John Fowles, çok sevdiğim bir yazar, Türkçedeki tüm eserlerini okudum.Daniel Martin uzun süredir yayımlanmasını beklediğim bir kitaptı.Nihayet onu da okuma fırsatı buldum.
Daniel Martin, otobiyografik özellikler taşıyan bir Fowles kitabı, öncelikle bunu belirtmek gerek.Hangi bölümler yaşamı ile örtüşüyor, meraklısının ilgisine bağlı bunları araştırmak.
Daniel, ünlü bir Hollywood senaryo yazarı olarak çıkıyor karşımıza.Kitap boyunca Daniel'in flashbacklerine maruz kalıyoruz.Doğrusal ilerlemiyor kurgu.Zamanda atlamalar, geri dönüşler, başlangıçta okumayı zorlaştırsa da "kim kimdir"i çözünce sorun kalkıyor ortadan.
Mekân da değişiyor sık sık.Bir bakıyorsunuz, Oxford Üniversitesi kampüsündesiniz, bir bakıyorsunuz Nil üzerindeki bir tekne gezisindesiniz.Bazen de İskoçya'daki bir kır evinde.
Daniel Martin, benim aklımda gençliğe duyulan özlemin ifadesi ya da bitmeyen aşklara yapılan bir güzelleme olarak kalacak.Takıntılı, saplantılı, ne istediğini bilemeyen Daniel Martin bakış açısı ile tabii ki...
John Fowles okuyanlar bilirler.Yok yoktur kitaplarında.Felsefe, arkeoloji, mitoloji, kültürel tarih üzerine gözlemler, çıkarımlar, her bir roman karakteri üzerinden veriliyor, başta Daniel Martin olmak üzere.
Okurken dikkatimi toplayamadığım, karakterleri hiçbir şekilde içselleştiremediğim, okusam da bitse dediğim bir kitap oldu Daniel Martin.Hiçbir kitap için çok uzun ifadesini kullanmadım şimdiye kadar.Bu kitap için "çok uzundu" diyebiliyorum, rahatlıkla.
Çevirinin kötü olduğuna dair de yorum okudum.Belki doğrudur, bilemiyorum.
Sıkılma hakkımı kullandım bu kitapta kısacası. Eğer Fowles okumaya bu kitapla başlasaydım, başka Fowles kitabı okumaya elim gitmezdi.
Tekrar hatırlatayım, John Fowles hayranıyım.