Şu yalan dünyaya geldim geleli
Tas tas içtim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım
Viran oldum mor sümbüllü bağ iken
....
Aradılar bir tenhada buldular
Yaslandılar şıvgalarım kırdılar
Yaz bahar ayında bir od verdiler
Yandım gittim ala karlı dağ iken
....
Farımaz da deli gönül farımaz
Akar gözlerimin yaşı kurumaz
Şimden geri benim hükmüm yürümez
Azil oldum güzellere beğ iken
....
Karac'oğlan der ki bakın olana
Ömrümün yarısı gitti talana
Sual eylen bizden evvel gelene
Kim var imiş biz burada yoğ iken.
Kitaba ismini veren Karacaoğlan şiiriyle başliyor kitap ve çok başka kahramanlarla devam ediyor.Yeniçeri Mustafa, tüccardan Hüseyin Çelebi, derviş Seyyid Hasan ve Asiye Hatun.Yazar Osmanlı tarihi anlatımındaki bazı klişeleri yıkacak el yazması belgelere ulaşmış ve bu kitapta objektif değerlendirmeleriyle paylaşmış.Neydi bu klişeler:
Yeniçerilerin bozulma devrinden önce askerlik dışında hiçbir işle uğraşmadığı,
Uluslararası ticarette Müslümanların rol oynamadığı,
Modern Batı değerleri gelene kadar Osmanlı dünyasından kimselerin günce tutmadığı, kişisel tecrübelerini kaleme almadığı
Yazar her bölümde ayrı ayrı tüm bunların karşılığı olduğunu delillendiren hikayeleri paylaşıyor.Ayrıca son bölümdeki Asiye Hatunun rüya mektupları özellikle çok ilginç.Bugün olsa şizofren olduğunu düşüneceğimiz Asiye Hatun aslında tarikat şeyhine rüyalarını anlatıp yorumlatıyor.Hem Osmanlıca hem günümüz Türkçesiyle mektupları okumak da ayrı bir keyif verdi diyebilirim.Tarih meraklılarına öneririm.