Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Klasik romanlarda neden betimlemeler uzun yer kaplar?
Paris'in Karnı
Paris'in Karnı
romanını okurken bunu düşündüm. Çünkü romanda Paris'in sebze-meyve hali ve balık pazarı kesintisiz 30 sayfa boyunca en ince detayına varana kadar anlatılmıştı Zola tarafından. Bugünün romanlarında neden bu durum yok ya da olanlar neden demode kabul ediliyor? Aslında basit bir açıklaması var. 120 yıl ile 220 yıl arası süre öncesinin okur kitlesi çok az sayıdaki şanslı azınlığı saymazsak tek bir yerde doğup orada yaşayıp orada öldü. Kişi yalnızca kendi doğal ortamındaki yapıları gördü, sadece oradaki bitkileri ve hayvanları tanıdı, bir tek kendi bölgesinin insanıyla sosyalleşebildi. Haliyle Paris'i hiç görmemiş bir okura Paris halinde geçen bir hikayeyi anlatmak için halin tam bir aktarımı mecburdu. Bugün ise öyle değil. Başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçları ve günümüzde internet her okuru bir dünya vatandaşı yaptı. Bugün ben hiç görmediğim Berlin'i sokak sokak tanıyorum, hayvanat bahçesindekiler hariç asla rastlamadığım birçok hayvan hakkında bir zoolog kadar bilgim var. Daha da ürkütücüsü, içinde yaşamadığım eski tarihler hakkında o tarihte yaşayan insanlardan daha çok bilgiye sahibim. Tamamını görsel ve işitsel kültür sayesinde edindiğim bir küresel ve çok zamanlı aşinalığa sahibim. Haliyle bana yazarın bugün oturup uzun uzun betimlemelerde bulunması bir bilgiyi tekrardan başka bir şey değil. Birçok okurun betimlemelerden sıkılmasının ana nedeni de zaten bildiğin şeyin tekrarından duyulan vakit kaybı hissidir. Bugün bir romanda bir Nazi SS üniforması 10 sayfa anlatılsa '30'lu, '40'lı yıllarda yaşamamış olmama rağmen okurken sıkılırım. Yazı kültürünün görsel kültüre karşı kaybettiği bir avantajdır bu. Ama görsel çağda yaşamamış Zola'yı bunun için eleştirme ahmaklığına da düşemeyiz elbette.
·
321 görüntüleme
Dewrim okurunun profil resmi
Özellikle nana tam tiyatro sahnesi 40 sayfa
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.