Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Enver Paşa'nın faaliyetleri 1920 yılı yaz aylarında Moskova, İttihatçı liderlerin toplantısına ev sahipliği yapıyordu. 15 Ağustos'ta Moskova'ya gelen Enver Paşa, bir taraftan Almanya ile Sovyet Rusya arasındaki diyaloğa aracılık etmeye çalışmakta, bir taraftan da “Doğudaki Müslüman ulusları teşkilatlandırarak İngiliz emperyalizmine karşı bir cephe oluşturmak” şeklinde özetlenebilecek siyasi projesine destek aramaktaydı. Sovyet yöneticileri Anadolu'daki Mustafa Kemal Paşa hareketinin geleceği hakkında henüz kesin bir yargıya varamamışlardı. Bu nedenle Enver Paşa'yı yedekte tutmak istiyorlardı. Enver Paşa halifenin damadıydı ve geçmişte Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderine hükmetmişti. Bu özellikleriyle Müslüman kitleler üzerinde etkili olabilirdi. Dolayısıyla Bolşevik liderleri Zinovyev ve Radek'in desteğiyle, Enver Paşa'nın, Bakü'de düzenlenen Doğu Halkları Kongresi'ne katılmasına izin verildi. Paşa, kongrede kendisini Fas, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Mısır, Arabistan ve Hindistan İslam Cemiyetleri İttihadının temsilcisi olarak takdim etmişti. Fakat katılımcıların yoğun itirazları nedeniyle kongrede konuşmasına izin verilmedi. Sonuç olarak, tebliğini başkasına okutmak zorunda kaldı. Bütün bu olumsuz gelişmelere karşın kongre, Enver Paşa'ya çeşitli Müslüman ülkelerin temsilcileriyle tanışmak imkânını sağlamıştı. Böylece İttihatçı liderlerin uzun zamandan beri düşündükleri, “Doğudaki Müslüman ülkelerin ihtilâl yanlısı gruplarını tek bir çatı altında toplayacak siyasi bir platform oluşturma" fikri de kongre günlerinde iyice belirginleşti. İttihat ve Terakkiciler, 1921 yılı başlarında, İslam İhtilâl Cemiyetleri İttihadı’nı kurdular. Cemiyetin reisi ve tek temsilcisi Enver Paşa'ydı. Her İslam ülkesi için ayrı temsilciler belirlenmişti. Halil Paşa ve Hacı Sami Bey, Doğu Türkistan; Azmi Bey, Afganistan; Cemal Paşa da Hindistan sorumlusuydu. Küçük Talat ve Nail beyler ise Anadolu'da görevli olacaklardı. Aslında, cemiyetin kurulduğu tarihlerde Cemal Paşa ile Azmi Bey zaten Afganistan'daydılar ve Hindistan'a yönelik çalışmayı çoktan başlatmışlardı. Bunu karşın Halil Paşa, Doğu Türkistan'a hiçbir zaman gitmeyecektir. Cemiyetin kuruluş felsefesi ve siyasi çalışma platformu çelişkilerle doluydu. Milliyetçi Bolşevizm ve uluslararası İslam ittihadı anlayışı üzerinde, padişahlığın ve hilafetin varlığını sürdürdüğü bir sistem inşa edilmek isteniyordu. Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa'ya yazdığı 4 Mart 1921 tarihli mektubunda konuyu şöyle açıklamaktadır: Ben İslam İhtilâl Cemiyetleri İttihadı başında, İngiltere başta olmak üzere Avrupa emperyalizmi ve bizi doğrudan doğruya ezmek isteyecek olan kapitalizm aleyhinde mücadeleye devam edeceğim. Tabii bundan Türkiye'nin mukadderatı da müteessir olmayacaktır. Çünkü icabında Türkiye Hükümeti de aleyhimde bulunabilir. Ve benimle alacağı vereceği olmadığını söyler... Bu hususta Türkiye'de çalışmak üzere bir sol fırkanın vücudu lazımdır... İslam İhtilâl Cemiyetleri İttihadı, komünist olmayarak, fakat tahrip edecekleri hedefin müşterek olması dolayısıyla dünya komünistleriyle tevhidi (birlikte) mesai edecektir. Enver Paşa bir taraftan Anadolu'da mücadeleyi sürdüren Kemal Paşa'yı destekleyeceğini belirtiyor, bir taraftan da Anadolu'ya dönüşü hedefleyen bir çalışma yürütüyordu. İttihat ve Terakki'nin Anadolu kolu olacak olan Halk Şuraları Firkasını kurdurmuştu. Bu firka kurulur kurulmaz Ankara'daki meclisin sol kanadıvla ve Kemal Paşa karşıtı güçlerle temas kurmak için yollar aramaya başlamıştı. Diğer taraftan Enver Paşa, Türk Komünist Fırkası’na yazdığı mektupta onların Üçüncü Enternasyonal ile olan ilişkilerini düzenleme konusunda arabuluculuk önermektevdi. İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı’nın ikinci kongresi, 27 Haziran 1921'de Moskova'da yapıldı. Çok az sayıda temsilcinin katıldığı bu kongrenin belki de en önemli sonucu cemiyet içerisindeki Arap delegelerle olan fikrî ayrışmanın kesin bir şekilde ortaya çıkmış olmasıdır. Arap bölgelerinden gelen temsilciler, tamamen eski İttihatçı liderlerin kontrolündeki bir hareket konusunda hayli isteksizdiler. Yönetimde temsil edilmek ve kararlara katılmak istiyorlardı. Ayrıca İngiliz İmparatorluğuna yönelik bir İslam birliği hareketi oluşturmak konusunda da çok kararlı değildiler. Bu gelişme, Enver Paşa için geleceğe yönelik beklentilerini yeniden gözden geçirmek ve şekillendirmek zorunluluğunu gündeme getirmişti. Arak Arap ülkeleri merkezli bir hareket başlatma imkânının olmadığı açıkça ortaya çıkmıştı Geriye kalan tek seçenek, başta Türkiye olmak üzere, Türk bölgeleriydi. Bu sıralarda Anadolu'daki mücadele çok dalgalı bir seyir izlemekteydi. İnönū Meydan Savaşları sonrasında Türk ordusu Anadolu'nun içlerine kadar çekilmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal Paşa ve yönetimi zor günler geçiriyordu. Bu ortamdan ümitlenen Enver Paşa, sınır boylarında Müslüman birlikler oluşturularak hazır tutulması konusunda Sovyet yöneticilerine baskı yapmaya başladı. Anadolu'da durumun kötüleşmesi hâlinde bu birliklerle birlikte sınırı geçmeyi ve mücadeleye katılmayı düşünüyordu. Enver Paşa'nın, amcası Halil Paşa'ya yazdığı bir mektup, bu konuyla ilgili düşüncelerini açık bir biçimde ortaya koymaktadır: Amca, Sovyet erkânı ile temasının sık olduğunu bilirim. Benim tarafından kendilerine şu teklifleri yap: Azerbaycan-Dağıstan-Başkurdistan-Kazakistan-Türkmenistan ve Türkistan gibi Türklük mıntıkalarından seçilmek suretiyle bir süvari ordusu teşkil edildiği takdirde, bu ordu ile Anadolu'ya geçmek ve Yunanlıları hiç beklemedikleri bir zamanda herhangi bir cenahlarından vurarak neticeye gitmenin Millî Mücadele cephesini fevkalade takviye olacağını, Yunan ordusunun paniğe kapılarak denize dökülmesinin işten bile olmayacağını izah et. Bu planın başarılı olması hâlinde Enver Paşa, Anadolu'daki hareketin liderliğini Mustafa Kemal Paşa'dan almış, yeniden millî bir kahraman hâline gelmiş olacaktı. Buna karşın Sovyet liderleri, Mustafa Kemal yönetiminin alternatifi olarak Enver Paşa'yı desteklemek konusunda isteksizdiler. Onu yalnızca, gereğinde kullanabilecekleri bir koz olarak ellerinde tutmak istiyorlardı. Bu nedenle, Karahan, Çiçerin gibi yöneticiler aracılığıyla Enver Paşa ve ekibini oyalamayı sürdürüyorlar, bir takım maddi yardımlar yaparak faaliyetlerini sınırlı bir şekilde sürdürmelerine izin veriyorlardı. Diğer taraftan, İttihatçıların Anadolu'ya yönelik girişimlerinden büyük rahatsızlık duyan Kemal Paşa, bu konunun kesinlikle çözümlenmesi için sert tedbirler almak gerektiğine karar vermişti. Mustafa Kemal Paşa'nın Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa'ya, Fevzi Paşa'nın ise Şark ve Garp orduları kumandanlıklarına yazdıkları yazılar Anadolu Hükümeti'nin bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını açıkça göstermektedir.Enver Paşa’nın, herhangi bir yolla Anadolu'ya girmesi hâlinde, hemen tutuklanması için emir çıkarılmıştı. Nisan ayı ortalarından başlamak üzere, Enver Paşa ile ilişkisi olan siyasetçilere baskı uygulanmaya başlanmış. Paşaya eğilimli olabileceğinden kuşku duyulan subaylar kontrol alana alınmıştı. Anadolu'da örgütlenmeyi sağlamakla görevlendirilen Küçük Talat Bey yakalanıp yurt dışına çıkarılmış, Nuri Paşa Erzurum'da hapsedilmiş, Halil Paşa da Kafkasya’ya gitmek zorunda bırakılmıştı. Sakarya Meydan Muharebesi'nin kazanılması, sadece Anadolu Hükümeti'nin değil, İttihatçıların da kaderini belirleyen bir gelişme oldu. Artık Anadolu'daki Kemal Paşa Hükümeti'nin kalıcı olacağı ortaya çıkmış, Sovyet Rusya yönetimi için kesin muhatabın kim olacağı da belli olmuştu. Bu zaferle birlikte Ruslar açısından, Enver Paşa ve arkadaşlarının siyasi bir önemi kalmamıştı. İttihatçılar arasında da yaygın bir ümitsizlik hâkim olmuş durumdaydı. Anadolu'nun geleceğini tayin etmek amacıyla İttihat ve Terakkiciler tarafından kurulan Halk Şuralar Fırkası'nın 5-8 Eylül tarihlerindeki Batum Kurultayı işte bu karamsar hava içerisinde yapıldı. Kongrede alınan en önemli karar “Sürgündeki İttihatçıların Anadolu'ya dönebilmelerini sağlamak için Mustafa Kemal Paşa yönetiminin ikna edilmeye çalışılması” olmuştur. Anadolu'dan da ümidini kesen Enver Paşa'nın önündeki seçenekler çok azalmıştı. Ya Avrupa'ya dönüp çok sevdiği Naciye Sultanı ile sakin bir hayat sürecek veya Hazar'ın ötesine geçip bilinmez bir gelecekte ikbal arayacaktı. Hacı Sami, Orta Asya'da kendilerini destekleyecek bir teşkilat olduğunu söylemekteydi. Cemal Paşa uzun bir süreden beri Afganistan'da çalışıyordu. Ayrıca Enver Paşa'nın siyasi konumunu sürdürebilmesi için yeni bir başarıya ihtiyacı vardı. Nihayet kararını verdi. Hedefini Hazar ötesi bölge, yani, Türkistan olarak belirlemişti. 28 Eylül 1921 günü Batum'dan ayrıldı ve ekim ayı ortalarında Buhara'ya ulaştı. Enver Paşa Türkistan'da Enver Paşa'nın gelişi Buhara Cumhuriyeti için olduğu kadar Türkistan Basmacılık tarihi açısından da önemli bir gelişmeydi. Paşa, yanında Kuşcuzade Selim Sami (Hacı Sami) ve ihtiyat zabiti Muhittin beylerle birlikte gelmişti. Burada Buhara yönetiminin ileri gelenleriyle görüşmeler yaptı. Bu görüşmeler sonrasında 3 temel yönelim ortaya çıkmıştı. Buharalı Ceditlerin bir kısmı, paşanın, Buhara Cumhuriyeti ile Sovyetler Birliği arasında arabuluculuk yapması ve Buhara Cumhuriyeti'nin güçlendirilmesine yardımcı olması arzusundaydılar. Osman Hoca ve Abdulhamit Arifov gibi liderler, paşanın Basmacılara katılmasını ve onları organize ederek Türkistan'ı Rus esaretinden kurtarmasını istiyorlardı. Zeki Velidi’nin başı çektiği üçüncü bir grup ise, Enver Paşa'nın doğrudan savaşa girmesi durumunda, Sovyetlerin bütün güçlerini bölgeye yığacaklarını, başta İngiltere olmak üzere, Türkistan'daki mücadeleye destek vermesi muhtemel dış güçlerin bu konuda istekli olmayacaklarını ve daha da önemlisi, Türkistan mücadelesinin bölgesel bir mücadele olmaktan çıkıp Pantürkist ve Panislamist bir karakter kazanacağını ileri sürmekteydiler. Bu nedenle paşa Afganistan'a geçmeli ve Türkistan Millî Mücadelesi’ne oradan katkı sağlamalıydı. Enver Paşa ile birlikte Buhara'ya gelen Hacı Sami ise ısrarla “Türkistan halkının patlamaya hazır olduğunu ve eksik olan tek şeyin Enver Paşa gibi güçlü bir lider olduğunu” söylemekteydi. Buhara'ya geldikten hemen sonra Sovyet Rusya Halk Komiserliği'ne yazdığı bir mektup, paşanın henüz kesin kararını vermediğini, kafasının hâlâ karışık olduğunu göstermektedir. Bu mektubunda paşa şunları söylüyordu: Sovyet Rusya'nın devrimci liderliğindeki bağımsız Buhara'nın yardımı ile biz İslam Asyası’nı Britanya emperyalizminden kurtarmak vazifemizi başarılı bir şekilde gerçekleştirebiliriz. Bundan dolayı Moskova Halk Komiserleri Konseyi'nden, Buhara topraklarında işgal edilmiş düşman topraklarında gibi davranan Kızıl Ordu'yu geri çekmesini rica ediyorum... Doğu Buhara'da ayaklanma genişliyor. Bu ayaklanma cumhuriyetin diğer bölgelerine de sıçrayabilir... Genç Buharalılar arasında da Moskova karşıtı ayaklanmalar gelişmekte. Bu olayların doğu cepheniz için büyük tehlike arz ettiği hususunda Sovyet Hükümeti'ni uyarıyorum. Buhara halkının ricası üzerine Sovyet Rusya Hükümeti ile Buhara Cumhuriyeti arasında yapılacak görüşmelerde Buhara halkını temsil etmeye hazır olduğumu belirtmek isterim. Enver Paşa'nın Moskova'daki Sovyet yöneticilerine yukarıdaki satırları yazdığı dönemlerde Tatar Sultan Galiyev, Proleter Milletler ve Üçüncü Dünya Enternasyonalizmi kavramını gündeme getirmişti ve doğudaki devrimin ancak Müslüman uluslar aracılığıyla gerçekleştirilebileceğini söylemekteydi. Benzer şekilde, bir diğer Türkistanlı lider, Turar Rıskulof da, güneyde bağımsız bir sosyalist Türk Federasyonu kurmak ve böylece Asya sosyalizminin yerleşmesine aracılık etmek iddiasındaydı. Enver Paşa yukarıda aktardığımız mektubundaki yaklaşımıyla Sultan Galiyev ve Turar Riskulof ile ne kadar örtüştüğünün farkında mıydı bilmiyoruz. Fakat Bolşevik İhtilali'nin liderleri, Rus dışı milletlerin milliyetçi amaçlarını gerçekleştirebilmek için sosyalizmi ve devrimi kullanmalarına izin vermemekte kararlıydılar. Onlara göre Sultan Galiyev'in “Proleter Milletleri” ancak “Rus Devrimin Köleleri” olabilirdi. Bu nedenle gerek Sultan Galiyev ve gerekse Turar Rıskulof Komünist Partisi'nden dışlanmak üzereydiler. Ruslar, Enver Paşa'nın temaslarından ve girişimlerinden rahatsız olmuşlardı. Afganistan'dan Taşkent'e gelen Cemal Paşa ile görüşmesine izin vermediler. Buhara'daki Rus Elçisi Yurinef'in, Cemal Paşa'nın ne Afganistan'a ne de Türkistan'a dönmesine izin vermeyeceklerini belirtmesi, Enver Paşa için uyarıcı olmuştu. Rus elçisi, paşaya, kendisinin de tüm faaliyetlerini yakından izlediklerini ve çok rahatsız olduklarını söylemişti. Ruslar tarafından tutuklanacağını veya öldürüleceğini düşünen Enver Paşa, artık kesin kararını vermek zorunda olduğunu anlamıştı. “Türkistan'ın bağımsızlığı için savaşmak” kaçınılmaz bir zorunluluk olarak önünde duruyordu. Sevgili karısı Naciye Sultan'a yazdığı gibi, kılıç kınından çıkmıştı ve ancak tam bir başarıdan sonra geri dönebilirdi. 8 Kasım günü yanındaki Türk subayları ve bir kısım askerle birlikte gizlice Buhara'dan ayrıldı. Doğu Buhara'ya ulaştığında ciddi bir problemle karşı karşıya kaldı. Basmacı liderlerinden Lakay İbrahim Bey, “Gerçek Enver Paşa olup olmadığının anlaşılamadığı” iddiasıyla paşayı tutukladı ve hapsetti. Fakat bu durum uzun sürmeyecek, eski Buhara Emiri Said Alim Han ile Afganistan Emiri Amanullah Han’ın girişimleri sonucunda, yaklaşık 3 ay sonra, serbest kalacaktır. Enver Paşa, İbrahim Lakay Beg'in elinden kurtulduktan sonra, Basmacı liderlerini bir araya getirerek Ruslara karşı kapsamlı bir mücadele başlattı. Ciddi bir tedirginliğe düşen Ruslar bölgeye büyük bir askerî kuvvet yığdılar. İslam Orduları Başkumandanı ve halifenin damadı Enver Paşa, idealizmiyle, cesaretiyle ve hayalleriyle birlikte Ruslara karşı savaşını aylar boyunca sürdürdü. Emir Amanullah'a yazdığı şu satırlar onun geleceğe bakışını ve beklentilerinin büyüklüğünü çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır: Yardımlarınız sayesinde Buhara ve Türkistan'da Rusların hâkimiyetine son verilerek yönetimimiz altında bir Doğu İslam Hükümetleri İttihadı meydana gelir. Bu suretle doğuda kısa bir zamanda Güçlü Almanya Federasyonu gibi dünyaya meydan okuyacak bir hükümet oluşur." Enver Paşa kendisine yabancı bir coğrafyada ve zor şartlar içerisinde olmasına rağmen çok başarılı bir mücadele yürüttü. Ne yazık ki tarih, gerçekleşemeyen hayallerle doluydu. Enver Paşa, 4 Ağustos 1922'de, bir Rus saldırısı sırasında isabet eden mitralyöz kurşunlarıyla Belcivan’da şehit oldu.
·
468 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.