Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

287 syf.
4/10 puan verdi
Kendine Aydın
“Mağaradakiler, Eflatun’un mağarası bu. İçinde bizler varız. Beşir Fuat’lar, Ali Suavi’ler, Hilmi Ziya’lar… Türk aydınının yüz yıllık dramı. Sonra genel olarak Batı aydını ve Rus intelijansiyası…” (Sayfa 285) Yazar kitapta çeşitli kaynakları karşılaştırmalı şekilde ele alarak Batı, Rusya ve Türkiye’deki aydınları ve entelektüel, intelijansiya, aydın, ihtilal, devrim, inkılap gibi kelimeleri yorumlamış. Genel olarak tenkitçi tarafı oldukça ağır bir yazar Cemil Meriç. Bu kitapta da aydınları ve yararlandığı kaynakların yazarlarını bol bol eleştirmiş. “Hafızasını kaybeden bu zavallı nesilleri biz mahvettik, bu cinayet hepimizin eseri, hepimizin yani aydınların.” (Sayfa 284) cümlesi de bunu gösteriyor. Eleştirici yönü kuvvetli olan yazarın Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili ifadeleri ise açıkçası beni şaşırttı. Örneğin, “Bir kelimeyle, Avrupa’nın özlediği gerçek demokrasi ilk -belki de son- defa olarak Devlet-i Aliyye’de gerçekleşmişti.” (Sayfa 209) cümlesini, “Bir millet var koyun sürüsü... Buna bir çoban lazım. O da benim." diyen Vahdettin duysa gözleri büyürdü herhalde. Örneğin, 1923 yılında okur yazar oranının %10’un altında olduğu hatırlanırsa “harf devrimi kütüphanelerimizi dilsizleştirmişti. Tek parti, çelik bir korse giydirmişti şuura” (Sayfa 229) cümlesini yazarken halkın büyük çoğunluğunun düşünmediğini, okumadığını bilmiyor muydu? Osmanlı, İstanbul dışında Türk halkının okuması, düşünmesi için ne yapmıştı yazara göre? Harf devrimi sonucunda “irfanımızı düne bağlayan köprüler uçurulmuştur.” (Sayfa 266) diyen yazarın, Arap alfabesini öğrenmenin çok da zor olmadığından ve bu irfandan yararlanmak isteyenlerin Arap alfabesini kolayca öğrenebileceğinden, asıl sorunun Arap alfabesinin Türk diline uymadığından haberi yok mudur? Örneğin, “dili zenginleştirmek ona yeni mefhumlar kazandırmakla olur. Kelime atmak değil, kelime almak zorundayız” (Sayfa 264) derken, diğer taraftan “bu genç arkadaşa küçük bir serzenişte bulunacağız. Güzel yazısında Frenkçe kelimelere fazla yer vermiş. Neden talihsizlik değil, şanssızlık.” (Sayfa 257) diyerek Arapça ve Farsça kelimeleri sahiplenen, Frenkçe kelimeyi ise kabul etmeyen yazar hangi ölçüye uyduğunu sanıyordu? Yazarın kullandığı birçok kelime örneğin “önce bütün fezahatleri, bütün inkisarları, bütün ihtilaçlarıyla yakın mazi.” (Sayfa 256) cümlesinin neresi Türkçe? Örneğin, “Osmanlıca, Anadolu’ya yerleşen ve İslamiyeti benimseyen Türkler’in dilidir. Yani, halis Türkçe’dir, Batı Türkçesi” (Sayfa 267) derken yazar ciddi midir, yoksa okuyucuyla dalga mı geçmiştir? Anadolu’da yaşayan halk acaba Osmanlıca’yı ne kadar anlıyordu. Madem Osmanlıca halis Türkçe’dir, Cemil Meriç’le aynı dönemde yazan Yaşar Kemal’in kitaplarında kullandığı dil hangi dildir? Bir de yazar, Abdülhamid’i eleştirmeyi gaflet ve ihanetle suçlamış ki (Sayfa 258) aydına yakışır bir tutum olduğunu düşünmüyorum. Eleştirilere varsa cevabın, verirsin. Eleştirenleri suçluyorsan cevabın yok demektir. Sonuç olarak seninle aynı düşünmeyenleri tek yanlı eleştirmek, ne eleştiridir ne aydın tutumu. Yazarın kullandığı dilin yüksek niteliği, içeriğinin değerli olmasını gerektirmez. Bana göre kitap; arka kapakta yazdığı gibi “kendi insanından kopan aydının trajedisi”dir.
Mağaradakiler
MağaradakilerCemil Meriç · İletişim Yayıncılık · 20032,973 okunma
·
167 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.