“Daha önce de yazmıştım bunu” diyordu Aziz Nesin. “Gördüğüm o belgenin Viyana’da hangi müzede bulunduğunu, numarasını, tarihini, adını, sanını, sayfasını filan bütün ayrıntılarıyla yazmıştım. İşte, o belgede belirtildiğine göre, Bellini, İstanbul’daki çalışmaları sırasında gördüğü bir olaydan etkilenmiş olsa gerek, bir kesik baş resmi yapmış. Fatih, ziyarete gittiği bir gün Bellini’nin odasında o resmi görünce, “Kesik baş böyle olmaz” demiş, eleştirmiş. Bellini, “Ama ben böyle görmüştüm” filan diyecek olmuş ya, ısrar etmiş Fatih. Sonra da hışımla buyurmuş yanındakilere; “Tez bir adam getirin bana!” demiş.
Koşup getirmişler birini Bellini’nin atölyesine. “Uçurun şunun kellesini!” demiş Fatih. Şak diye uçurmuşlar adamın kellesini. Bellini’nin ayaklarının dibine düşen kelleyi göstermiş Fatih; “Gördünüz mü?” demiş. Bellini, hemen ülkesine dönmüş, sessizce. Yani, bizde insan kellesinin filan da pek önemi yoktu. Zaten biliyorsun, kardeşini öldüren insandır Fatih. Taht için öz kardeşini öldürmüştür.”