O yıllardaki basın özgürlüğü anlayışının en iyi örneklerinden biri
Şükrü Kaya’nın şu konuşmasıdır:
“Yazarlarımız ülke işlerini eleştirmede özgürdürler. Eleştirme öz-
gürlüğünü ve çerçevesini saptayacak ve sınırlayacak olan, yazarın ir-
fanı, vicdanı ve sağduyusudur. Bu geniş özgürlükten doğabilecek so-
rumluluğu her kişinin veya her yazarın ayrı ayrı yorumuna değil, ya-
saların hükümlerine bırakıyoruz. Yazı özgürlüğü yazarın egemenli-
ğindedir, yazarın sorumluluğunu da yargıç saptar.” Ulus başyazarı Falih Rıfkı Atay da şöyle diyecektir: “Bizdeki basın
özgürlüğüne birçok batılı meslektaşlarımızın imrendiklerini biliyo-
ruz. Cumhuriyet yönetimi kendi kusurlarını düzeltmek görevini ga-
zeteciye bırakmıştır. Her yazar, kanunlara bakarak kalemini kolayca
ayar edebilir.” (11 Aralık 1937)
Atay altı ay sonraki bir yazısında da şöyle der: “Gazetecilerin iyi-
leri sırf aşk yüzünden (meslek aşkı yüzünden) bu meslektedirler. An-
cak pek iyi bilirler ki talihleri bir telefon darbesine bağlıdır.” (28 Ha-
ziran 1938)
Nedir, Atay’ın bu telefon darbesi dediği şey? Telefon darbesi, İçiş-
leri Bakanlığı’ndan gelecek bir telefonla gazetenin kapatılması de-
mektir!...
Bir zamanlar İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanan, sonra sürgüne
gönderilen Hüseyin Cahit Yalçın da basın özgürlüğü konusunda şöy-
le demiştir o yıllarda: “Dünyanın en hür ülkesinde bile bundan da-
ha fazla serbest yazı yazmaya imkân yoktur.” ( Yeni Sabah, 31 Mayıs
1938)
O dönemin basın özgürlüğü anlayışı işte budur.
Sayfa 161 - Remzi Kitabevi 1.Baskı