Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

238 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
İslam ve Batı
İbrahim Kalın'ın 2007 yılında kaleme aldığı kitap on bölümden ve yaklaşık 240 sayfadan oluşmuş, aynı yıl içerisinde Türkiye Yazarlar Birliği fikir ödülüne layık görülmüştür. Kitabın yazım sürecinin, Türkiye ve uluslararası kamuoyunda ABD’li siyaset bilimci Samuel P. Huntington’un ortaya attığı “Medeniyetler Çatışması” tezinin çokça dile getirilmesine karşılık medeniyetlerin çatışmadan da var olabileceği, “Medeniyetler Çatışmasına Karşı Çatışma” tezinin konuşulduğu, uzlaşmalar için adımların atıldığı ve tartışıldığı bir döneme denk gelmesi onu daha da önemli kılmış, kısa süre içerisinde Arnavutça ve Yunanca dahil olmak üzere birçok dile çevrilmesinde etkili olmuştur. Bundan hareketle kitap İslam ve Batı medeniyetlerinin ben tasavvurlarının, öteki algılarını nasıl etkilediği, İslam ve Batı medeniyetleri arasındaki rekabet, çatışma alanları ve uzlaşma zeminlerinin hangi dinamikler üzerine kurulu olduğunu mercek altına alıyor. Kavramların iyi anlaşılması olayların doğru ve isabetli yorumlanması demek olacaktır ki İbrahim Kalın kitabın birinci bölümünde İslam ve Batı kavramlarını incelemeye tabi tutmuştur. Bu kelimelerin kullanılmaya başlandıkları ilk zamanlarda maddi manevi bütün yönleriyle bir medeniyeti ifade ettiğini fakat günümüze yaklaştıkça Batı kavramının içinin boşaltıldığı ruhsuz bir yapıya nasıl dönüştüğü üzerinde durmuştur. Sonra daha sağlıklı bir tahlil yapabilmek adına bu iki medeniyetin tarihteki iniş çıkışları, kırılma noktaları üzerinde durmuştur. İkinci bölüm Üç İslam algısı başlığı altında Batıdaki İslam tasavvurunun teolojik, siyasi ve kültürel boyutlarını işlemiştir. Son din olması hasebiyle İslam, Hristiyanlık için en başından beri teolojik bir meydan okuma ve rakiptir. Aynı şekilde İslam’ın hızla yayılması, Batının İslam’a karşı sürekli toprak kaybetmesi rekabet duygusunu daha da güçlendirerek Batının İslam’ı siyasi bir tehdit olarak algılamasına yol açmıştır. Onuncu Yüzyıl'dan itibaren siyasi meydan okumayı kültürel tehdit algısı izlemiş. Bilim, sanat, düşünce bakımından güçlü bir medeniyet ve kültür üreten İslam, Batıyı etkisi altına alarak, onu derinden sarsmıştır. Bu bölümde bu konular örnekler ve belgelerle detaylı bir biçimde ele alınmıştır. Kalın üçüncü bölümde İslam ve Batı medeniyetlerinin ilk etkileşim noktası olan Bizans imparatorluğuyla ilişkilerimizi, uzlaşmalarımız ve çatışmalarımız bağlamında ele almıştır. Dönemin İslam alimleri ve Bizanslı bilginlerin bilimsel ve sanatsal çalışmalarda ortak zeminde uzlaşabildiğine değinmiş çatışma noktalarımıza temel sebep olarak da her iki medeniyetin evrensellik arzusunu göstermiştir. Orta çağlar başlığıyla dördüncü bölümde Hristiyanlığın din sıfatını kaybederek ruhsuz bir medeniyete nasıl dönüştüğü anlatmış. Bu dönemlerde Avrupalı aydın ve edebiyatçıların İslam medeniyetine olan hayranlığı doruk noktalara ulaşmış aynı şekilde İslam ile alakalı nefret söylemleri baş göstermeye başlamıştır. Hristiyan ilahiyatçılar tarafından yapılan ilk Kur’an-ı Kerim tercümeleri onların deyimiyle düşmanı yakından tanımak ve kendi silahlarıyla vurmak adına yapılmıştır. Beşinci bölüm kısaca Endülüs tarihinden bahsettikten sonra Endülüs'ün Batıya olan etkilerine değinmiştir. Aslında kitabın başından beri her iki medeniyetin birbirinden farklı karakteristik özelliklerine rağmen insanlığın yararına olan mevzularda -bilim, sanat, edebiyat- ortak paydada buluşabileceği tezini öne süren yazar Endülüs örneğiyle bunu desteklemiştir. Altıncı bölümde Rönesans ve aydınlanma hareketleriyle kendi içinde büyük dönüşümler yaşayan Batının çarpık İslam algısının Osmanlı'ya olan etkilerine değinmiştir. Bu bölümde dikkatleri üzerine çeken önemli noktalardan biri Voltaire, Gibbon, George Sandys gibi önemli edebiyatçı ve tarihçilerin yaptığı dini ve kültürel taassuplardır. Sadece bu yazarların yazdıkları bile Batının İslam algısının ne denli olumsuz olduğunu açıkça göstermektedir. Yedinci bölüm bir taraftan oryantalizm dediğimiz disiplinin çıkışı ve yaptığı çalışmaları incelerken bir taraftan da Osmanlı'ya gelen Batılı seyyahların Osmanlı'yı tasavvur ederlerken ki maddeci bakış açısına değinmiş ve bunun İslam'ı algılama biçimini nasıl etkilediği üzerinde durmuştur. Aynı şekilde Napolyon'un mısırı işgali esnasında yayımladığı fermanın tam metnini ve ünlü tarihçi Ceberti'nin metinle alakalı tahlilinin geçtiği bu bölüm okuyucunun pür dikkat okuyacağı bir bölüm olmuş. Sekizinci bölüm Müslüman bilgin, seyyah ve yazarların nasıl bir Batı tasavvuruna sahip olduğu üzerinde duruyor. Avrupa’nın takip edilmemesinin bir tercih meselesi olduğunun altı çizildikten sora Ahmed Haşim, Çelebi Mehmet, Rifa Et Tahtavi, Hayreddin Paşa ve Hayrullah Efendinin Avrupa değerlendirmelerinden bahsedilmiş. Bu seyyah ve yazarların hiçbiri kendini Batıya kaptırmamış, geçirdikleri kültür şoku onları kendi kültürlerine karşı yabancılaştırmamış aksine kendilerine neden geriledik sorusunu sormaya ve onları bu sorulara çözümler aramaya itmiştir. En nihayetinde hepsinin vardığı ortak sonuç; İslam dünyasının eğitim sisteminin yeniden elden geçirilmesi gerektiğidir. İslam dünyasının bir iç muhasebesi diyebileceğimiz bu değerlendirmelerde yazar ve seyyahların sorunu sadece teknikte değil maneviyatta da aradıklarını, yaşanılan gerilemelerin Cenab-ı Hakka karşı vazifelerimizi layıkıyla ifa etmediğimizden kaynaklanabileceği tezi üzerinde de durduklarını belirtip bu bölümü bitirelim. Dokuzuncu bölümde özellikle 11 Eylül hadisesinden sonra Avrupa'da yaygın hale gelen islamofobiye, yine bu hadiseden sonra daha da gerilen İslam- Batı ilişkilerinin seyrine değinilmiş. İslam ve Batı medeniyetleri arasındaki güncel gerilim noktalarına ve İbrahim Kalı'nın İslam’ı; şiddet, terörizm, şehvet düşkünlüğü ve kadın düşmanlığı olarak lanse etmeye çalışan Batı medyasına ve yazarlarına tarihi belgelerle yaptığı geri dönütlerden ötürü bu bölüm de yine pür dikkat okuyacağımız bir bölümdür. Kitabın sonuç kısmı niteliğindeki onuncu bölümde İbrahim Kalın İslam ve Batı medeniyetleri arasında yıllardan beri süre gelen çatışmalara çözümler sunmuştur. İslam ve Batı medeniyetleri hakkında tarihten günümüze sistematik bir şekilde, gereksiz detaylar vermekten kaçınarak bilgi veren eser bu medeniyetlerin aralarındaki önemli farklara rağmen çatışmak zorunda olmadıklarını, bir arada yaşamanın asgari şartı olarak herkesin kendi kalarak ortak iyide buluşabileceğini akıcı bir üslupla okuyucuya aktarmıştır. Güncel birçok olayın arka planını anlamakta önemli rol oynayan bu kitap, başta da değindiğimiz gibi yazıldığı dönemin şartları baz alınarak okunursa daha iyi anlaşılacağı gibi günümüz şartlarında yazılsaydı- özelliklede mülteci sorunun ön plana çıktığı şu dönemlerde- bazı bölümlerde önemli değişimleri görebileceğimizi veya en azından bakış açılarında değişiklik olabileceğini belirtip bu değişimlerin hangi bölümlerde olabileceği sorusu üzerinde düşünmeyi okuyucularımıza bırakıyoruz. ... İYİ OKUMALAR...
İslam ve Batı
İslam ve Batıİbrahim Kalın · İsam Yayınları · 20191,371 okunma
··
461 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.