Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Alternatif kavramlar ve entegrasyon kavramının hakimiyeti
Bugün göç bağlamında entegrasyon kavramı Ingilizce ve Fransızca başta olmak üzere pek çok dilde baskın ve neredeyse evrensel kullanıma sahip olmakla beraber, göç yazınında daha önceleri sıkça kullanılan ve hala belirli ölçülerde kullanımlarını sürdüren pek çok alternatif kavramdan bahsetmek mümkündür. Bunlar arasında asimilasyon, kültürleşme (acculturati on), eklenme/katılma/kaynaşma (inclusion/insertion/incorpora tion), adaptasyon, uyum, barındırma (accommodation) ve çok kültürcülük (multiculturalism) sayılabilir. Elbette ki bu kavramların da herbirinin nesnel ve herkesin kabul ettiği tanımlara sahip olduklarını söyleyemeyiz. Bunlar da, entegrasyon kavramı gibi, kullanıldıkları bağlama son derece bağımlı olarak ve kendilerini kullanan kişinin amaç ve görüşlerine göre politik anlamlar kazanan kavramlardır. Ancak, bizim açımızdan asıl önemli olan nokta, bu kadar geniş bir yelpazeye yayılmış kavramların kullanılageldigi bir tartışmada, entegrasyon kavram nin hakim bir kavram olarak ortaya çıkıp, tartışmayı tek başına şekillendirmeye başlamış olmasıdır. Bu kavramın hakim kavram olarak ortaya çıkmasının ve hemen hemen her kesimden neredeyse evrensel bir kabul görmesinin birtakım siyasal ve sosyolojik nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle, bu kavramın Avrupa'daki toplumların göç dalgaları neticesinde uğradıkları geniş çaplı dönüşümlerin sonucu olarak ortaya çıkan bir toplumsal tepki sonucu oluştuğu görülmelidir. Göçmenlerin topluma entegre olmaları söyleminin kulaga oldukça olumlu gelen bir söylem oldugunu da eklemek yerinde olacaktır. Bu olumlu çağrışımın yanı sıra, entegrasyon kavramının siyasetçilere ve toplum mühendislerine yeterli derecede hareket esnekliği sağlayacak derecede muglak olması da, onu siyaseten daha kullanışlı hale getirmektedir. Öte yandan bu kavramın öne çıkmasını sağlayan bir diğer neden de bazı alternatif kavramlara karşı bakış açılarının degişmesi olmuştur. Bunlardan bazıları artık 'siyaseten doğru görülmemeye ve hatta kabul edilemez görülmeye başlanmış (örnegin; asimilasyon ve kültürleşme), bazıları ise uygulanan politikalar istenen sonuçları üretemediği için ya kullanımdan yavaşça çıkmış (örneğin; ırk ilişkileri) ya da popülerliklerini kaybetmeye başlamıştır (örneğin; çokkültürcülük)? Oysa, bugün neredeyse aksiyomatik olarak kabul edilen asimilasyonun çok kötü bir şey olduğu görüşü aslında nispeten modern bir görüştür. Bu kavram ilk olarak Amerika'da Şikago Okulu sosyolog larından Robert Park'ın bir göç ülkesi olan Amerika'da birleştirici bir ulusal kimligin inşası üzerine yaptığı çalışmalarda kullanılmıştır (Kivisto, 2005). Buna göre, asimilasyon "benzer hale getirmek" ve "içine alarak dahil etmek anlamlarında kullanılıyordu ve sadece göçmenlere değil, toplumun tümü icin geçerli olan bir sosyal süreç olarak görülüyordu (Kivisto, 2005. 8). Asimilasyon "bütün etnik grupların tabi oldukları ve sonucunda baskın kültür, dil ve değerleri kazanarak benimsedikleri toplumsal süreç olarak tanımlanıyordu (Kivisto, 2005:9). Görüldüğü gibi, ortaya çıktığı Amerikan deneyiminde asimilasyonun tanımlanışı aslında bugün bizim entegrasyonu tanımlamamızdan çok da farklı değil (Vasta, 2007; Brubaker, 2003). Ancak, bugun asimilasyon kavramının siyaseten reddedilmesine neden olan asıl yönü yeni bir kültür, dil ve değerler bütününün kazanılması değil, bu kazanım sırasında kişilerin kendilerinin ya da ailelerinin sahip oldugu kültür, dil ve değerleri kaybet mesi ve hatta reddetmesi gerektiğini içermesidir. Diğer bir de yişle, asimilasyon yeni bir kültür ve kimlik edinilirken, var olan kimliğin ve kültürel mirasın yok olmasını içeren bir süreç olarak görülmekte ve bu nedenle reddedilmektedir. Yaygınlığını ve popülerliğini giderek kaybeden bir kavram da çokkültürcülüktür (multiculturalism). Britanya vakası özelin de bu kavram ve savunduğu sistem aşağıda daha detaylı olarak anlatılacağından, burada çok kısaca değinmek yeterli olacaktır. Çokkültürcülük Avrupa'nın gündemine Avrupa dışından gelen yogun göç dalgaları sonucu 1960'lardan itibaren girmiştir ve temel olarak farklı kültürel grupların tanınmaları ve bu kültürel farklılıkların kamusal hukuk, siyaset, söylemler ve ulusal kim lik gibi alanlara yansıtılması esasına dayanır (Modood, 2007: 2). Kanada ve Avusturalya gibi "klasik göç ülkeleri" olarak adlan dırılan ülkelerde tarihi daha eskilere dayandırılabilecek bu siyasi doktrinin en önemli iki prensibi "kültürel farklılıkların tanınarak kabul edilmeleri" ve "toplumsal eşitlik ve katılım" şeklin de özetlenebilir (Vasta, 2007: 7). Bu baglamda, çokkültürcü politikalar farklı kültürel grupları tanır, onların kendi dillerini ve kültürel gerekliliklerini diledikleri gibi yaşamalarına mümkün oldugunca izin vermeye gayret eder ve bu amaçla da her kültürel gruba kendi okullarını, ibadethanelerini ve diğer önemli ku rumlarını kurma şansı tanır. Bu kavram ve sistem ise toplum içinde birbirinden bağımsız birer hayat yaşayan farklı "toplumlar" yarattığı ve göçmenlerin yeni geldikleri toplumun birer par çası olmalarına yardımcı olmadığı gibi, tam aksine engel oldugu gerekçesiyle eleştirilmiştir (Grillo, 2005; Entzinger, 2003). Avrupa'da bir uçta pek çok açıdan kabul edilemez bir kavramı olan asimilasyon, diger uçta da başarısız olarak toplum içi grup laşmalara ve kutuplaşmalara neden olduğu düşünülen çokkul türcü politikalar, yeni bir kavram ve siyasetin geliştirilmesi ge rekliligini ortaya koymuştur. Bu kavramın bir yandan göçmen lerin ve göçmen kökenli azınlıkların topluma adil ve hızlı bir şe kilde eşit ve tam birer üye olarak katılmalarını içermesi; öte yan dan, toplumda yükselen kimlik kaygılarına karşı göçmenlerin toplumun kültürünü ve değerlerini benimseyen, ona bir aidiyet bagıyla bağlı hisseden bireyler olduğunu göstermesi; ve son olarak da, göçmenlerden bunu yaparken kendi kültürel kimlikle rinden ve değerlerinden vazgeçmelerini istememesi gerekiyordu. Bu kavram göçmenlerin entegrasyonuydu.
Sayfa 140 - İletişimKitabı okudu
·
92 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.