Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

208 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Mimar Sinan'ın Kayıp Kafatası
Öncelikle kitabın kapak tasarimi beni oldukça etkiledi bir de kitabin mimar sinan ile ilgili olması zaten satin almam icin yeterli bir sebep oldu. Bir solukta okudum derler ya , tam da bu tanımlamadan baska bir cümleye gerek kalmayacak bir eser olmuş ve ardindan Kitap ile ilgili uzun bir inceleme metni yazacaktım ancak , Gazete Sanatta okuduğum bir incelemeden sonra bu kararımdan vazgectim. Okudugunuzda siz de bana hak vereceksiniz. Öncelikle böyle bir eser kaleme aldığı için yazar Hakan Sökmen 'e ve bu harika inceleme içinde Sevim Şentürk ' e teşekkürler. ****** Türk tarihine dönüp baktığımızda herhalde yaptığı işlerden ötürü, hemen herkesin mutabık kalacağı isimlerin başında Mimar Sinan gelir. Sanat tarihçisi Selçuk Mülayim’in şu tespitleri bu bağlamda çok kıymetlidir: “Osmanlı mimarisini farklı bir kavrayışla ele alarak dünya mimarlığının zirvesindeki gelişme noktasına taşıyan tek isimdir. Şehircilik, işletme yönetimi ve en genel anlamda yapı alanının örgütlenmesinde adını en çok duyuran kişi olması, beslenip dayandığı toplumsal alt yapı ve kurumlar kadar kişisel dehasıyla da bağlantılıdır. Bu bakımdan sadece biyografisinin dar çerçevesinde incelenirse mimari alanında Sinan’a kadarki gelişmeler anlamsız kalacağı gibi Osmanlı mimarisinin gelişme mantığı da anlaşılamaz.” 1935’te Sinan’ın Mezarı Açılıyor Koca Sinan, eserleriyle İmparatorluk coğrafyasını mayalayan, bu sebepten de hâlen konuşan bir isim. Osmanlı’nın klasik çağında yaşamış olmasına rağmen efsanesiyle bugünlere uzanan bir sanatçı. Mimar Sinan adı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında da gündeme gelir. 1935 yılında Atatürk’ün izniyle, Türk Tarihi Kurumu’ndan üç görevli, Sinan’ın mezarını açarlar. Amaç; Sinan’ın kafatasını incelemek, ölçülerini tespit ederek; onun Türk olduğunu ispatlamaktır. Genç Cumhuriyet, neden böylesi bir kanıtlamaya ihtiyaç duymuştur, sorusu aklınıza gelmiş olabilir. Dünyada 1930’larda ‘ırkçılık’ trendi, hâliyle Türk kamuoyunu da etkiler. Sinan’ın Türk değil, Ermeni (aslında ortak şemsiye Osmanlı değil mi?) olduğu söylentisine karşın devlet eliyle böylesi bir hamle yapılır. Büyük mimarın mezarı açılır; ancak kafatası kaybedilir. Zaten bin bir söylence de bundan sonra ortaya çıkar. Bir İstanbul Gezisi… İşte Hakan Sökmen, ilk romanı Mimar Sinan’ın Kayıp Kafatası’nda, mitolojik ögelerle bezeli, gizemli olayların ve komploların eksik olmadığı, gerilim dolu bir kurguyla karşımıza çıkıyor. Dan Brownvari, heyecanlı kovalamacaların hiç bitmediği, günümüzden geçmişe uzanan köprünün ortasından olayları seyrettiriyor okura. Oktay’ın Süleymaniye’deki sahaf dükkânı, aslında olayların başlangıcını teşkil ediyor. Bülent Haldun adındaki üniversite profesörünün kendini, kahramanımıza tanıtmasıyla hadiseler art arda gelmeye ve hızlanmaya başlıyor. Bu arada şunu söyleyelim: Yazar, okuyucuyu eski İstanbul’da gezintiye çıkarıyor. Romanın sayfalarını çevirdikçe kendinizi bazen masalı hâlâ bitmeyen Üsküdar’da, bazen Suriçi’nin asırlardır aynı tonda seyreden karmaşasında buluyorsunuz. Yine kısa bir Kudüs seyahati de sizi bekliyor. Üç semavî dinin kutsal mekânından bahis olunca, ‘dünya düzeni’, Mescid-i Aksa, İsa Mesih, Yahudiler, Tapınak Şövalyeleri, Kutsal Ahit, Papalar, Haçlılar, Müslümanlar gibi bir yığın imge masanın üstüne geliyor. Hakan Sökmen, tüm bu uzun anlatıları, metnin akışını bozmadan, kurgunun uygun yerlerine yedirmeyi başarmış. Yazar yine, Mimar Sinan’ı anlatırken; okura alttan alta bir İstanbul tarihi de fısıldıyor. Boğaz’ın Dört Muhafızı geleneği, yerinde bir motif olmuş örneğin. “Bundan Sonrası Yazılmış Ama Yaşanmamıştı” Anlatı, büyük bir heyecanla ilerliyor. Yazar, Sinan’ın kayıp kafatası etrafında örülen hikâyenin finalini çok akıllıca bitiriyor. Bu, şüphesiz üzerine çalışılmış, düşünülmüş, mühendislik çağrıştıran bir hareket. Timaş Yayınları tarafından okuyucuyla buluşan, editörlüğünü Kadir Güven’in yaptığı Mimar Sinan’ın Kayıp Kafatası, tarih, kültür, polisiye sevenler için önemli bir çalışma olmuş. Hakan Sökmen’in kitabının sonunda verdiği mesajla yazımızı sonlandıralım: “Kötülüklere karşı iyiliğin gücünü göstermesi için vasıta seçilen insanlar olduğuna ve umudunu kaybeden insanların asla yalnız kalmadığına inanıyordu artık… Artık aslanın takip ettiği bir av değil, kadim bilginin peşinde bir cihangir olacaktı. Her şey yeni başlıyordu… Bundan sonrası yazılmış ama yaşanmamıştı…”
Mimar Sinan'ın Kayıp Kafatası
Mimar Sinan'ın Kayıp KafatasıHakan Sökmen · Timaş Yayınları · 202260 okunma
·
525 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.