Gönderi

Hakikate aşinalığımız vardır. Üzerindeki, kalbindeki tozları üflediğinde bunu görürsün. Modern paradigma bizi esir aldı. Bizim gerçekten aklımız kilit altında, kalbimiz kilit altında. Ne kadar zaman oldu yediğin yemeğin, içtiğin suyun, denizin, Güneş'in, Ay'ın, ayağımızın altındaki canlı tohumu çıkaran şu ölü toprağın üzerinde düşünmeyeli? Ne kadar zaman oldu sırların, âyetlerin, alametlerin geçit töreni yaptığı şu gökyüzüne başını kaldırıp da hakikati arayan bir kul gibi bakmayalı, yaratılışın ihtişamına aklınla ve gönlünle akmayalı? "Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk, 3-4) Hayatın içinde hayatı kaçırmak, at gözlüklerini takıp hikmetleri ıskalamak, Allah'ın varlığına, birliğine alamet olan şu âlemi anahtar deliğinden seyretmek, büyük fotoğraftan mahrum kalmak, kalbi mühürlü, kulağı kurşunlu, gözü perdeli, dili lal olmak ve gözünü ecel geldiğinde açmak, "ba'de harâbi'l Basra/Basra harap, ümitler, imkânlar, hayaller türab olduktan sonra" ayılmak, kendine gelmek ve fark etmek ne acı!
Sayfa 126
··
462 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.