Arsa kazanmak ya da taşından yararlanmak için, İstanbul'da da gözümüzün önünde nice mezarlıklar yok edildi. Nice binalar yıkıldı. Bir de buna ağaçların kesilip yok edilmelerini eklerseniz facianın derecesini bir parça anlarsınız. Ağaç, orman ve tabiat tahribatı iklimin tamamen değişmesine yol açtı. Tarihi eserlerin, mezarlıkların yok edilmesi, yanlış eğitim ve hele kişiliksiz ve taklitçi televizyonun korkunç yayını, bütün boyutlarıyla bir ülke ve bir milletin gidip yerine bir başkasının gelmesine sebep oldu. Geçmişten bu kadar kopmuş, geçmişine bu kadar yabancılarmış bir başka ülke yok. Halkımız, bu aydın sapmasının yol açtığı "manevi ölüm"e direnip duruyor.Ama giderek direncini yitiriyor. Bir mucize olup da bu gidişe dur denemezse tarihe karışmamız mukadderdir.
"Tahsil hayatımızdan itibaren hep bize haklarımız öğretilmeyi çalışıldı
da
Vazifelerimiz hiç öğretilmeye çalışılmadı.
Çünkü çok kolay istismar ediliyor. Halbuki vazifelerimizi yapsak hak istemeye hacet kalmayacak."
-Ömer Tuğrul İnançer
“ bu dünyada ödül beklemenin imkansız olduğunu, bu dünyada onurun da adaletin de olmadığını hiç unutmayacağım. Bu dünyada düzenbaz ve zalim olmak gerek…”
Her şeyden önce şu husus iyi bilinmelidir ki Theodore Herzl'in dini siyonizmle hiçbir alakası yoktur, çünkü kendisi dört dörtlük bir agnostiktir. Dahası Yahudiliği bir din olarak tarif eden kimselere de şiddetle karşı çıkar.
Vücudunuzdaki dopaminin yarısı beyninizde, yarısı da bağırsaklarınızda üretilmektedir. Yani, vücudunuz zaten dopamini bolca üretmektedir. Önemli olan dopamini kullanabilmek. Yeryüzündeki insanların büyük bir kısmı dopamini para karşılığı satın almaya çabalasa da dopamin dediğimiz şey tümüyle bedavadır... O, zaman zaten içimizde olan bir şeyi neden dışarda aramakla vakit kaybedelim ki?
İdam edilirken bir Müslüman, boynundaki ipi kesmek varken elinde gıda kolisi ile sana yardım etmeye geldim demek gibi Gazze'de üstlerine bomba yağan insanlara gıda göndermek.
İnsanın karakteri, kendi elleriyle kurduğu dünyanın gerektirdiği şeylerle yoğrulmuştur. 18. ve 19. yüzyıllarda orta sınıfın karakteri, güçlü sömürücü ve İstifçi özellikler gösteriyordu. Bu aktif karakteri, başkalarını sömürme ve daha da çok kar etmek için kazançlarını biriktirme arzusu belirliyordu. 20. yüzyılda, insanın karakter yönelimi, oldukça büyük edilgenlik ve piyasa değerleri ile özdeşleşme gösterir. çağdaş insan, boş zamanının çoğunda kesinlikle edilgendir. Bengi tüketicidir; içkileri, yiyecekleri, sigaraları, konferansları, manzaraları, kitapları, filmleri “soğurur”; tümünü tüketir, yutar. Tüm dünya. Onun ağzına layık büyük bir nesnedir: büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir. İnsan, emici olup çıkmıştır, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı yaşayan…
Farklı bir varlığı beğenmeyi, sevmeyi ve ona saygı göstermeyi. Bize benzeyenleri kabullenmek ve sevmek çok kolaydır, ama farklı biriyle bu çok zordur ve sen bunu başarmamızda bize yardım ettin.