Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

83 syf.
·
Puan vermedi
Stefan Zweig'in kitapları arasında ayrı bir yerde gördüğüm, duygusal yoğunlukları bireyler üzerinden ve çevresine etki silsilesi açısından çok iyi bir şekilde aktardığı kısa bir romanıyla karşı karşıyayız. Zweig'in bir duygu üzerinde yoğunlaşıp bu duyguyu abartılı yaşadığını ve karakterlere bu şekilde aktardığını, bunun gerçeklikle bağdaşmayacağını düşünebilirsiniz bu kitabı okurken. Genel olarak kitaplarında da bu tavrı takınır ama romanları; birçok yazarın olduğu gibi Zweig'in de gündelik yaşamda söyleyemediklerini dillendirebildiği bir mecra olarak görmek gerekir. Kafesinden kurtulmuş kuş gibi her yana uçmak istemesine abartı gözüyle değil bağ kurma isteğiyle bakmalıyız. Kitabın okuma keyfini kaçırmadan özetlemek gerekirse kitap Zweig'in kendisi olduğundan şüphelendiğim anlatıcı konumunda bulunan karakterle dünya satranç şampiyonunun bir gemi seyahatinde yollarının kesişmesiyle başlıyor. Satranç şampiyonu para almadan maç yapmayan ve sosyal olarak kendisine ulaşılması kolay olmayan birisi olduğu için ana karakterimiz yavaş yavaş onun dikkatini çekmeye çalışıyor. McConor isminde zengin ve megaloman bir karakteri gözüne kestirip onun yenilgiyi kabullenmeme ve kibir özelliklerini kullanıp şampiyonla para karşılığı maça çıkması için gizli yönlendirmeler yapıyor. Şampiyon para karşılığı çıktığı maçta tek bir rakibe karşı değil orada bulunan herkesin ortak aklına karşı oynayıp kolayca rakiplerini yener. McConor bu yenilgiyi kabullenemeyip ikinci bir maç ister. İkinci maçta da yenilmek üzerelerken Dr. B. adlı bir karakter gelip birkaç hamle göstererek maçın berabere bitmesini sağlar. McConor şampiyonun yenilmesini çok istediği için üçüncü maça Dr. B. 'nin çıkmasını ister. O ise bunu yapamayacağını söyler ve oradan uzaklaşır. Onu ikna etmek için anlatıcı karakterimiz yanına gönderilir ve ona neden maça çıkamayacağını anlatmaya başlar. Esas hikaye burada başlıyor. Kendisi esir tutulmuş ve esir tutulduğu yere girmeden önce bir satranç kılavuzu bulur. Bütün esaret zamanlarında satranç oyununu öğrenmekten başka yapacak bir işi yoktur. Bir süre erzaklarından yaptığı taşlarla oyunu oynar. Kitapçıkta yazan önemli maçların hamlelerinin hepsini ezbere yapacak hale gelir. Bir süre sonra tahta ve taşlara ihtiyacı kalmadan zihninde oyunu oynamaya başlar. Artık oyunlardan sıkılmaya başladığında ise kendiyle satranç oynar. Bu kendini ikiye bölme durumu zihinsel problemlere ve en sonunda hastanelik olmaya yol açar. Doktoru tedavisinden sonra satranç oynamayı yasaklar ve akli sağlığı bozulduğu için esaretten de kurtulur. Gemide ise son bir oyuna daha ikna edilir. Final maçı ve yaşananlarıyla kitap biter. Bu kısa özetin aksine Zweig diyalogları ve duygu geçişlerini dolu dolu yaparak bize aktarmıştır. Kitapta benim gördüğüm kadarıyla işlenen kimi gizli kimi aşikar altı önemli tema bulunuyor. Hırslar, tek bir alanda ustalaşıp diğer alanlarda bilgisizlik konusu, asalet ve sonradan bulma arasında var olan fark, yalnızlık, hiçliğin baskısı ve bilinç bölünmesi kayda değer bir biçimde olay örgüsüne paye edilmiş. Özellikle insanın kendisiyle satranç oynaması sonsuz ihtimalleri hayal etme yeteneği isteyen, karakterini ve zekanı bir arada yansıttığın bir oyunda iki kat daha fazla hayal etmeye kendini zorlamak çok incelikli bir şekilde bizlere aktarılmış. Ayrıca kendine karşı kendinden yana olmak zorunluluğunun aşama aşama zihni tüketmesi hem düşünsel hem okuma zevki açısından önemli bir psikolojik tahlil sunuyor.
Satranç
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020236,6bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
3.468 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.