Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

68 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
İslamın Vaadettiği Ülke
Bizler kalen iman ettik demekle her şeyin biteceği yanılsamasına kapılıyoruz. Oysa kâl olan iman hâle dönüşmedikçe sadece dillerimizde asılı bir takım sözcükler olarak kalıyor. Elin, ayağın, midenin bütün azaların bu davete külliyen icabet etmesi gerekiyor. Böylece ferdden aileye islam toplumu inşa edilsin. Günümüzde o kadar çarpık islam anlayışları var ki gerçekten birinin hakikati anlatması bunu kendine vazife bilmesi gerekiyor. Ben kitabın bu misyonu yüklendiğini düşünüyorum. Bazıları beş vakit namazın edasını ideal islam olarak görürken kimilerine göre çağdışı, tarihi geçmiş bir düşünce yapısı olarak addediliyor. Ya sadece belli ritüellerin toplamından oluşuyor. Ya da imkansız sayılarak safdışı bırakılıyor. Esasen teoride olduğu kadar pratikte de yaşanması mümkün ve gerekli olan bir dinden bahsediyoruz. Bu sebeplede de imanın akabinde ahlak geliyor. Bizim inancımız ne sadece bireysel ibadetleri emrediyor ne de bizden rahip bir hayat yaşamamızı istiyor. Dünya ve ahiret arasında denge kurarak bir denge toplumu inşa etmemimizi istiyor. Yani sadece bireyin değil onun etrafında kümelendiği ailenin, aileden oluşan toplumun, topluma kol kanat geren devletin, devleti yönlendiren siyasetin iman etmesi gerekiyor. Mikro düzeyde bireyin makro düzeyde toplumun yeniden inşası gerekiyor. Fakat bizlerin dilleri iman ederken, evleri inkar ediyor. Mescidleri iman ederken çarşıları inkar ediyor. Okulları, kuruluşları, birimleri inkar ediyor. Maalesef ideal islam toplumu tasavvurundan çok uzağız. Fakat biliyoruz ki tarih pek çok defa buna tanıklık etti. Yeniden dirilmemiz, kendimize gelmemiz mümkün. Unuttuğumuz amentümüzü yeniden hatırlayabilir, yeniden özümüze dönebiliriz. Peki burada bize gereken nedir? Kitap bize nasıl bir yol haritası sunuyor? Tam olarak bir yol haritası sunduğu söylenemez. Yapılması gerekenleri, sonucun nasıl olması gerektiğini bize anlatıyor. Fakat nasıl sorusuna net bir cevap alamıyoruz. Her bireyin yetenek ve yükümlülüklerinin farklı olması hasebiyle belki de bu soruya subjektif biçimde kendi içimizde cevap aramamız isteniyor. Sonra bize gerçekten iman etmiş bir devletin, gerçekten iman etmiş halkının resmini çiziyor. Öncelikle hiçbir ideolojinin altına ve komitesine girmeden kayıtsız olarak kendi anayasamıza bel bağlıyoruz. İdeolojilerin inancımızla nasıl bağdaşmadığını, sadece bağdaşmamakla kalmayıp çağın ihtiyaçlarını karşılamak bir yana, insanlığı nasıl sefalete sürüklediğini görüyoruz. Peki resimde neler var? Devlete ve o devletin her birimine insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışının hakim olduğunu görüyoruz. Her şey temelde insana hizmet ediyor. Fakat insana hizmet etmeyi görev bilen siyaset hümanizmde olduğu gibi insan dışı evreni yok saymıyor. İnsanı koruyup kolladığı gibi tabiatı ve eşyayı da koruyor. İnsanı gözettiği gibi onları da gözetiyor. Her şey insan için, insan ise Allah için düsturunca hareket ederken insanın bu dünyanın sahibi değil bilakis emanetçisi olduğunun bilincinde hareket ediyor. O devletin siyaseti iman ediyor. Her hangi bir sömürü politikası güdülmeden bireylerin değil, toplumun çıkarı gözetiliyor. Monarşide olduğu gibi yönetim sadece soyluların veya varsıl kişilerin elinde değil. Yargı sadece bir takım bürokratların elinde değil. Kadroda adalet ve hakkaniyeti gözeten, yüreklerinde Allah ve hesap gününün korkusunu taşıyan insanlar var. O devletin halkının içinde H.Z. Peygamber "Kim Allah için rume kuyusunu satın alır?" Deyince hiç düşünmeden elini kaldıran, ertesi gün ise bu katkıyı yapan kendisi değilmiş gibi hiçbir gösteriş yapmadan elinde testisiyle sıraya giren H.Z. Osmanlar var. Mâli anlamda kendisine ihtiyaç hasıl olunca kimliğine ve statüsüne bakmadan kendinden daha aşkın olana hizmet etmenin zevkiyle adanmış insanlar var. H.Z. Peygamber bu hareketiyle müslüman şahsiyetin hiçbir zaman dışarıya bağımlı olmamasını, her türlü ihtiyacını kendi içinde karşılayabilecek bir yapıya muktedir olmasının gerekliliğini gözler önüne sermiştir. Zira satın alınan kuyu artık müslümanların mal varlığı haline gelmiştir. Bu vizyon dairesinde müslüman tabi ihtiyaçlarında muhtaç olmadığı gibi toplumsal ihtiyaçlarında da dışarıya bağımlı olamaz. O devletin silah sanayisi de, savunma sanayisi de dışarıya bağımlı olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek potansiyele sahiptir. O devletin istihbarat hattı da sıkı bağlarla birbirine kenetlenmiştir. Kendi içinde ve düşmana karşı sapasağlam bir kale gibi cisimleşmiştir. O kale öyle kuvvetlidir ki dışarıya hiçbir bilginin sızdırılmasına müsade etmez. O devletin ekonomisi gayet muhkemdir. Vatandaşlarını doğru zamanda doğru yerde istihdam ettirerek kazanç sağlamalarını sağlar. Vatandaşının kazancının kendi kazancı, onun sermayesinin kendi sermayesi olduğunu bilir. O güçsüzken kendisinin güçlü olamayacağının farkındadır. Sahtekarlık yoktur, mallar kendi eder değerleriyle halka satılır. Kara borsa, stokçuluk yoktur. Buna yeltenenler o devletin bünyesinde barınamaz. Cezalar ne eksik ne fazla kitabı mukaddesde yazdığı gibi tatbik edilir. Fakirlerin sırtından geçinen zenginler yoktur. Faiz, rüşvet her türlü fuhuş kaldırılmıştır. Haksız kazançların tamamı yasaklanmıştır. O devletin içerisinde fakirler, düşkünler gözetilir. Zor durumda kalıp da kötü yollara gidilmesine müsade edilmez. İflas edenlere yeniden iş, evsiz kalanlara yeniden ev verilmesi için gerektiğinde bütün halk seferberlik ilan eder. STK'lar sadece yaşlı ve bakıma muhtaç olanlara değil gençlere de hizmet verir. Onların yollarını kaybedip savrulmalarına müsade etmez. Devlet genç nüfusun değerinin farkındadır. Parasını çarçur etmediği gibi insan kıymetlerini de ziyan etmez. Yazarın diriliş eri dediği kişi; böyle bir devletin, halkın, toplumun, siyasetin, ekonominin, sanayinin inşası için elinden geleni yapandır. Bu kitap ise bu yola çıkmış olanlara bir düstur olmak amacıyla yazılmıştır. Bahsettiklerim kulağa her ne kadar ütopik olarak gelse de davranışlarımızı düzelttiğimiz takdirde bize vaaedilen budur. Kitap değerli bir eser olmasına rağmen bazı cümleler dağınık ve devrikti. Bu da okumamı zorlaştırdı. Tashihi iyi yapılsaydı eminim çok daha nitelikli bir okuma olurdu. Birde yazarın bazı cümlelerini çok keskin buldum. Benim yazdıklarım kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama, çok keskin cümleler kurmamaya gayret ediyorum. Okumaya niyet edenleri Allah muvaffak kılsın. Vesselam.
Diriliş Neslinin Amentüsü
Diriliş Neslinin AmentüsüSezai Karakoç · Diriliş Yayınları · 202218,6bin okunma
··
261 görüntüleme
ebrarsenkal okurunun profil resmi
*Monarşi değil aristokrasi olacaktı, özür diliyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.