Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

PART 2/ Et kemiğe yaklaşıyor...
PART 1/#171779972 PART 2 Geçen gün, çocukluğumda yaşadığım bir olayın içimde nasıl bir uhdeye dönüştüğünü, bu uhdenin yarattığı rüyaların bana nasıl yıllarca musallat olduğunu, peşimi hiç bırakmadığını, bu durumun artık canımı çok sıktığını, bu durumu aşmak için zihnimde bir zaman simülasyonu yaratıp, bana yapılanın bir benzerini muhhatabıma yaparak ve diyalogtan çok monologa benzeyen bir konuşmayla muhhatabıma sözde haddini bildirip, hesabı kapattığımı söylemiştim. Bu yaptığım anlık bir rahatlama yaratsada, ertesi gün bu yaptıklarım rahatsız etmeye başladı beni. Neden ona öyle davrandım, neden ona onun bana davrandığı gibi davrandımki diye, vicdanımı sızlatan durumlar yaşadım. Sonra kazananın, kendi düşünce ve davranışlarını banada benimsetip, tıpkı onun gibi davranmamı sağlayan o olduğunu düşünmeye başladım. Nasıl olduda düşman olarak gördüğüm birini taklit ederek kazandığımı düşünebildim. Asıl düşmanına benzediğin an kaybedersin, dememiş mi büyükler. Aradığım desteği büyüklerin bu sözlerinden aldıktan sonra yepyeni bir kararlılıkla daha önceki diyaloğumuzuda yoksaymadan (yani onun bana davranışlarına benimde onun yaptığı gibi yaparak verdiğim karşılığı demek istiyorum) yeni bir karşılaşma ayarlamaya karar verdim. Ama bu seferkinin hiçbir kusuru olmamalı, kusurlu olan her davranış bir düzeltme ihtiyacıyla hep bir iletişim ihtiyacı doğuruyor. (Ben iletişimi sürekli kılan faktörün kusurluluğumuz olduğunu düşünüyorum.) Kusursuz bir diyalog daha sonra olabilecek bütün iletişimin önünü keser ( kusurlu diyaloglar yüzünden bu halde değil miyim zaten) ve muhtemel bütün iletişimleri gereksiz kılar diye düşünerek kusursuz simile edilmiş bir gerçeklik yaratmaya karar verdim. Aradığım şey iletişimi kısırlaştıracak bir kusursuzluk. Ama bu iletişimi rakibimi zayıflatıp,kendimi güçlendirerek değil, daha sonra vicdanımı sızlatacak durumlara kendimi sokmadan yapmalıyım. Hatta benim yarattığım ve benim ayrıcalıklara sahip olduğum bu ortamda bunun hiçte adil olmadığını düşünerek onada ayrıcalıklar kazandırmaya karar verdim. Nasıl ayrıcalıklar vermeliyim Hatice'ye. Düşünmeye başladım. Bu onunda istediği bir şey olmalı. Boy takıntısını biliyorum Hatice'nin,5cm uzatarak 170cm yapıyorum Hatice'nin boyunu. Daha fazlada uzatabilirim boyunu ama bu durum Hatice'nin şiretliğini göstereceği erkeklerin sayısını arttıracağı için 5cm'i yeterli buluyorum.(Hatice erkekle kadın arasında minumum 10cm olmalı fikrine saplantılı olduğu için ona katacağım her santim aşağalayabileceği ve şiretliğini göstereceği birçok erkeğin daha eklenmesi manasına geldiğini düşünerek) Sonra onu rencide etmek için ve balık etli oluşunun nasıl bir engel teşkil ettiğinin altını çizmek için kasap arkadaşımdan duyup ona aktardığım sözlerin (iyi et kemiğe en yakında yerde bulunur) etkisini yok etmek için onu balık etinden kurtarıp, hiçbir kusurunun olmayacağı ideal ölçülere kavuşturdum. Sonra görünümüne parlaklık, bakışlarına canlılık(Hatice'nin çok güzel gözleri ve bakışları vardı, hiç ihtiyacı yok bunların düzeltilmeye aslında, yaptığım sadece bir ışık ayarlamasıyla bunu güçlendirmek oldu) kattım. Ağzı, burnu gibi yerlerde bir takım rütuşlar yaparak onu mükemmel denecek, kusursuz bir hale getirdim. Her şey kusursuz ve adil olmalı. Madem ona bu kadar ayrıcalık kazandırdım, kendimede bir takım ayrıcalıklar kazandırmalıyım diye düşünerek bunların ne olduğunu kararlaştırmaya başladım. Bir kere bana gerekli olan en büyük ayrıcalık zamanın hakimi olmamdı. İletişim kurarken, o zamanın aktığını düşünecek ama ben zamanı durdurup hazır cevaplı ve kayıtsız davranan birinin imajını zedelemeyecek şeyleri kararlaştıracak, kararlılık için gereken zamanı kazanıp, en ideal davranış ve sözlere karar verecek ve böylelikle iletişimin olmazsa olmazı hız konusunda hiçbir kayıp yaşamadan yaptığım, söylediğim her şeye güç katabilecektim. Ama bu yaptıklarımı, bu simile edilmiş gerçekliği hangi yıla göre kurgulayacaktım. 1993 ortaokul son sınıf öğrencisiyken Hatice'nin bana yaptıklarına, boyumun ondan çok daha uzun olduğu 1995 yılında sanal bir gerçeklikte karşılık vermiştim. Peki bu son, bundan sonra muhtemel buluşmaların önünü kesmesini amaçladığım buluşma hangi yılda olmalıydı? Yıl sorununu muhtemelen onunda benim gibi düşüneceğini düşünerek, ikimizinde aynı yaşta olduğunu gözeterek ikimizinde kendimizi en güçlü hissettiğimiz 20 yaşına bastığımız 1999 yılında olmasına karar verdim ve bu kararımın adil olduğunu düşünerek her şeyin kusursuz olması umuduyla Hatice'ye hemen yanıma gelmesini söyledim.Ve Hatice geldi ve ben yutkundum... Aman Allah'ım bir dakika, dur dur.. Tahmin ettiğiniz üzere zamanı durdurdum, durdurmak zorundaydım, çünkü gördüğüm şey, zaten Hatice'nin üzerimdeki tesirini bertaraf etmek için çıktığım bu yolda beni daha büyük tesirlere maruz bırakması çok daha muhtemel bir şeydi. Yaptığım her şey Hatice'nin tesirini arttırmıştı. Çok tesirli bir bombaydı resmen yaptığım. Aman Allah'ım Hatice muhteşem olmuştu, ne yapmalıydım, nasıl bir tavır takınmalıydım. Zamanın akışını durdurup Hatice'nin bundan bihaber olduğu şuanda düşünmeye başladım. Bir kere kayıtsızlığımı korumalıydım, bu çok önemliydi. Zaten ona kayıtsız kalamayışım onu bu kadar tesirli kılmıyor mu diye düşündüm. Onun bana yaptığı her şeyi yapmasına aslında izin veren bendim. Buna tekrar izin veremezdim, hele şimdi buna Hatice bu kadar güçlü ve muhteşemken izin verirsem bu sefer rüyalarıma kabusa çevirmeden yaptığı( bunu şimdi düşünüyorum, aslında rüyalarıma yaptığı ziyaretler hiçte rahatsızlık vermiyodu, efendi efendi bir görünüp kayboluyodu, neden rahatsız oldumda kendimi bu hallere soktumki) ziyaretler, rüyalarımı bir kentsel dönüşümden geçirecek ve kabus olarak tasarlanan bir duruma sokacaktı. Nesnelere karşı, kişilere karşı kayıtsız kalabilmek için neler yapılabilir acaba diyerek, tutunabileceğim bir referans var mı diyerek şöyle bir zihnimi, anılarımı taradım. Yaşadığım olaylara, etrafımdaki kişilerin yaşadığı olaylara. Bulamadım tabi. Çevremde hiç kimse böyle bir durumla karşılacak, karşılaşsada başedecek tipte birileri değildi, zaten öyle olsalar çevremde olmazlardı. Derken aklıma referans olarak kullanabileceğim sadece bir film geldi. Matrix. Hani Neo kaşığı bükebilmek için, aslında kaşık yok dediği sahne. Hiç yoktan iyidir diyerek tutundum, bu sahneye. Kendi kendime, Hatice aslında yok, Hatice aslında yok yok demeye başladım. Valla ne yalan söyleyeyim hiçte ikna olmadım kendi kendime söylediklerime. Artık o kadar kendi gerçekliğimden korkmaya başladımki ve bu korkuyla öyle şüphelere düştümki, yok olan Hatice miydi, yoksa ben miydim, var olan o muydu yoksa ben miydim, her şey karışmaya başladı. Nasıl bir gerçeklikti bu, nasıl oluyorda bütün gücün benim elimde olması gereken yerde neden bu kadar aciz olabilirim diye düşünmeye başladım, ulan dedim ben kendi similasyonumu, kendi gerçekliğimi yaratıyorum sanırken sakın ben Hatice'nin gerçekliğini yaratmış olmuyayım diye düşünmeye, Valla Hatice kendi gerçeklik similasyonunu yapsa benim yaptığımı yapamaz diye kendimi sorgulamaya başladım. Kimin kime hakim olduğu iyice belirsizleşmeye başlayınca şöyle bir bakayım dedim Hatice'ye. O kadar özgüvenli, o kadar rahat duruyoduki.. Şimdi zamanı akıtmaya başlatsam, desemki Hatice'ye, Hatice geçen gün kasap arkadaşımın söylediği sözlerin yanına katarak söylediğim şeyleri hatırlıyor musun, desem, haa şeyi mi diyosun, en iyi et incikte miydi, antrikotta mıydı neydi öyle bir şeyde olduğunu söylemiştin, der gibi duruyodu. Söylediğim sözlerin üzerinde hiçbir kötü tesiri, bir izi yok gibi duruyordu. Yoksa o kayıtsız ve lakayt duruşuda mı ben vermiştim ona? Benim güzellik anlayışımdan, güzellere yakıştırdığım, onlardan ancak böyle bir davranış beklenir beklentimle farkında olmayarak Hatice'ye yüklediğim bu özellikler yüzünden mi böyle davranıyordu. Resmen Hatice'ye çalışıyorum, onu bertaraf etmeye çalışırken kendimi bertaraf ediyorum. Neden güzeller benim onlara verdiğim değeri kayıtsızlık olarak bana yansıtır gibi bir anlayış oluşmuş bende. Neden güzellik imajını bu kayıtsızlıkla ilişkilendirdimki. Bu nasıl bir aşağılık kompleksi. Böyle diye diye duran zamanda kendime güvenimi yavaş yavaş kazanmaya başladım. Ve zamanı akıtmaya başladım. Hatice'ye, Hatice burasının neresi olduğunu biliyo musun, biz nerdeyiz, diye bir soru sordum. Sormaz olaydım keşke, dediki, burası bizim ortaokulun bahçesi.. Ve yine tahmin edeceğiniz gibi zamanı durdurmak zorunda kaldım.Etrafıma bir baktım, gerçekten burası bizim ortaokulumuzdu.Bu Hatice bende nasıl bir hasar bırakmıştıda her yarattığımı sandığım şey aslında benim yaratmadığım, onun benim üzerindeki tesiriyle, onun gölgesinde, edilgen olanın o değil ben olduğum, yaratanın ben değil o olduğu bir durumu oluşturuyordu. Bu sanal gerçekliğin benim değil onun gerçekliği olduğunu anlamıştım. Benim mi Hatice'nin mi yarattığı tartışmalı bu duruma bir son vermeliyim diye yeni bir kararlılık iklimine girdim.Yine bu duruma dair kullanabileceğim bir referans aramaya başladım zihnimde.Yine çareyi filmlerde buldum.Aradığım çare, iki farklı şekilde davranmamı sağlayacak iki tane filmdi.Filmlerden ilki, Keloğlanla Cankız'dı. Hani Keloğlan padişahın kızı için müsabakalara katılır, müsabakaları kazandığı halde padişah kızını vermez, sonra Keloğlan'ın bazı oyunlarıyla padişah kızını vermeye razı olur ve Keloğlan'ı huzuruna çağırır ve kızını verdiğini söyler. Bulduğum çare işte Keloğlan'ın padişaha verdiği cevapla alakalı. Keloğlan derki padişaha, 'Padişahın kızını almak dünyadaki en güzel şey olsa gerek padişahım, ama ben ondanda güzelini buldum, padişahın kızını verselerde almamak.' Bu replik şuanki durumuma çok uygun gibi duruyor. Aynı Keloğlan'ın dediği gibi bir şey desem mi acaba, düşününcede çok emin olamadım şimdi, neden durduk yere bu kadar ideallı bir cümle kullanayımki, ölçüsüz sanki biraz. Neyse bu şöyle bir köşede dursun bakalım. Çare olur dertlerime belki diye bulduğum diğer filmse Kelebek Etkisi. Hani filmin kahramanı sevdiği kızla yasayacağı ideal hayatı arar ve zamanda sürekli gider gelir, her durumu iyeleştirmeye çalışır ama her defasında durumu daha büyük açmazlara sokar ve çareyi en başa dönmekte, kızla hiç tanışmamakta bulur ve kızla hiç tanışmaz,herkes mutlu, mesut yaşar . Valla ne yalan söyleyeyim bana en uygun çare bu gibi geliyor. 1990 senesinde dönsem, ortaokula kaydımı başka bir okula yaptırsam, hiç tanımamış olurum Hatice'yi, böylelikle kurtulmuş olurum. İyice saçmalamaya başladım. Bu kaçmamam gereken, yüzleşmem gereken bir durum. Bir kere neden benim irademe tabi olmadı zamanında diye bu kıza düşman kesiliyorumki. Bana yaptığı şeyleri yaptığında o daha bir çocuktu. Hem yaptıysa ne olmuş, o olmasa kim taşırdı bana rüyalarımla çocukluğumu. Onun sayesinde çocukluğumu görüyorum. Acıyı def etmek için mi bütün bu maskaralıklar. Hayır, acıyla mücadele etme, onu kabullen. Kim demişti biri demişti, bütün ruhsal sıkıntıların temelinde acıyı inkar vardır diye. Her kim demişse bal olsun ağzı. Haklı adam. Ben tam her şeyi tatlıya bağlayıp, neden sevmiyeyimki ben Hatice'yi diye düşünür ve bütün buzları eritmeye karar vermişken Hatice'yle, içimde bir muhalif ses belirmeye başladı. Sevgini hak edecek ne yaptı diye, seslenen, refaransınıda yine bir filmden alan kendimden ayıramayacağım(bir ben lekesi vakası daha anlıycağınız)bir bendi bu. Kardeşim nedir bu filmlerden çektiğimiz, ordan oraya sürüklüyor bizi ve benin özgünlüğüne ket vuruyor bu filmler resmen, her kararımızı etkiliyorlar.. Neymiş, sevgi emekmiş, o ne yaptıki biz onu sevelimmiş.(Selvi Boylu Al Yazmalım filmi tahmin ettiğiniz üzere) Yok öyle bir şey diye bağırmaya başlıyorum kendi kendime. Sevgi nedensiz olursa değerlidir, emek gerekmez,o yüzdende bir mucize gibidir. Onu nedenlere, çabalara bağlarsak o sevgi olmazki.Tezahür olur, nedeni kendinde olmayan matametiksel bir işlemin sonucu. Nedensiz sevmektir değerli olan, çünküsüz. Sevgimide, saygımıda hiç çaba göstermesine gerek kalmadan, sadece ortak bir tarihi paylaşmamızla fazlasıyla hak ediyor Hatice. Ve bu duygularımla içimdeki çok sesliliği tek sesliliğe döndürüp kendimle mutlak bir uzlaşmaya vararak, bir daha durdurmamacasına zamanı akıtmaya karar verdim. Zaman akmaya başladı. Ve Hatice'ye dedimki, Hoşgeldin Hatice, iyiki varsın...
·
452 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.