İbrahim Kalın'ı ilk defa okudum. Öncesinde internette denk geldiğim videolarındaki konuşmaları hoşuma gitmişti. İspirli bir hemşehrim olduğunu arkadaşlarımdan öğrendiğim profesörün kitabını kütüphanede denk gelince almadan geçemedim.
Kitap bir din olan İslam ile bir medeniyet olan Batı arasındaki ilişkileri, medeniyetlerin "ben" tasavvurlarının "öteki" tanımı üzerindeki etkisini birkaç bölüm altında inceliyor.
Öncelikle "Batı" kavramının 16. yüzyıla kadar var olmadığını, o zamana dek Avrupa'nın Asya'nın batısı olarak tanımlandığını aktarıyor.
İslam'ın 7. yüzyılda doğuşu sonrası 16. yüzyıla değin Avrupa'yı nasıl etkisi altına aldığını, Antik Yunan'ı Arapça eserlerden tercüme eden Avrupa'nın, daha genelde Batı'nın, İslam dinine olan olumsuz bakış açısının İslam medeniyetine olan hayranlık ile bir arada nasıl geliştiğini anlatıyor yazar.
Burada son sözü tekrar etmekte yarar var. Batı İslamiyeti bir din olarak kabul etmeyip onu hor görürken, bir medeniyet olarak İslam'a hayranlık dolu bir bakış açısıyla yaklaşıyor.
İlerleyen bölümlerde Endülüs; İslamiyet, Hıristiyanlık ve Yahudilik'in nasıl bir arada huzur ve mutlulukla yaşadığına, bir hoşgörü ortamının medeniyet ile kültür gelişimine nasıl zemin hazırladığına bir örnek olarak gösteriliyor.
Kitabın son kısmında Amerikalı elçi Wallece ile Abdülhamid arasındaki ilginç ve kaydadeğer ilişkinin de Batı ve İslam arasında var olabilecek huzurlu ve sürdürülebilir bir ilişkinin örneği olarak gösterilmesi görülmeye, okunmaya değer.
Velhasıl, güzel kitap, güzel yazar...