Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Siyasal teşkilatlanmanın liderleri Tarih boyunca ortaya çıkan her siyasi hareketin oluşumu, gelişmesi ve nitelikleri, büyük ölçüde, onu şekillendiren ve yönlendiren liderlere bağımlı olmuştur. Türkistanlı aydınların dış dünyada sürdürdükleri millî mücadelede de bu genel kural geçerliydi. Hariçteki Türkistan Mücadelesi'nin, nitelikli kadrolar açısından çok şanslı bir başlangıç yapabildiğini söylemek mümkün değildir. Zira, Türkistan içerisinde yürütülen millî mücadeleye aktif olarak katılan kadroların çoğu, bu mücadele sırasında tasfiye edilmişler veya Sovyetler Birliği içerisinde kalmışlardı. Başlangıçta Bolşevizmin gerçek yüzü ve nitelikleri iyi anlaşılamadığı için, aydın kadroların çoğu, sosyalist sistem içerisinde millî devletler yaratılabileceği inancıyla memleket içerisinde kalmışlardır. Sonuç olarak Türkistan dışına çıkan aydın kadrolar ve liderler sayıca çok yetersiz olmuştur. Ayrıca, bu liderlerin çoğu, Türkistan coğrafyasının ayrı bölgelerinde ve farklı zaman dilimleri içerisinde mücadele yürütmüşlerdir. Bu nedenle birbirlerinden hayli farklı dünya görüşlerine sahiptiler. Türkistan'daki millî mücadeleye doğrudan katılarak, bu mücadelenin siyasi planda şekillenmesini sağlamış ve daha sonra ülke dışına çıkmış siyasi lider tanımına uygun üç isim sıralamak mümkündür. Bunlar sırasıyla Mustafa Çokayoğlu, Zeki Velidi Togan ve Osman Kocaoğlu'dur. Türkistan dışında yürütülen siyasi mücadelenin 1924'te başlayıp 1939'a kadar devam eden ilk dönemi, büyük ölçüde bu üç lider tarafından şekillendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Dolayısıyla, söz konusu dönemdeki Türkistan mücadelesinin karakterini iyi yorumlayabilmek için, bu insanların geçmişlerinin ve siyasi niteliklerinin iyi tanımlanması gerekmektedir . 1900'lerde Çarlık Rusyası’nda ortaya çıkan siyasal değişim süreci ve Türk dünyasında başlayan “Cedidizm Hareketi”, bütün bölgelerde olduğu gibi, Türkistan'da da genç siyasi kişiliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştı. Bu çalkantılı dönemde siyaset arenasına çıkan gençlerden birisi Mustafa Çokayoğlu'dur. Henüz bir hukuk fakültesi öğrencisiyken, Rus Duması’nın Müslüman Fraksiyonu'nda, Türkistan Genel Valiliği Bölgesini temsil etmekteydi. Daha sonraki yıllarda Gürcistan Dışişleri Bakanlığı yapacak olan Chenkeli'nin "Onsuz, Müslüman fraksiyonu çok uzaklara gidemeyecekti” dediği bu genç insan, 1917 Aralık ayında kurulan Hokand Muhtariyet Hükümeti'nin önce dışişleri nazırı, sonra da başkanı olacaktı. 1890 yılında, Akmescit'te, tanınmış bir Kazak ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Çokayoğlu, daha 27 yaşında iken, yeni kurulan bir hükümetin başkanlığına getirilecek, fakat bu devletin Bolşeviklerce yok edilmesiyle ülke dışına çıkmak zorunda kalacaktır. Dışarıdaki ilk durağı Tiflis olmuştur. Burada Ahmet Salihov tarafından çıkarılan Volnıy Gorets (Hür Dağlı) ve Barba (Savaş) gibi gazetelerde bir süre çalıştıktan sonra, Gürcistan Hükümeti'nin de desteğiyle, Na Rubezhe (Hudutta) isimli bir gazete çıkardı. Ukraynalı mültecilerin de katkıda bulunduğu bu dergi, ancak 6 sayı çıkabilmiştir. 1921 yılı Şubat ayında Gürcistan’ın Bolşevikler tarafından ele geçirilmesi üzerine, karısıyla birlikte, İstanbul üzerinden Paris'e geçti. Bu dönemde Çokayoğlu, demokratik bir Rusya kurulabileceğine ve bu Rusya içerisinde otonom bir Türkistan’ın olabileceğine inanmaktaydı. Aslında Kadet Partisi içerisinde yer alan veya bu partiye sempati duyan bütün azınlık liderleri için bu fikir geçerliydi. Avrupa'ya gelmeden önce, Paris'te toplanan Versay Barış Konferansı'na Tiflis'ten gönderdiği telgraftaki şu satırlar Çokayoğlu'nun bakış açısını çok açık olarak göstermektedir: "Türkistan'da yaşayan kavimlerin kendi isteklerini, Rusya'da kurulacak demokrat ve federatif cumhuriyet çerçevesinde hür olarak ortaya koymaları sağlanmalıdır." Diğer taraftan Çokayoğlu, Hokand'da kurulan muhtar hükümetin yıkılmasından hemen sonra ülke dışına çıktığı için ne Bolşevizm ile, ne de bu uygulamanın temel unsuru olan Rus şovenizmi ile yoğun bir ilişki içerisinde olmuştu. Rus sosyal demokratları tarafından savunulan Tek ve Birleşik Demokratik Rusya fikrinin uygulanabilirliğine olan inancını korumaktaydı. Ayrıca, o dönemdeki birçok Türkistanlı seçkin gibi, tam bağımsız bir Türkistan'ın kendi ayakları üzerinde duramayacağı ve o günkü uluslararası dengeler içerisinde varlığını sürdüremeyeceği düşüncesine sahipti. Nitekim Türkistan'ı terk ettikten yıllar sonra 1923 yılında, Orient et Occident isimli bir Fransız dergisine yazdığı Rusya Siyaseti ve Türkistan Milli Siyaseti başlıklı makalesinde, Tiflis'ten Versay Barış Konferansı'na gönderdiği telgraftaki görüşlerini tekrarlamaktadır. Bu hayli uzun makaledeki konu başlıkları Türkistan'ın Türk İslam âlemindeki konumu, Türkistan'ın Ruslar tarafından işgali, Rus müstemleke siyaseti ve sonuçları, 1917 İnkılabı, Türkistan'da Bolşevikler, Türkistan'da Otonomi Hareketi, Sovyet siyaseti sonucunda ortaya çıkan açlık, eğitim ve ekonomi konularındaki başarısızlıklar ve istiklâle doğru şeklindedir. Söz konusu makale, bir Türkistanlı tarafından yazılan ve Avrupa dergilerinde basılan ilk bilimsel siyasi yazı olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu düşüncelerin etkisi altında olan Çokayoğlu, Paris'e geldikten sonra, muhacerette yaşayan Bolşevizm karşıtı Rus sosyal demokrat çevrelerle yakın bir ilişki kurmuştu. Menşevik lider Kerenski'nin çıkardığı Dni ve Kadet Partisi lideri Milyukov'un çıkardığı Posledniya Novosti gazetelerinde, bir süre için düzeltmen olarak çalıştı. Bu dönemdeki çalışmaları, düşünceleri ve sosyal demokrat Rus çevreleriyle olan ilişkileri daha sonraki yıllarda, özellikle Zeki Velidi tarafından yoğun bir biçimde eleştirilecek ve çeşitli anlaşmazlıkların yaşanmasına neden olacaktır. Nitekim daha Paris'te ilk karşılaşmalarının ardından Zeki Velidi, Çokayoğlu'nun, o dönemde bile bağımsız Türkistan fikrine sıcak bakmadığını, Kazanlı lider Sadri Maksudi (Arsal) ve Azerbaycanlı Ali Merdan Topçubaşı'nın da aynı fikirde olduklarını ve bu nedenle de kendileriyle uyuşamadığını belirtmektedir. Fakat kısa bir süre sonra, Türkistan’ın Bolşeviklerce parçalanması ve yeni siyasi yapılanmaların oluşturulmasıyla birlikte, demokratik bir Rusya ve onun içerisinde kendi varlığını koruyabilen bir Türkistan düşüncesinin bir hayal olduğu çok açık olarak ortaya çıkmıştı. Artık, Çokayoğlu da dâhil olmak üzere, dış dünyadaki tüm Türkistanlı aydınlar için tam bağımsız Türkistan anlayışı geçerliydi. Nitekim Mustafa Çokayoğlu daha sonraki yıllarda şöyle yazacaktır: 1917 yılı başlarında bizler hepimiz federalistlik ve unitaristlik gibi umumi bir hastalığın etkisi altında idik. Hepimizi etkileyen bu hastalık Rus inkılabı demokrasisine olan güçlü inancımızdan kaynaklanmaktaydı... 1917 yıl inkılabı başında “milli istiklál" programını ortaya koysaydık halkımız arasında karşı çıkmayacak bir kesimin olduğuna ben şüphe etmiyorum. Bununla beraber biz birdenbire bu yola girmedik. Zira yukarıda belirttiğim gibi biz, Rus sosyal demokrasisine çok inanmıştık. Ayrıca kendi gücümüzle kendi devletimizi kurup yürütebileceğimize inanmıyorduk. Rusya içerisinde kalıp yurdumuza kendi idaresini kurma hakkını isteyerek “federasyon” siyasetini arzu ettik. Dış dünyadaki Türkistan Hareketi'nin en önemli yönlendiricilerinden birisi ve başlangıç yıllarının belki de en etkin siması Ahmet Zeki Velidi (Togan) olmuştur. Garip bir tesadüf eseri Mustafa Çokayoğlu ile aynı yıl dünyaya gelen bu Başkurt Türkü, güçlü bir siyaset adamı olduğu kadar, etkin bir bilim adamı olarak da tanınmış ve Türkistan mücadelesinin her safhasına aktif olarak katılmıştır. 1917 İhtilâli sırasında düzenlenen Müslüman kongrelerinde topraklı bağımsız fikrinin savunucusu olmuştu. Togan'ın düşüncesine göre Rusya, her toplumun kendi topraklarında otonom olacağı bir devletler federasyonu olmalıydı. Bu devletlerin dayanacağı yönetim felsefesi ise, sosyalizm olacaktı. Bu temel yaklaşım içerisinde, ihtilâl yılları boyunca, otonom bir Başkurdistan oluşturabilmek için mücadele etmiştir. İhtilâl sonrasında kurulan Millî Başkurt Hükümeti'nde harbiye ve dâhiliye bakanlıkları yaptı ve 1919 yılında hükümet başkanlığına getirildi. Daha sonra, 15 ay süreyle, Bolşevik yönetimiyle aynı cephede, Beyaz Ruslara karşı savaştı. 1920 yılı başlarında, başta Lenin olmak üzere, Bolşevik liderlerin ikiyüzlülüğünü fark etmiş ve kendi kaderini tayin hakkı sözlerinin tamamen bir safsata olduğunu anlamıştı. Kızıllar cephelerde başarı kazanıp ülkedeki kontrollerini güçlendirdikçe dişlerini daha açık göstermekteydiler. Artık Rus şovenizmi üzerine temellendirilen komünizmin, Rus dışı milletlere hayat hakkı tanımayacağı açık olarak görülmekteydi. Akıbetinin Sultan Galiyev gibi olacağını fark eden Zeki Velidi, Bolşevik yöneticilere mektuplar yazarak ortadan kayboldu. Daha sonra Türkistan'a geçti ve millî mücadeleye katıldı. Bu arada Türkistanlı sosyalist aydınlar tarafından kurulan Sosyalistler Tüdesi'nin kurulmasında rol oynadı. Bu fırka daha sonra Erk Partisi ismini alacaktır. 1920 yılı sonlarında, Türkistan Millî Mücadelesi’ni yürüten farklı düşüncedeki grupların bir araya gelerek kurdukları Orta Asya Müslümanları Milli Avami İhtilâl Cemiyetleri İttifakı'nın başına getirildi. Basmacılık hareketinin büyük ölçüde gerilemesi üzerine Türkistan dışına çıkmaya karar verdi ve 1923 yılında, İran üzerinden Afganistan'a geçti. Bazı cemiyet üyeleriyle birlikte Afganistan'da bir süre çalıştıktan sonra Hindistan ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya gitti. Zeki Velidi'nin bizzat kendisi tarafından yazılan Sosyalistler Tüdesi'nin 9 maddelik programı, bir anlamda, o yıllardaki siyasi görüşlerinin bir özeti gibidir. Bu programın ilk maddesinde toprağın, suyun, yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin devletleştirilmesi ve kolektivizasyonu prensibi getirilmektedir. Türkistan'da göze görünür bir sanayileşme olmadığı için işçi sınıfı yok denecek kadar azdır ve nüfusun büyük bir kısmı köylülerden oluşmaktadır. Bu nedenle Sosyalistler Tüdesi, ziraat alanında çalışan köylüleri, proleter sınıfı oluşuncaya kadar, toplumun dinamik unsuru olarak kabul etme eğilimindedir. Türkistan'ın bağımsızlığını kazanması ve hürriyete ulaşması, ancak, bu sınıfın kendi hukuku için mücadele etmesiyle mümkün olacaktır. (m.3) Memleketin yönetimi sosyalizm prensiplerine göre olacaktır ve bu bağımsız demokrat cumhuriyetin asli görevi, çiftçi sınıfının da engelsiz bir şekilde çalışmasını ve gelişmesini sağlamak olmalıdır . (m.4) Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmalıdır. Son maddede ise Türkistan Sosyalistler Tüdesi’nin, ezilen sınıfların ve sömürülen milletlerin hakları için mücadele prensibini benimsemiş bir sosyalist enternasyonale katılabileceği belirtilmektedir. Avrupa'ya geldikten sonra kurduğu ilişkilerin niteliği ve Türkiye'ye gittikten sonra yaptığı çalışmalar, Zeki Velidi'nin daha uzun bir süre bu görüşlere bağlı kaldığını göstermektedir. 1926 yılında İstanbul'da, bu programın maddelerini daha geniş bir şekilde ve muhtemelen o sırada geçerli dünya dengeleri doğrultusunda, yeniden yorumlamış ve son şeklini vermiştir." Sosyalizmin Rusya'daki uygulamasının dönüştüğü kanlı ve totaliter düzeni yakından tanımış ve Avrupa ülkelerindeki sistemlerle karşılaştırabilmiş bir insan olmasına rağmen, 1926 yılında bile, Sovyet sistemini ortaya çıkaran felsefenin temel ilkelerini savunuyor olması gerçekten çok ilginçtir. Bütün gelişmeler, Zeki Velidi'nin temelde sosyalizmin erdemlerine inandığını, buna karşın Rusya'da ortaya çıkan komünist modelin yayılmacı uygulamasına karşı olduğunu göstermektedir. Velidi'ye göre kendi önerdiği model Türkistan'la sınırlıdır ve başka ülkelere ihraç edilmeyeceği için Rus Bolşevizminin enternasyonalci karakterini taşımamaktadır. Böylece sistem bir taraftan millî sosyalist bir nitelik kazanmış olmakta, diğer taraftan da yayılmacı olmadığı için, Rus Bolşevizmi ile çatışmamaktadır. 1917 yılı Rusya Müslümanları kongrelerinde Ayaz İshaki, Sadri Maksudi gibi önde gelen Tatar milliyetçileriyle çatışmış olması ve 1920'ye kadar Bolşevik liderlerle aynı cephede yer alması gibi olaylar, Zeki Velidi'nin dış dünyada yürüttüğü faaliyetler sırasında çeşitli anlaşmazlıkların nedeni olarak karşısına çıkacaktır. Hariçteki Türkistan hareketinin üçüncü önemli ismi ise Osman Kocaoğlu'dur. Kendisi Türkistan'da 1905'ten itibaren giderek yoğunluk kazanan cedidizm hareketinin öncülerindendi. Buhara'da cedit okullarının açılmasında rol oynamış, 1908 yılında bir arkadaşı ile birlikte Türkiye'ye gelerek Türkistanlı gençlerin İstanbul'da eğitilmesini amaçlayan Buhara Tamim-i Maarif Cemiyet-i Hayriyesi isimli bir cemiyet kurmuştu. Daha sonra Buhara'ya dönen Kocaoğlu, 1918'den itibaren, Genç Buharalılar isimli teşkilatın önde gelen isimlerinden birisi olarak, Buhara Emiri Sa'id Alim Han'a karşı yürütülen mücadeleye katıldı. Buhara emirinin kaçmasından sonra kurulan Buhara Halk Cumhuriyeti'nin önce maliye nazırı, bir yıl sonra da cumhurbaşkanı seçildi. Osman Kocaoğlu, cumhurbaşkanlığı döneminde Moskova'nın Buhara Halk Cumhuriyeti'ni Sovyetleştirme çabalarına karşı ciddi bir mücadele yürüttü. Esir Türk subaylarının yardımıyla milli nitelikte bir ordu kurmaya çalıştı. Buhara Emirliği'nin yıkıldığı dönemde Sovyet kuvvetlerince el konularak Moskova'ya taşınan Buhara Emirliği hazinesinin bir kısmının Anadolu Hükümeti'ne yardım olarak aktarılmasını sağladı. Doğu Buhara bölgesindeki ziyaretleri sırasında Duşanbe’deki Rus garnizonu mensuplarını tutuklayarak bir beyanname neşretti ve Türkistanlıları Ruslara karşı savaşmaya çağırdı. Daha sonraki dönemde Enver Paşa ile bir araya gelerek Basmacılık hareketi içerisinde yer almak istediyse de muvaffak olamadı. 1922 yılı başlarında Afganistan'a geçti ve burada siyasi ve askerî bir merkez oluşturulmasına yönelik çalışmalar yaptı. Afganistan'daki ortamın uygun olmayışı üzerine, 1924 yılında, Hindistan üzerinden Türkiye'ye geçti ve oraya yerleşti.
·
248 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.