Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

AH PUB
Gecenin yapışkan yanıyla tanışmışsan peşini bırakmayacaktır. Hatırlayanlar iyi bilir; Tenten'in çizgi roman serisinde böyle sıkıntılı bir pozisyon vardı: Ele yapışan bir bant parçasından kurtulan olmaz ve bant gözüne kestirdiği tüm karakterleri teker teker dolaşıp bildiğini okur, kendince maceranın içine ederdi. Gece de öyledir; ondan mümkün mertebe uzak noktaya mevzileneceksin. Çünkü tehlikedsn yana eyyamcıdır. Kendisine ruh donorü olacak birini arar durur. Biri veya birileri mutlaka çıkar karşısına. Geceyle kan uyuşmazlığı sorunu da yaşamaz böyleleri -nedeni basit: Gecenin dolaşım sistemi şehrin sokaklarından farksızdır; damar tıkanıklığı denilen şey ise onda sadece çıkmaz bir sokaktır. Benzer bir geceyi atlattığımı sanarak çıkmaz sokaktaki bara hızla daldım. 'Bara pike yaptığımı belirtmek' belki daha doğru bir tespitti ama Jim Jarmusch'un Coffee and Cigarettes'indeki üç kısa filmden birinde günluk hayhuya harcanmama telaşı, kahve fincanlarının yerine içki kadehleri görememenin beyhude figanları, her zamanki gibi yeryüzünün yedi bin fersah dibi kadar aydınlık bara tavuk yemi benzeri saçılmış bir avuç ayyaş, müdavim ve eziğin sınıfsal mücadele anlayışları arasında Amerikan barda boş bir tabure bulup ilişince ana dilimle ilişkimi koparttım. İçkimi söyledim. Yüzüme baknayan barmen kadehi önüme bıraktı. İlk yudumdan sonra klasik kontrol mekanizmam devreye girdi ve çevremi kolaçan ettim. Ben burayı çok eskiden bir ülkede sevmiştim galiba. Ortadan kaybolan kartpostallar tadında sıcak bir atmosfer, unutulmuş mektup yazma arzusunu andıran bir heyecan ve yanımda oturan kadınin meraklı, dik bakışları- çevirdiğim dürbün onun tebessümünde kaldı. -Aldattı seni di mi, dedi. Bana dediğinden emin olmak için sağımı solumu yokladım. -Yok, dedim, aldatma filan yok, sevgili yok, öyle durumlar yok, yani ihanetti, kıskançlıktı o tip... Al işte, Jarmusch yine sızmıştı içeri. Bile bile kızdırdığımız, sinirden köpürttüğümüz birini ardından suçlamayı taktik kabul ediyoruz. İşimize geliyor bu. Seni de delirtmiyorlar mı? O sırada telefonu çaldı. -Bak, dedi takozu göstererek, merhaba demek için arayan olmaz, hep bir şey istemek için ararlar. -Ben fazla arkadaş canlısı sayılmam. Aramazlar. Yani arayacak kimseyi tanımıyorum ben. -"Çığırından çıktı" diyoruz mesela, ya da, ne bileyim, "sıtkım sıyrıldı". Yahu, kimse açıp ne demek bu "çığır" ne demek bu "sıdk" araştırmayı akıl edemiyor. Kendi dediğini anlamadan konuşmayı ibik seçmişiz. (Eliyle de işaret ederek) Koymuşuz onu kellenin tepesine itfaiye arabası lambası gibi- dolanıyoruz ortalıkta. Bir kitaptan aklımda kaldığı kadarıyla: -Ezbere yaşamak bir derece de ezbere ölmek en kötüsü, dedim. Sonra sırıttım. Telefonu bir kez daha çaldı; oralı değildi el yordamıyla "kapat" tuşuna basıyordu. -Senin hiç kesici, delici aletlerle makyaj yapan sevgilin oldu mu, diye sordu. Yanıtı beklemeden bira bardağını garsona iteleyip "tazele" işaretiyle durumu usulünce süsledi. Ağır, sert bir soruydu bu; şaşkın: -Yok, dedim, makyaj filan yok, sevgili yok, öyle durumlar yok, yani şiddet, marjinallik- o tip... -Benimki yapardı, dedi birayı yudumlarken. Telefonu yine çalıyordu. Yine kapattı. -Siz, dedim, herhalde farklı yönelimler, nasıl ifade etsem, değişik arayışlar... Tabii sizin seçiminiz. -Abartma, dedi keskin bir ses tonuyla, aktördü son kocam, Shakespeare oynamanın raconunu bu makyaja bağlamıştı. Şimdi kendi kafatasını taşıyordur bir yerlerde itoğluit. -Anladım, dedim, hayat bir sahne, hepimiz de oyuncuyuz. Sonra sırıttım. Ter basmıştı. Manasız manasız baktı bana. Gözünün biri sanki yerinden çıkıp çenesine doğru kaydı bakışını benden ayırmadan. İçim kalktı bir an. -Yalnızlığına bahane arama, diye tersledi. İletişim kur, biriyle yakın ilişkiye gir, beceremiyorsan halkla ilişkiler oku, bari bir halkla ilişkiye gir- o da bir şey. Telefon yine çaldı. Bu kere sinirle açtı telefonu. -Ne var yahu gecenin bu saatinde? Ne oldu gene? Ardından sessizlik. Tuhaf bir ifade. Yok, rol filan yok, basbayağı bembeyaz oldu, sevgili yok, öyle durumlar, durumdab vazife çıkartmalar, yani cilveleşmeler, "belki bir ihtimal"ler yok- o tip... -Annemin numarasından aradılar. Annem kalo krizi geçirmiş. Kurtaramamışlar, ölmüş. Deminden beri ondan arıyorlarmış, dedi. Toparlandı. Öteki gözü de çenesine indi. Cebinden çıkarttığj buruş buruş kâğıt paraları sayar gibi yavaşça bara koydu. -Hay Allah, diye kekeldedi, bileydim, böyle nasıl, o kadar içmezdim, hani, şimdi taksi, yeter herhalde... -Ben hallederim, siz eve yetişin, dedim. -Sizd de ayıo olacak ama, derken o, ayaklanıp giydiği pardösüye yardımcı oldum. -Söylediklerimi hiç önemsemeyin sakın, dedi kaçamak, aldırmayın bana. Birdenbire fırlayıo gitti. Hüzünlü, centilmen bir erkek edasıyla yerime çökerken barmen: -Hesap bu sefer de size denk geldi, dedi, onun her gece bu saatlerde annesi ölür. Tazeleyeyim mi?
Küçük İskender
Küçük İskender
Kırık Kadeh Sineması İftiharla Sunar
Kırık Kadeh Sineması İftiharla Sunar
·
238 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.