Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkistan coğrafyasından dış ülkelere göçler Türkistan dışında yürütülen siyasi mücadele büyük ölçüde aydın kadrolar tarafından şekillendirilmiştir. Bu kadrolar tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin, büyük oranda Türkistanlı mültecilerin ve muhacirlerin bulunduğu ülkelere yoğunlaştığı görülmektedir. Fransa gibi bazı istisnalar dışında bu kural hep geçerli olmuştur. Bu nedenle 20. yüzyıl başlarından itibaren Türkistan dışına yönelik olarak gerçekleşen göçlerin nedenlerinin ve niteliğinin değerlendirilmesi, dış dünyada sürdürülen mücadelenin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. 1900'lü yılların başlarından itibaren ilk büyük göç dalgası 1916 yılında, Çarlık Rusyası'na karşı başlatılan isyan sonrasında gerçekleşmiştir. İkinci büyük göç dalgası , Basmacılık hareketinin yoğun olduğu yıllarda ortaya çıkmıştır. Üçüncü dalga ise Sovyetler Birliği'nde uygulanan kolektivizasyon dönemi boyunca gerçekleşmiştir. 1916 yılındaki Doğu Türkistan'a doğru gelişen büyük göç dalgası bir tarafa bırakılırsa, Sovyet dönemindeki bütün göçler, ağırlıklı olarak Afganistan'a, özellikle de Kuzey Afganistan'a yönelik olmuştur. Türkistanlı göçmenler için bu ülkenin çekim merkezi olmasının, başta tarihsel ve coğrafi etkenler olmak üzere, birçok sebebi vardır. 14. yüzyılda Orta Asya'da Timur tarafından kurulan Çağatay İmparatorluğu, Timur'un torunu Babür döneminde parçalanmıştı. Şeybani Özbek Han ile savaşan Babür Sah mücadeleyi kaybetti ve bölgeyi terk etti. Babür'ün Hindistan'a gitmesinden sonra, Amu Derya'nın güneyine geçen Şeybani Özbek Han, bu bölgedeki Kunduz, Bedehşan, Belh, Herat gibi şehir devletlerini ele geçirdi. Daha sonra batıya döndü ve İran'daki Safevi Hanedanı ile çatıştı. 1510 yılında yapılan Merv savaşını kaybetti ve öldürüldü. Şeybani Özbek Han'ın ölümünden sonra ortaya çıkan uzun süreli karışıklık sonrasında, çeşitli Özbek grupları Amu Derya'nın kuzeyinde ve güneyinde çok sayıda hanlıklar kurdular. Güneyde, yani bugünkü Kuzey Afganistan'da kurulan Özbek hanlıkları, küçük şehir devletleri hâlindeydi. Bu sıralarda, 18. yüzyılın ortalarından itibaren Hindukuş Dağları'nın güneyinde bir Afganistan devleti oluşmaktaydı. Hindukuş Dağları'nın güneyindeki Peștu aşiretlerini kontrol altına alan Ahmet Şah Durrani, 1759 yılında bu dağların kuzeyine yönelerek Belh şehrini ele geçirdi. Fakat bölgedeki Afgan hâkimiyeti uzun sürmedi. Yaklaşık 10 yıl kadar sonra, Buhara Hanı Ahmet Şah, Amu Derya'nın güneyine geçti ve Belh şehrini geri aldı. Bölge, Buhara Hanlığı'nın kontrolüne geçmişti. Şah Ahmed'in ölümünden sonra bölgede ortaya çıkan iktidar boşluğu, Kunduz, Taşkorgan ve Samangan gibi şehirlerde yeniden küçük Özbek hanlıklarının ortaya çıkmasını sağladı. Fakat bu küçük şehir devletleri arasında devamlı bir çekişme söz konusuydu. Bu durumdan yararlanan Afgan Emiri Dost Muhammed Han, 1859 yılında, Amu Derya'nın güneyindeki küçük Özbek devletleri yok ederek bölgeye hakim oldu. Böylece Güney Türkistan bölgesi, siyasi olarak Afgan Türkistan'ı haline dönüşmüş oldu. 1880 yılında Afganistan kralı olan Emir Abdurrahman Han, Kuzey Afganistan'a, yani Afgan Türkistan'ına yönelik bir Peştunizasyon uygulaması başlattı. Kuzey Afganistan'a Peştu nüfus yerleştirilmesi işlemi iki şekilde yapılmaktaydı. Emir Abdurrahman, yaklaşık 20 yıl boyunca devam eden iktidarı boyunca, herhangi bir nedenle kendisine karşı çıkarak huzursuzluk yaratan Peştu kabilelerin topraklarına ve mülklerine el koymakta, daha sonra bu kabileleri Kuzey Afganistan bölgesine sürgün olarak göndermekteydi. İkinci yöntem ise, kendi isteği ile bu bölgeye göç etmek isteyen Peştu nüfusun özendirilmesiydi. Afgan Türkistan'ına göç etmek isteyen Peştulara yol masrafları ödenmekte, vergi muafiyetleri sağlanmakta ve bölgede toprak verilerek ziraat için gerekli imkanlar sunulmaktaydı. Bu asimilasyon politikası, bölgeyi yöneten Peştu bürokrasinin haksız uygulamalarıyla birleşince, yerel halk arasında çok ciddi rahatsızlıklara neden olmuştur. Emir Abdurrahman tarafından uygulanan yoğun Peştunizasyon politikalarına rağmen, 20. yüzyıla girerken, Kuzey Afganistan’ı oluşturan Herat, Meymene, Sıbırgan, Mezar-ı Şerif, Katağan ve Bedehşan eyaletleri, “Güney Türkistan” ismine uygun bir nüfus yapısına sahipti. Yani nüfusunun büyük bir kısmını Türk boyları oluşturmaktaydı. Dolayısıyla Afganistan'a geçen Türkistanlılar, sosyokültürel açıdan hiçbir yabancılık çekmemekteydiler. Bölgeyi Türkistanlı göçmenler açısından çekim merkezi hâline getiren diğer neden ise coğrafî yakınlıktı. Afganistan, Türkmen sahrasından başlayarak, Buhara Emirliği ve Türkistan Genel Valiliği boyunca Türkistan topraklarına komşuydu ve bu komşuluk Doğu Türkistan'a kadar uzanmaktaydı. Sınır çizgisi batıda Karakum Çölü, ortada Amu Derya ve doğuda vahşi bir tabiata sahip Pamir Dağları gibi tabii oluşumlar tarafından çizilmişti. Bu nitelikteki bir sınırın her iki taraftaki yönetimlerce de kontrolü çok zordu. Türkmen Sahra'yı geçerek Herat ve Meymene şehirlerine, Amu Derya'yı geçerek Mezar-ı Şerif ve Katağan eyaletlerine, Pamir Dağları'nı geçerek Bedehşan vilayetine kolayca ulaşılabilmekteydi. Türkistanlı göçmenler tarafından Afganistan'ın tercih edilmesinin bir diğer sebebi de bu ülkede dinî yapıydı. Afganistan'ın bağımsız bir İslam ülkesi olması ve Sünni mezhebinin ağırlıkta oluşu, benzer yapıya sahip olan Türkistanlı göçmenlerin tercihini büyük ölçüde etkilemekteydi. Diğer yandan İran'da ise Şii mezhebi, neredeyse milliyet yerine geçecek kadar etkiliydi. Sonuç olarak, yukarıda sayılan sebeplerle, Türkistan'dan komşu ülkelere olan göçlerde Afganistan birinci sırada tercih edilen ülke olmuştur.
144 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.