Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Medeniyet, Özgürlük, Düşünce, İnsan
Elbetteki şimdi diyorsunuz ki bu yazıda ne bulacağım. Ben burada KOCAMAN bir soru işareti buldum, siz ne kadarını bulacaksınız; o da sizin cevap hakkınız. Lakin öncelikle kendinize soru sormalı (bunu her zaman sormalı ve de insan her zaman düşünmeli) ve ardından yantmalısınız: Ben kimim? Neredeyim? Bulunduğunuz yerde (hak ettiğiniz yerde misiniz?, nerede olmalıydınız ki?) ne yapıyorum? Hayata hedef koydum mu? Bu ülke için ne (canımı, sevgimi, sevdiklerimi, kuru emeğinizden-emegimizden, ömrünüzden vb. bahsetmiyorum) verdiniz? Olması gereken neydi? Ben, ben olarak kendime yetebildim mi? Doğa için (yaşam koşullarınızı -en basitinden oksijeninizi- bir komşunuzu, en değer vermeniz gereken kendinizi) mücadele ettiniz mi? Gelecek için en az bir imza atabildim mi? Mutlu muyum ? Değilsiniz, neden mutlu olduğunuzu düşündünüz mü? Mutlu olanlardan farkınız nedir? Içinizdeki huzursuzluk size ne anlatıyor, onu dinlediniz, kulak verdiniz mi ? Yukarıdaki sorulara cevap verecek kadar kendinizi hazır hissediyor musunuz ? Ben çoğu zaman eksiklerimin "dünyevi" oluşumlardan dolayı olduğunu, adeta dünyaya tapmak gibi eğilimlerde (az olsada) olumsuz sonuçlarla karşılaşıyorum. İnsanlar, ulaşabilecekleri noktaları doğru seçmeli ve ona göre adım atmalılar. Hayallerinizi bir kenara koymanız gerektiğini söylemiyorum elbette. Mücadele etme, merak güdüsü, düşünme eğili içerisinde olmamız gerektiğini; öğrenme, eğitilme, eğitim düzeyini (okul eğitiminden ziyade kişisel eğitimden bahsediyorum) olduğunun dışında veyahutta yetinemediğiniz yerde değiştirme yardım alarak yola devam etmeniz gerekiyor. Sadece bunlarla sınırlı değildir, insanın varoluşu. Din, dil, hayata bakış şekliniz-tavrınız-bakış odağınız ile de devam eder. - ilerleyen sayfalarda bundan daha çok şey konusacağız- Nerelerde yanlış yapıyoruz? nerelerde kayboluyoruz? Kendimiz olmak için mi "şık" giyiniyoruz, auramızı yükseltmek için mi didinip mutsuzlugun pençesine düşüyoruz? Gerçekten mini eteği/ atletik vücudu kendimiz arzu ettiğimiz için mi seçiyoruz, yoksa sosyal medya da tıklanma rekorları kırmak gibi "ben" eğilimine mi yöneliyoruz. Burada bir parantez açmak gerekirse, ne kadar (sanal-real) tıklanırsanız kendinize o kadar zarar verme eğilimine farkında olmadan düşersiniz. İnsanoğlu/insan hayatta yaptığı yanlış seçimlerden dolayı mutsuz olurlar, mutsuzluk huzursuzluğu, huzursuzluk yalnız kalma eğilimini, bu eğilimde sizi depresyona kadar sürükler, sadece bu kadar kalmayacağından da emin olabilirz. Tabii ki bu konuda ve bundan önceki/sonraki konularda duygularınızı ve fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Öğrenmenin de , fikir almanında (yanlış ya da doğru - olumlu veya olumsuz -) sonu yok. Beyin büyük bir madendir. Pekistirilerek, istişare edilerek, mantık, farkındalık gelişir büyür. Önemli olan sacma bile olsa fikrinizi, eleştirinizi (edep ve ahlakî çerçevede) paylasabilmektir. Bu bir erdem değil midir? Bende aciz bir kul olarak bu paylaşımımla da sizin sayenizde bilgi edinmiş olurum. Bir konuya iki olgu ile yola çikarak başlayalım mı, ne dersiniz? Mahremiyet ve özgürlük size ne ifade ediyor? Tabii ki bu soruyu sorarken kin ve nefret söyleminizi üzerime almak için değil, sizi siz yapan durumların neler olduğunu, düşüncelerinizi de merak ettiğim için de sormaktayım. Bu sorum bayanlara Dışarıya çıktığınız da şort, kısa elbise, tayt giymek sizin için bir özgürlük teşkil ediyor mu? Gerçekten mutlu mu oluyorsunuz? Özgürlük istediğiniz şekilde giyinmek midir? İnsanların size (sizin deyiminizle) öküz gibi bakıyorlar söylemi içerisinde haklı mısınız? Erkekler de kendi özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilirler mi? sorusunu da aklıma getiriyorum. Tabii ki burada kınamak gibi bir gayem olduğunu belirtmek istiyorum. Mesela özgürlük başkasının özgürlüğünü kısıtlamak "özgürlük" sayılabilir mi? Bir zamanlar usturuplu giyinmek, konuşmak, oturmak gibi yaşam benimsenirken, bugünlerde kadına şiddet sövanşta. Kendimde kınayarak baktığım bu olay da , okumuş olduğum Şiddetsiz İletişim -Marshall B. ROSENBERG iletişimin nasıl olması gerektiğini dile getirmektedir. Benimde merak ettiğim, bayanlarında pek usturuplu giymediği konusunda erkek olarak şikayetçi olduğumu belirtmek isterim. Konu sadece bayan olması değil, aynı zamanda hem cinsleriminde tavırlarmından hoşnut değilim. Burada konu insan yaşamı tavırlarını konuşmaktayız. En önemli nokta ise avrupalı gibi yaşamaya çalışıp kendi benliğimizden, geçmişimizden, insansı var oluşumuzdan, yaptığımız fiziksel ve sözlü konuşmalarımızdan, kendimi de dahil ederek, farkındalık yaratma isteğimin oluşu. Biraz düşünme eğilimine geçmemiz sizce fena olmaz mı? Elbetteki insanların hangi gözle baktığının sizin için bir önemi olmaya bilir. Pekâla etik midir yapmış olduğum, yaşantım. Belki normal olsada marjinal takınımımız. Medeniyet ülkeleri bizatihi (avrupa) yaşamının ne kadar medeni ve müslüman topraklarında yaşayan bizler ve de arapları da içine koyarak, ne kadar medeniyiz? Gerçekten barbar mıyız? Yoksa, medeni görüntüsü veren barbarlara biz mi ayak uydurmak için savaş veriyoruz? Neden trafikte birbirimizi çekemiyoruz? Müslüman müslümanın kardeşiyse bizim sokak ortasında, cadde kenarında, kaldırımda omuz çakmalara, ağalık-paşalık, cengaverlik hünerleri sergilerken, geçmişimizi ve de delikanlılığın anlamında bir kayıp mı yaşıyoruz? Delikanlının tdk anlamı "çocukluk döneminden çıkmış genç erkek." Halk olaraksa delikanlılığı, yürekli, erdemli (yaşına göre), kanı kaynayan, cesur, gibi sıfatlar kullanırız. Bazen de şu cümelyi sarf ederiz "ne kadar delikanlı adam!" Zannederim ki böylelerine "mert" diyoruz. Delikanlılığın tanı mı bu? Pekâla o zaman bu ülkenin gencleri, adamları, delikanlıları diye nitelendirdiğimiz de. Güç gösterisi (öfke kontrolünü kaybedişimiz) nereden geliyor? Biz en çok delikanlılarımızı Tv kanallarında asan, kesen, vuran, ne kadar ilginçtir ki hiçbir şekilde hapse atılmayan kurgu ile yazılmış ve oynatılmış, RTÜK sessiz kalmış dizilerin kurbanı olmuş zamanın beş yaşındaki cocuklarımızın bugün yirmi beş - otuz yaşına gelene kadar şiddet eğilimli dizilerle büyüdüklerini düşünürsek kadına ve de hemcinsine şiddette sınır tanıması takım elbise ve kravatla, pişmanlık yasasınında vermiş olduğu rahatlıkla iyi halde elini kolunu sallayarak dışarı salınması, hatta iyi halden açık ceza hapisanelerinden (belki de doğal ve normaldir bilemiyorum) haftalık ve aylık izinlere çıkması vs. ndan dolayı alınan rahatlıklar sonucunda işlenen suçlara yenisini ve cesaretini bulma konusunda eğilim sağlamasına yardımcı olmuyor mu? sorunu takılıyorum. Siz bu hususta ne diyorsunuz. Daha güzel ülke olamaz mıydık. Birbrimizin özgürlüğüne, yaşamına, nefes almasına saygı duyamaz mıydık? Pekâla son on beş yılda ne kazandık neleri kaynettik, hiç düşündünüz mü? Bir sonuç bulduysanız bu neydi? Tv ekranlarında neler görmek isterdiniz? Diziler ve filmlerle dolu ekran mı? Her zaman böyle mi olmalıyız. Yapılan yemekleri gün boyu elestirilen tabiri yerindeyse ekmeğe sofraya tekme vurulan insanları aşağılayan, konuşmasının nereye gideceğini dahi düşünmeyen psikolojisinin ne halde olduğunu dahi kimsenin bilmediği yarışmacıların size vermiş olduğu değer, öğreti, amaç, gelişimden memnun musunuz? Ben bugüne kadar hiçbir programın (buna bazı belgeseller de dahil olmak üzere) insanın varlığını, yaşamını, var olma sebebini, kendini bulma hali, insanın erdem oluşunu, kendisinin gelişime-değişime-yeniliğe ve insanüstü varlığının (ama her konuda) böylesi cennet olan ülkenin medeniyetsiz insanlığımızı bırakıp ne zaman öncesine dayanan medeniyetler seviyesine tekrar geri döneceğiz? Sizlere yaşadığım bir olay anlatmak istiyorum müsadeniz olursa: "İş dolayısıyla eve geç saatlerde giderken, şöför yolcu almak için durunca birkaç saniye içerisinde gümbürtü sesi geldi, arkalardan bir yerden, aynı zamanda araba da sallandı. Arkadan gelen şöför nasıl olduysa duran minibüsü görmeyince tabii ki kaçınılmaz olan bi kaza gelişti. Arabadan indik "ne olup bitiyor?" demeye kalmadı (malum meraklı halkız merakımızda genelde çogunlukla gereksiz şeyleredir) baktım yolculardan biri carpan adamın camından adamin üzerine oynuyor. Yanına gittim "Dostum adam zaten şokta sen ne yapıyorsun" bir an kendini toparladı, o arada bende şöför tarafına gidip, bir seyleri olup olmadığını sordum. Burada benim iki seçeneğim vardı. Adama gaz verip, aracı kullanan adamı güzel bi dövmekti, hem stres de atmış olurduk. Eee sonunu düşunen kahraman olamaz abest bi düşunceyle ikinci seçeneğe geçelim. O an yapmış olduğum gibi kişiyi içindeki öfkesini fark ettirip kendisine gelmesini sağlayacal tonta uyarı ateşinde bulunmak. Bu hareket olması gereken en doğru yoldur. Öfkeli insanların duygularını doğru kullanmalarına yardımcı olmaktır. Peki simdi ne yapacağız? Medeniyet eşittir özgürlük eşittir sen mi biz mi ? Bana göre özgürlük birbaşkasının hayatını, ruhunu, kalbini esir etmemektir. Böyle güzel şaşalı bir ülkede hem kendi cinsini hem karşı cinsi rahatsız etmeden giyinmek, konuşmak, hareket etmek, hal ve hareketleri orantılı kullanmak, en güzel şey olan gülmek, tebessüm etmek (kahkaha demiyorum) insanlara ve bağlayalım medeniyet ülkesi olmak, medeni insan olmak ve bunun beraberinde mutluluğu, huzuru, sevgi ve saygıyı bulabilmek hiçte zor olmasa gerek. Eminim etrafınızda ne kadar insan varsa hayatlarından, ülke de bulunan ekonimik/siyasal/toplumsal olaylardan memnun değiller. Sebepleri de yine kendilerinden (bizden) kaynaklandığını da fark etmeden ama müdahale de etmeden hayatımıza devam ediyoruz. Hemde patavatsızca :) (bu gülücük koymalıydım ;) (bir de göz kırpalım.) Tabiii ki bende memnun değilim, ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Sadece en iyi yaptığım şeyi yapıyorum ve yazıyorum. Ben burada böyle yola çıkmayı tercih ettim. Madem bir farkındalık yaratmalıyız ben bireysel olarak toplumumuza topluluğa düşünme farkında olma yetisini kullanmalarını, aklımın erdiği ve iyi niyetimle dile getirmek istedim. Tabii ki konu sadece bunlarla sınırlı değil. Son zamanlarda siyahilerin Amerika modelini kendi mahallemde de görmekteyim. Üç dört genç toplanmış elinde sadece bir hoparlör hem kahkaha atarak yolda yürüyorlar hem de bir tarafta bas diğer tarafta anlamsız müzik.... insan ister istemez bu çocukların sorunu nedir ebeveynleri bu konuda uyarmıyor mu? Komşu hakkına ne oldu? "Edep Ya Hu!" demekten çok daha önemli aile bağlarına ihtiyacımız var. Evlilik Ruhsatından cok daha büyük adımlara ihtiyacımız var! Bunun yapmanın yoluda bizden epey bir uzak gibi görünüyor. Özellikle de ebeveynlerin çalışma standartlarının üzerinde çalışması gerçeği yatıyor. Bir diğeri de bakabildiğin kadar çocuk yapmakta buna dahil. Sadece bu kadarla sınırlı değiliz. Bundan cok daha güzel ve disiplinli önlemler alınmalı. Söz konusu doğum kontrollerinden de bahsetmiyorum. Bilimsel (egitimsel) olarak doğru aile kavramı, dostoğru insan olmak, insan nedir? mantalitesini insan hayatına insan olmanın gerçekliğini empoze etmektir diye düşünüyorum. Burada zorlayıcı ve zorbalık adı altında değil. İnsan bu hayata neden var edildi sorununun ve insan özgürlüğünün yaşamının ve de anlamının (özellikle de kendi değerinin ve insan değerinin) ön plana çekilebilmesi. İnsan eğer bir değere sahip olabilirse, ve kendini değerli bir varlık olarak görürse, (en büyük yapılan yanlışlık kadın/erkek ayrımının ailelerde farklı anılması) kendisine ve çevresine de uygun olan tutumu ve hareketleri de yaşar ve de yaşatır diye düşünüyorum. Iki farklı insan düşünelim : iki örnek Kendine değer veren Değerden yoksun olan En basit tabiiri ile merhameti ellerinde olan bir insan kedi, köpek türü canlılara zehirli et, tekme, sopa ile yaşamlarına müdahale edebilir mi? İkinci örnek insan tipini sormaya gerek yok sanırım? Burada bizim kim olduğumuz , nasıl bir varlık olduğumuzu ve nasıl yaşamak istiyoruz ve hayattan ne bekliyoruz sorularının cevaplarını vermemiz gerekmez mi? Belki en başında yazılarıma şiddet ve nefretle bakarken, şuan eminim daha orantılı ve mantıklı düşünceleriniz gercekleşmistir diye düşünüyorum. Yanılıyor muyum? Buradaki konu aslında benim sizi tenkit etmek, aşşağılamak, ve/ya çıktığım bu sohbetli yolda, iyi niyetle bizi biz yapan değerleri dile getirmek, size eşlik etmek ve uyuduğumuz zaman diliminden artık uyanmamız gerektiğini hissettirmek olduğunu anladığınızı düşünüyorum. Mahremiyetin en güzeli özelliği de, sizin ve yaşamınızın sır olması, size değer katar. En güzel sırlar en güzel gizlilikler de saklıdır. Öfkelenmek yerine, sabırlı olmak, açık-saçık (abartılı) giyinmek yerine, güzel giyinmek, haddi aşacak şekilde topkuluk içerisinde abest davranmak (sakız çekirdek, yüksek sesle konuşmak, rahatsız edici kahkaha atmak, imalı bakmak, emir kipi ile konuşmak vb.) Mutlu etmediği gibi, olabilecek müdahalelerden de huzurunuz hiç hesapta yokken kaçar. Türkiye Cumhiriyeti`nde yaşayan bizler bir zamanlar örnek halk, ülke konumundayken örnek alan konumuna düştük. Oyle kopyavari, öyle tembel, öylesine avrupayi bir havaya büründük ki, avrupaya özenen, medeniyetler ülkesi konumu almalarına (almalılardı da) vesile olduk. Peki biz bu kadar güzel bir topluluktuk da bize ne oldu? Sevgi ve saygılarımla değerli okuyucularıma hürmet ederim. Eğer ki haddimi aştıysam ve size karşı kusur ettiysem cahilliğimi hoş görmenizi dilerim. Mutlu, sağlıklı ömür dilerim.
Sükûnet
Sükûnet
·
1.272 görüntüleme
Xece okurunun profil resmi
Galiba ülkenin siz biz gibi birçok insana ihtiyacı var. Düşündüklerimi dile getirebilecek bir Türkçem yok. Ama ruhumun sesini burada duymuş olabilirim. Umarım herşeye sıfırdan başlayabiliriz, kendimizi iyi ve güzel hissetmek için..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.