baylara bayanlara manikürle kuaför. Möble lüks, kübik apartman konforludur Kadillak arabalar uçar, motor zorludur. Yüzlerce lira kostüm, yüzlerce lira manto, Bayları da giymez yüzden aşağı palto. İster üç yüzer lira küçük bayan, küçük bay, Sen insaf et de aylık masrafları üç bin say. Bu çılgın müsrifleri sakın zengin sanmayın! Akareti, iradı var sözlerine kanmayın. Erkeğin yaptığı iş, aldığı para belli, Aybaşında ancak eline geçen yüz elli. Şu hâlde bütçeleri nasıl gelir başa baş? İlk önce ben de şaştım, birazcık sen de şaş. Bire yirmi açıklı bütçeyi nasıl kapar, Ne gibi bir hünerle bu işi yapar? Aklın varsa sokulma kaç onlardan uzağa, Görünüşe aldırma, tutulursun tuzağa. Asriliğe imrenip bakarken sola sağa, Hali vakti yerinde kimseler düşer ağa. Üşüşürler başına; içki, kumar boğarlar, Metelik kalmayınca art kapıdan kovarlar. Asri denen kibarın dolabı böyle döner, Lâkin öbür tarafta birçok ocaklar söner. Oğlan züppe, kız hoppa, ana sürtük, baba kaz; Bundan daha ahenkli bir aile olamaz. Baba kendi eliyle oğlunu takdim eder, Anası randevuya kızıyla beraber gider. Mahdum filâma, kerîme hanım metres; Ana sicilli kaltak, baba boynuzlu teres. Namussuzluk damgası aileye vurulur, Fakat onlar asrîyiz diye yine kurulur. Biz de girelim bir asrî denen salona, Gözleri kamaştıran o yaldızlı baloya. Kulağını, gözünü dikkatle aç, gör dinle! Göz kulak misafiri olalım biz seninle. Biri yarı uzanmış, sallıyor ayağını, Biri durmaz oynatır kolunu bacağını. Elde tespih veya köstek fırıl fırıl çevirir, Biri reverans yapar, çarpar stor devirir. Tebessüm bile değmez şeye kahkaha boğar, Dururken hiç sebepsiz somurtur surat asar. Mükâleme bayağı, ne mevzu var, ne esas; Biri Hindistan derken, öbürü der Tunus, Fas! Salon dili bilmece; anlamaya imkân yok; Dinleyende feraset, söyleyende iz’an yok. Jö vuzasör bayan amökr truvasan... Fakat cidden şödevr, bayılır gören insan. Doğrusu bir san pareyi okazyon, Ön Şoz entruvabl dolaşan çarşı pazar. Ma şeri mabiyen eme ma bel metres şeri Bon Kiki, mal bel şeri; bon mimi isimleri Kiki'nin aslı Zeki, Feriha imiş Feri; Mimi Mediha demek; var mı Türklük eseri? Asriler işte böyle yarı Türk, yarı Frenk, Kadınları çaçaron, kozmopolitten erkek. Bunlardan gelen nesil vatan millet tanır mı? Müslümanlık kaygısı, Türklük duygusu var mı? Asrî kibar yaşamak onlara millet ve din, Vatanı isterse ya Türkiye yahut Çin. Muaşeret âdâbı ne demektir yok bilen, Boru gibi ses verip sümkürüp burun silen, Masayı kucaklayıp dirseğiyle abanan, Susmadan söylemeyi bir marifettir sanan, Çatal bıçak kaşığı beş parmağıyla tutan Nadide yemekleri hep çiğnemeden yutan, Höpürterek içer kahvesini suyunu; Şapırtılı yemek yer değiştirmez huyunu. Ağzında lokma varken konuşur ağız açar, Etrafına peşref gibi balgam ve mikrop saçar. Kendi iğrenmez ama iğrendirir herkesi Bütün salona hâkim bayanın çatlak sesi. Müdahale edersen hemen alay ederler, Bu parvenu de kimdir nereden çıkmıştır derler. Asrî kibar olmak yalnız onlara mahsus! Lahavle çek, baş salla, sakın dil uzatma sus! Şanslarına gelince büsbütün rezâlettir; Söylemesi ayıptır çünkü bir fezâhettir! Dansta kadın öpülür, sıkmak sıkıştırmak hiç! Her balodan kazanır memleket bir sürü piç! Göbekler perçin olmuş, hava geçmez aradan! Yola gelmez kadın varsa sen haber ver paradan! Çiftler kenetli gibi asılmışlar sımsıkı, Dans eden kadın erkek, konuşur sıkı fıkı. İkisi de duş ister, buna derler asrî dans! Hiçbir külfeti yoktur, ne pey ister ne avans! Kocasının yanında randevu verir hanım; Cemiyet ortasında hitap: “Nonoşum, canım!” Asrîlik böyle midir anlat bana çelebi; Neredeyse çakacak kadın erkek aleni. Hayâ namus kalmamış, rezalet diz boyunda; Orospuluk, deyyusluk var onların soyunda. Asrîliğin mânâsı edep irfan demektir; Bizdekine gelince düpedüz bok yemektir! Peşrevci takma adıyla yayımladığı Zurnada Peşrev Olmaz şiiri, sonraki yıllarda da yazmayı sürdüreceği güncel siyasal olayları mizahi olarak anlattığı örneklerdendir. Emrah'ın meşhur “Dedim-Dedi” şiirine nazire olarak yazılmıştır. Şiirin başında şöyle bir açıklama bulunmaktadır: “Arkadaşımız Peşrevci'yi bu sütunda sakala göre tarak vurmak ve damara göre şerbet vermekle vazifelendirdik. Fakat bu vazife ile tutulan kalemşörler “Peşrev” yapmak için piyasada hiçbir mûsiki âleti bırakmadıklarından arkadaşımız eline ancak bir zurna geçirebildi ve bugünden itibaren sizlere zurna ile “peşrev” dinletecek. Meşhur sözdür: Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına! Bu sözü hatırınızda tutarak bizim Peşrevci de bazen baltayı taşa vurursa kusura kalmayın. Bu haftaki türkümüz kıymetli halk şairlerimizden Emrah'ın “Dedim-Dedi” adlı destanının Köprülü ile Peşrevci arasında geçen bir benzetmedir.” Sabahtan uğradım ben Köprülü'ye Sordum mahzun mudur? Dedi ki yok yok. K aleminden kan damlıyor kınalı Dedim kızgın mıdır? Dedi ki yok yok. Dedim seçim nedir? Dedi hünerdir Dedim Çıtakoğlu? Dedi fenerdir Dedim Kenan Öner? Dedi Öner'dir Dedim üzgün müdür? Dedi ki yok yok. Dedim işler nasıl? Dedi ki ayan, Dedim ne olacak? Dedi ki dayan! Duysun diye sordum duymayan duyan Seçim düzgün müdür? Dedi ki yok yok.. Dedim Celâl Bayar? Dedi gezmekte, Dedim Hikmet Bayur? Dedi yazmakta, Dedim Sazak nerde? Dedi süzmekte, Dedim bezgin midir? dedi ki yok yok
·
798 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.