Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
7/10 puan verdi
Kitabın giriş bölümünde AP üzerine yapılmış çalışmaların bir dökümü verilmektedir. Yazar AP üzerine yeterince düşünülmediğini ve akademik anlamda arka planın eksik bırakıldığını düşünüyor. Bunun nedenini ise AP'nin sistemli bir parti teşkilatı olarak değil, iktidar düzeyinde fırsatlar elde etmenin gerekçesiyle halkın yanında gibi gözükerek halkın sosyal ve dini damarından beslenmeyi hedeflemiş olduğu fikridir. Bu fikrin yeşermesinde araştırmaya ve bilimsel düşünceye konu olmayacağı düşüncesi etkili olmuştur. 1961-1980 siyasi tarihimizin aydınlatılması hususunda ele alınan bu eserin üç ana hedefi vardır. Partinin genel anlamda ideolojik-düşünsel anlamda kendisini nerede konumlandırdığıdır. Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren AP meseleleri ne şekilde ele aldı, ülkenin genel politikalarına bakışı nasıldı ve programlarında bunu nasıl yansıtmıştı şeklindeki sorulara cevap aranmıştır. AP'nin teşkili hususunda belirgin olan etkenleri irdeleyerek, iktidar olmadan evvel izlediği politikaların arka planına nüfuz edilmeye çalışılmıştır. İktidara gelen AP'nin bu vetirede izlediği politikaların rengini, söylem ile icraat arasındaki farklılığı değerlendirerek, Türkiye siyasetinde varmak istediği nokta ile sürülen izlerin merkez sağ düşünce ve siyasetinde nerede konumlanabileceğine ışık tutulmuştur. Bu sürecin anlamlı bir şekilde değerlendirilebilmesi için yazarında da dediği gibi bir siyasi partinin ne söylediği değil ne yaptığına da bakmak gerekmektedir. Nitekim söyledikleri, yaratmak istedikleri algıdır. Yaptıkları ise esas ruhunu yansıtır. İkinci olarak, ilgi çekici bir yöntem olarak yazar, sembollerden yani görsel ve yazılı işaretlerden ipuçları yakalamayı da hedeflemiştir. Partililerin politikalarını şekillendiren iç ve dış etkilerin ne olduklarını, kendilerini konumlandırdıkları noktaların değişkenliğine değinilmiştir. Yazarın tarihyazımı açısından düşüncesini de belirtmekte fayda görüyorum. Tarihyazımında bir dönüm noktası olan pozitivist bakış açısının, ortaya çıkan ürünlerin soğuk, anlamsız, geniş kitlelere inmeyen ve idrak edilmesi güç bir düzeyde konumlandığını düşünüyorum. Yazarın çalışmasında dikkat ettiği noktalardan biri de anılardan, haberlerin ifade şeklinden, ortaya atılan yahut atılmayıp gizlenen düşüncelerden, gündeme dair yorumda bulunan yazar takımından ve benzeri tüm sosyal etkilerden de faydalanmasıdır. Resmi kaynaklar dışında bir haberin veriliş şekli ve verilen haberin niçin tercih edildiğine kadar hassas bir yaklaşım ile eser üretmek, tarihin canlılığını ve insan idrakine etkisini koruyan ve artıran önemli bir tercihtir. Bu noktada düşeceğimiz yanılgının göze alınması, olmamasından daha tercihe layıktır. O da yazarın bakış açısının ve tercihlerinin dışında resme bakamayacak olmamız. Ancak bu sorunun çözümü de basittir. Yazarın baktığı noktalar bize bakmadığı noktaları sunar. Bu bakımdan hareketle yazar, bize bahsi geçen konularda hem bir zemin hazırlamış hem de kendi zeminimizi oluşturabilecek imkânı da muhafaza etmiştir. Tanel Demirel, eserinin inşa sürecine dair temel aldığı nokta-i nazarı şu şekilde özetlemiştir: "Önemli olan herhangi bir paradigmaya sadık kalmakta ısrar etmek değil, üzerinde çalışılan konuda daha doyurucu açıklamalara ulaşmayı mümkün kılabilecek bir çoğulculuğa açık kapı bırakmaktır." Bu bakış açısı bize toplumsal meselelerin bir ya da önceden tayin edilmiş formların anlam/değer kalıplarıyla değil, topyekûn bir anlamın kapılarını açmak için gerekli bir yaklaşımdır. 27 Mayıs 1960 darbesi AP'nin kuruluşunu tetikleyen temel etkendir. Darbe sonrasında 11 Şubat 1961 senesinde 27 Mayıs mağduriyetinin ülkede meydana getirdiği dağınıklığı toparlama ve tekrar sistemli hale getirme gayesi güderek stratejik bir alt yapıya sahiptir. Demokrat Parti'nin “adaletsizliğe” uğramasının sonucu olarak partinin ismi de tabana seslenme amacı nedeniyle bir adalet mekanizması olduklarını vazediyordu. Nihayetinde partisi kapatılan ve kime oy vereceğinden emin olmayan milyonlarca oy boşa çıkmıştı. Bu bakımdan AP'nin 1965 tarihine kadar darbeci kitleye kendi meşruiyetini kabul ettirme mücadelesi ile beraber tabanı da sürekli olarak göz önünde tutarak denge kurmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Parti bünyesinde yer alan kişilerin ideolojik tutumları, genel bir tablo çizmeye müsaade etmemektedir. Ancak DP'nin durduğu çizginin dışında bir yapı olmadığı da açıkça gözükmektedir. Darbe karşıtları ile mağdurları, milliyetçi ve dini hassasiyetleri olanlar da dâhil olmak üzere AP'nin çeşitli zihin dünyalarını bir arada tutabilen bir yapısı vardı. AP mağdurların ve muhaliflerin yer aldığı bir yapıyla 1961 seçimlerine girerek, %34 oy almayı başararak, ordunun endişelenmesine sebep olmuştur. 27 Mayıs'a benzer bir sürecin yaşanmasını ise Cemal Gürsel ile İsmet İnönü engellemiştir. Koalisyon sıkıntılar içerisinde geçse bile askerin meydana çıkmaması için tavır almaları iki ismin tutarlılığına işarettir. Ancak bu koalisyon kısa süreli bir tecrübe olarak rafa kaldırılacaktı. 1964 sürecinde, Saadettin Bilgiç karşısında galip gelen Süleyman Demirel, AP'nin gidişatını farklı bir boyuta taşımış ve "dar sokak" siyasetinden uzaklaştırmıştır. Süleyman Demirel, siyasette benzersiz bir profile sahip olduğu için gündemde oldukça etkili izler bırakarak imajını parlatabilmiştir. Süleyman Demirel'in akıllıca tavırları sayesinde ordu, muhalifler ve halk arasında büyük bir denge sağlanıyordu. Zamanla bu denge sarsılmaya ve her kesimin ayrı ayrı eleştirilerine ve baskılarına maruz kalıyordu. Nitekim parti için muhalefet ile İslami hassasiyetleriyle ön plana çıkan kesimin de bu noktada etkisi çoktur. Ancak ilerleyen süreçte, işçi ve öğrencilerin giderek şiddetlenen protestoları karşısında orduda bir takım endişelerini dile getiriyor ve hükümeti uyarıyordu. Aksi takdirde 27 Mayıs'ın bir benzeri kaçınılmaz olacaktı. 12 Mart'ı hazırlayan süreç de AP'nin yaşanan olaylar üzerinde tahakkümünü kuramamasından kaynaklanmaktadır. Eleştirilerin büyük bir bölümünü ise Süleyman Demirel'in bir mefkûre sahibi olmamasını yalnızca teknoloji, sanayi ve enerji gibi konulardaki gelişmeleri ön plana çıkartarak devleti topyekûn bir kalkınmaya taşıyamayacağı noktasındaydı. Komünizmin siyasi bağlamda Türkiye'de ağırlık kazanacağı düşüncesi her kesim için bir propaganda aracına dönüşmüş ve kendi meşruiyetlerini sağlamak yahut karşısındaki siyasi oluşumları yıpratmak ve kendilerini sağlama almak gibi bir görünüme girmişti. Süleyman Demirel’in liderliğindeki AP, onun kişisel özelliklerinin ve ülkenin kalkınmasına yönelik gelişme imkânlarını genişletmek üzere hareket etmesinin neticesiyle kitleleri etki altına almaktaydı. Zaman zaman dini yönde çıkışlarının olması askeri hareketlendirse de orta yolu bulmak ve ortalığı yatıştırmakta mahirdi. Seçmenlerin çoğunluğunu köylülerin oluşturması da Süleyman Demirel’in kendisini köylü kesime ifade etmesinde etkili olmuştur. Nitekim gezilerinde bu yönüyle ön plana çıkarak halkla bütünleşmesi onun ayırt edici özelliklerinde olup, ordu ile halk arasındaki sivil siyasetin dengesini koruyordu. Süleyman Demirel ve AP’nin desteğini arkasına aldığı kesimi özetlemek için Ahmet Turan Alkan’ın şu ifadelerine bakmakta yarar vardır: “Gariban Anadolu’nun, gariban ortaokullarında, gariban liselerinde, gariban öğretmenler, gariban Anadolu çocuklarına ne tarih öğretebildiler ne felsefe, dil, ne matematik ne fizik. Gariban Anadolu çocukları okul kapılarında kravat muayenesine tabi tutularak, yarım santim fazla uzatılmış saçları ruh hastası idareciler tarafından kâğıt makasıyla kırkılarak disipline ediliyor, masum gençlik heyecanları “muavin” odasında esaslı bir dayak atılarak törpüleniyor, müzik odasında Beethoven’ın kutsal senfonilerinden birini dinlerken kıkırdadıkları için Beethoven hayranı ve sadist müzik öğretmeni tarafından kulak kıkırdakları kırılıyordu. Bu insanların kendilerine güvenmeleri, komplekslerini yenmeleri ve rahat adam olmaları elbette beklenemezdi.” Alıntı da çerçevesi çizilen insan tipinin AP’nin çizdiği imajla doğrudan ilişkisi söz konusudur. Cumhuriyetçilerin ve ordunun iki ayrı etken olarak değerlendirirsek AP, ikisini de belli ölçüde içselleştirerek halka rağmen halk için düşüncesini terk edip doğrudan hizmet etmek ve iç içe geçmeyi hedeflemişti. Seçim süreçlerinde sık sık geçmişe atıf yapılarak dini duygulara hitap etmesi de halk ile ilişkilerinin ne şekilde olması gerektiğini doğru tespit etmişlerdi. Ne yazık ki köylü zihniyeti olarak niteleyebileceğimiz bazı durumlar günümüzde de söz konusudur. Şükrü Erbaş’ın “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?” isimli şiirinde tespit ettiği özellikler daima çıkar ve menfaat ilişkilerinin ön planda tutulduğu bir görünüm sergilemektedir: “Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır Değişen bir dünyaya karşı Kerpiç duvarlar gibi katı Çakırdikenleri gibi susuz Kayıtsızca direnerek yaşarlar. Aptal, kaba ve kurnazdırlar. İnanarak ve kolayca yalan söylerler. Paraları olsa da Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır. Her şeyi hafife alır ve herkese söverler. Yağmuru, rüzgârı ve güneşi Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden Düşünemezler... Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek Topraklarını büyütmeye çalışırlar.” Adalet Partisi hizmetin taşralara kadar yoğun şekilde götürülmesi ile öncelik olarak kendi çıkarlarını gözetmekle yaşam süren köylü sınıfının büyük desteğini arkasına aldı. Sanayileşme rüzgârının şiddetlendiği bu dönemde istihdam da büyük bir artık yaşandı. Memleketin kalkınması için girişilen mücadeleler içerisinde fikir ayrılıklarının, ideolojik kavgaların önüne geçebilmek için ise her kesimin söz sahibi olabileceği bir hava yaratılarak siyaseten orta bir yol izlendi. Ancak sağ-muhafazakâr anlam/değer dünyasının hâkim olması ve halkın da bu yönde eğilim göstermesi neticesinde AP süreci günümüze değin Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olacak siyasi oluşumlarında temelini güçlendirmiştir. Nitekim Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasilerin ön planda olup Milliyetçi/Muhafazakâr kitlelerin temsil gücüne sahip olmaları DP’nin temelini attığı ve AP’nin güçlendirdiği bir siyasi çizginin sonucunda gerçekleşmiştir. Sonuç olarak yazarın eserde partinin genel hatları ile çerçevesini çizdikten sonra siyasi, kültürel, ekonomik ve en önemlisi de ideolojik hareket tarzını detaylıca irdelemesi dönemin anlaşılması açısından büyük önem arz etmektedir. Özellikle ideolojik çözümlemelerin yer alması Türkiye’nin sık sık kamplaştığı sağ/sol, muhafazakâr/liberal gibi ayrımları anlamakta faydalı olmuştur.
Adalet Partisi
Adalet PartisiTanel Demirel · İletişim Yayıncılık · 200412 okunma
··
1.473 görüntüleme
Penthos okurunun profil resmi
bu incelemeyi yazarken pkk'lı demirtaş'ın can dostu, hdp'li şükrü erbaş'ın şiirine bir atıfta bulunmuştum. bu şiir ismet özel'in köylüleri niçin öldürmeliyiz? dizesinin şerhi gibidir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.