Gabriel Garcia mesleği gereği bir cinayet haberinin araştırmasını yaptıktan sonra o cinayeti kurgu haline çevirip roman ve gazeteciliğin melezi olarak bu eseri bizlere sunmuştur. Kitap boyunca cinayet teması üzerinde bir koşuşturmaca görsek de yazarın esas yakındığı ve kovaladığı konu toplumun cinayete karşı tepkisizliği ve cinayet olgusuna karşı tedbirsizliktir. Kitap boyunca yazarın gazetecilik alışkanlığından kaynaklanan iki yazar manevrası hikayeyi diğer romanlardan farklı kılıyor. Birincisi hikayedeki karakterlerin günlük yaşantılarını( haber yapar gibi) tarafsız bir biçimde bizlere anlatmış olması. İkincisi ise kitap boyunca var olan dakiklik. Sabah 05.30 da uyanıp 07.05 de karakterin ölümü ve diğer karakterler üzerinden aynı günün tekrar tekrar anlatımı yapılıp zaman kavramında kopukluk bulunmaması bu dakiklik gerçekçiliğini ve gerilimini bizlere yansıtıyor. Kısacası yazar bizlere kim, nerede, ne zaman, ne yapıyor noktalarını tam olarak göstermek konusuyla çok ilgileniyor. Santiago Nasar'ın ölümünün içinde hiçbir gizem olmadığını, ölümüyle ilgili her noktanın açık olduğunu anlatan yazarın esas derdi ölümün hoş ve hor görülmesi altındaki psikolojik ve sosyolojik sebepleri, ahlaki unsurları çözmeye ve anlatmaya çalışmasıdır. Özellikle karakterin ölümünün ahlak konusundaki değerlendirmesini yaptığı son kısımda İncil referanslarına başvurması dikkatimi çeken bölümlerden. Santiago karakterini kitap boyunca Hz. İsa gibi tasvir ediyor. Karakterin elinde stigmata denilen yaranın bulunması buna en belirgin örnek. Stigmata, Hz. İsa'nın çarmıha gerilişi sırasında vücudunda oluşan yara ve lekelerin ve de acının verdiği duyarlığın ismidir. Yine ölümü sırasında beyaz keten bir takım giymesi İsevi masumiyeti temsil ediyor. Son olarak herkesin gözü önünde kendi evinin kapısına dayandırılmış bir şekilde yani bir tahtaya dayandırılmış biçimde bıçaklanarak öldürülmesi Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesine bir benzetme olduğunu görebiliyoruz. Kitabın özeti kısmına gelirsek kitap Angela Vicario'nun düğün gecesi zengin kocası Bayardo San Roman tarafından bekaretinin olmadığının öğrenilmesiyle başlıyor. Önce kendisi şiddetli bir şekilde Angela'yı sorgulayıp ailesine teslim ediyor. Daha sonra ise ailesi bu olayın müsebbibini öğrenmek için sorguya çektiklerinde ortaya Santiago ismi atılıyor. Bu suçlamanın doğru olup olmadığını hikaye boyunca bilemiyoruz ama Santiago'nun bu konuyla ilgisinin olmadığına dair genel bir hissiyatı yazar üzerimizde uyandırıyor. Angela'nın ikiz kardeşleri bu söze inanıp Santiago'yu öldürüyorlar. Bu ön bilgi ile kitap bizi karşılıyor. Devamında ise cinayete sebep olan olayları kronolojik olmayan geçişlerle bizlere anlatıyor. İkizlerin cinayeti işlemeye pek gönüllü olmadıklarını ve belki birileri gururlarını da kurtarabilecek bir yöntemle cinayeti engeller hissiyatıyla cinayet planlarını bütün kasabaya anlatıyorlar. Santiago hariç herkes sabah Santiago'nun öldürüleceğinden haberdar fakat kimse bu duruma müdahil olmuyor. Cinayet ve oraya kadar yaşanan süreçle kitap bitmiyor. Geride kalanların cezası ve yaşayışlarını da yazar bize aktarıyor. Bu kısımda yaşananları anlatmam kitabın sonunu söylemek gibi olacağı için özeti burada bitirmek uygun olacaktır. Kitapta işlenen temalardan en ilginci paylaşılan mağduriyet. Kitaptaki her karakter suçları olsa da kısmi bir kurbanlık yaşıyorlar. Toplumsal beklentilerin, cinsiyet rollerinde çifte standartın, dışlanma tehlikesinin ve benzeri faktörlerin kurbanları. Aynı zamanda tüm karakterlere de belli oranda cinayetin suçunu pay etmesi de önemli ve ilgi çekici bir nokta. Onur, aileye karşı görevler, dedikodu ve sıradan hayata geri dönüş kavramları da kitap boyu karşımıza çıkan ana temalardan. Kısacası Kırmızı Pazartesi kendi dilindeki adıyla Herkes Tarafından Bilinen Bir Cinayetin Tarihçesi kitabı, eylem ve eylemsizliklerle meydana gelmiş bir cinayetin sosyoloji kısmı ağır basarak anlatılmış romanıdır.

Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202177,5bin okunma

··

1 artı 1'leme

·

3.894 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.