Gönderi

1918 yılı başlarında, Türkistan İttihat ve Terakkiperver Cemiyeti, üyelerinden Abidcan Mahmud'u bir mektupla birlikte Hasan Ruşeni Bey'e gönderdi. Abidcan Mahmud, Efendizade Mehmet Emin ve Zahitcan beylerle birlikte Azerbaycan'a geldi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Kafkas Şubesi başkanlığına takdim edilen 9 Ocak 1918 tarihli mektupta Türkistan'da millî kuvvetler oluşturulabilmesi için tecrübeli adamlar talep edilmekteydi: Türkiye nümayendesi (mümessili) Hasan Ruşeni Bey'e Türkistan Umur-u dâhiliyesinin ıslahı (iç işlerinin düzeltilmesi) ve millî bir kuvvet teşkili için Türkiye’nin muktedir adamlarına şiddetli ihtiyacımız vardır. Taraf-ı alilerinden Türkistan'a gönderilmiş olan Mehmet Emin Efendi'nin dalaleti (aracılığı) ile zât-ı âlinizden talimat ve adam almak için Türkistan nümayendesi sıfatıyla bendeniz Türkistanlı millettaşlarınız tarafından Bakü'ye geldim. Lütfen Hilafet-i Kübra’nın (Büyük Halifelik) siyasetine ve milletimizin menfaatine muvafık (uygun) programlar ve bütün işlerimizi görecek adamlar vermenizi rica eylerim efendim. 9 Januar 1918 Hasan Ruşeni Bey bu mektubu ve Türkistan milliyetçilerinin taleplerini İstanbul'daki İttihat ve Terakki genel merkezine derhâl iletti ve yaptığı görüşmeler sonucunda, Abidcan Mahmud Bey'e aşağıdaki cevap verildi: Türkistan umur-u dâhiliyesini ıslah (iç işlerinin düzeltilmesi) ve kuvve-i millîyesi (milli kuvvetlerinin) teşkil için Türkiye memurlarından ve zabitlerinden birkaç efendinin Türkistan'a izamı (gönderilmesi) ve Hilafet-i Kübra’nın siyasetine muvafık (uygun) düstur (düzenlenen yazı) memnuniyetle okundu. Zat-i âlileriyle muhterem Türkistanlı kardeşlerimizin bu parlak teşebbüsü kalbimde büyük ümitler ve derin meserretler (sevinçler) doğurdu. Devlet ve milletim namına sizi tebrik eder ve muvaffakiyetinizi Cenab-ı Haktan temenni eylerim. Arzunuzu yerine getirmek için Devlet-i Aliyye’nin Bakü'de bulunan en kıymetli memurlarından sabık Bayburt Kaymakamı Yusuf Ziya Bey, bütün Türkistan'ın siyasi ve idari işlerini tanzim etmek üzere zat-ı âlilerinize refakat edecektir Hilafet-i Kübra'nın ve Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'nin arzusuna ve siyasetine muvafık olan program ve talimatname ile bir siyasi protokol ve bir itimatname numunesi Ziya Bey'e verilmiştir. Bu program mucibince Kafkas'ta yapıldığı gibi, Ziya Bey'in yardımı ile Türkistan'da da bir “İttihat ve Terakki Fırkası" teşkil olunacak ve Türkistan'ın Hilafet-i Kübra'ya ilhakına çalışılacaktır. Aynı zamanda Fırka'nın teşekkülünü müteakip, Türkistan'ın ilhak arzusunu mukaddes halifernize resmen söylemek ve Türkistan'ın ihtiyaçlarını tesviye (düzenlemek) etmek üzere, bütün Türkistan'ın namına nümayendeler (mümessiller) seçilip mezkûr protokol ve itimatname ile İstanbul'a gönderilecektir. Nümayendelerinizin Bakü'den itibaren rahatça İstanbul'a gitmelerini bendeniz temin edeceğim. Bundan başka Türkistan'da zabit yetiştirmek için bir harbiye mektebi açmak, teşkilat-ı askeriye yapmak ve milli alaylar teşkil etmek aşağıda isimleri sayılı zabitler de gönderildi. Zabit efendiler bila kayd ve şart (kayıtsız şartsız) İttihat ve Terakki Fırkası'na itaat edecek ve yalnız askeri işlerle meşgul olacaktır. Bu suretle çalışıldığı takdirde büyük muvaffakiyetlere mazhar olacağınızı ümit eder ve Türkiye'nin her vechile Türkistanlı kardeşlerimize yardım edeceğini vâd ve teyid eylerim. Efendim. 25 Reb. II. 1336 (8 Mart 1918) Türkiye nümayendesi H. Ruşeni İttihat ve Terakki Fırkası tarafından onaylanan bu mektuba göre, Türkistan politikasının iki temel üzerine oturtulacağı anlaşılmaktadır. Öncelikle Millî kuvvetlerin oluşturulması amacıyla bölgeye Osmanlı zabitleri gönderilecek ve mümkünse bir harp okulu açılacaktı. Ayrıca Türkistanlı temsilciler İstanbul'a giderek, Osmanlı Devleti'ne ilhak olmak istediğini bildirecekler ve yardım talep edeceklerdi. Nitekim bu politikalar hızla uygulamaya kondu. Hüseyin Ruşeni Bey, 1916 yılı başlarında Bayburt'ta Ruslara esir düştükten sonra Nargin adasındaki Bakü'ye gelen Bayburt Kaymakamı Yusuf Ziya Bey'i, İttihat ve Terakki Fırkasının Türkistan Mümessili tayin etmişti. Abidcan Mahmud Bey ve Yusuf Ziya Bey vakit geçirmeksizin 20 kadar Osmanlı zabitiyle birlikte Türkistan'a hareket ettiler. Yusuf Ziya Bey ve arkadaşları Türkistan'da hiç beklemedikleri bir manzara ile karşılaştılar. Taşkent'te Bolşevik bir yönetim kurulmuş durumdaydı. Semerkant şehrine ulaştıklarında ise Hokand şehrinde ilan edilen Türkistan Muhtariyet Hükümeti'nin Kızıllar tarafından vahşi bir şekilde yok edildiği öğrenmişlerdi. Yusuf Ziya Bey'in Taşkent'ten, 16 Haziran 1918 tarihinde, Moskova Sefiri Galip Kemali Bey'e gönderdiği mektup bütün bu gelişmeleri ayrıntılı olarak anlatmaktadır: Altı ay mukaddem (önce) Nargen ceziresi usera (esir) karargâhından firar etmiş idim. Bir müddet Bakü'de kaldıktan sonra, memuriyet-i mahsusa (özel görev) ile Bakü'de bulunan Ruşeni Bey'in teklif ve tavsiyesi üzerine, yirmi kadar zabit ile Türkistan cihetine geldim. Semerkand’a muvasalat eder etmez (ulaşır ulaşmaz) Hokand hadise-i faciası vuku buldu. Onu Buhara ve Aşkabat vekayii (Buhara ve Hive'ye yönelik Rus saldırıları kastediliyor Y.N.) takib eyledi. Yekdiğerini veyleden (izleyen) bu vekayi (olaylar) programımızı alt-üst eylediğinden, bin müşkilat (binbir zorlukla) ile zabitanı Bakü'ye iade eyledim. Bir buçuk ay kadar Semerkand’da, bir ay Buhara'da ve bir buçuk ay kadar Aşkabat civarında pek serseriyane, sefilane hayat geçirdikten sonra Orenburg'a müteveccihen (doğru) hareket eyledim. Orenburg'a muvasalat etmezden, Kazaklarla Bolşevikler arasında yeniden vuku bulan müsademe (çatışma), şimendüfer nakliyatına icra-i tesir eylediğinden (tren seferlerini etkilediğinden), Taşkent’e avdet eyledim. Burada künyeleri zirde muharrer (kimlikleri ekte yazılı) zevat tarafından teşkil edilmiş olan cemiyete dâhil oldum. Melfuf (eklenmiş) evrak mütalaasından da müsteban (anlaşılacağı) buyurulacağı üzere bu “fırka” tarafından Bâbıâli’ye bir heyet intihap (seçildi) ve izam (gönderildi) edildi. Bendeniz de bu heyet refakatinde Moskova'ya gelmek ve Türkistan hakkında arz-ı malûmat eylemek fikrinde idim. Mateessüf yollarda yeniden zuhur eden karışıklıklar hareketime mâni oldu. Heyet Moskova tarikiyle (yoluyla) Türkiye'ye geçeceklerdir. Yedlerine (ellerine) “Bayburt Kaymakamı Yusuf Ziya Bey” imzasını havi birer pusula verilmiştir. Zat-ı devletlerine müracaatlarında melfuf (ekli) evrakın kendilerine teslimini ve hareketlerinin teshilini (kolaylaştırılmasını) arz ve istirham eylerim. Yusuf Ziya Bey, mektubunun kalan kısmında Türkistan ahalisinin durumunu, İngilizlerin ve İranlıların bölgedeki faaliyetleri ve kendisinin bir süre daha bölgede kalması gerektiği gibi konulara değinmekte, Osmanlı Devleti'nin bölgeyi işgal fikri varsa bir an evvel hareket edilmesinin zorunlu olduğunu vurgulamaktadır. Mektubun ekinde ise Türkistan'da kendisinden önce İttihat ve Terakkiperver Cemiyeti'ni kuran iki Osmanlı zabitinin isimlerini vermektedir. Bunlar Mülazımievvel Samsunlu Haydar Azmi bin Şevki (Sahra Topçu alayı 4, tabur 3, k 8) ve Mülazım Süleyman Sami bin Tevfik (Alay 88, tabur 1 yaveri) isimli subaylardır. Yusuf Ziya Bey, Türkistan'daki durumun yanındaki 20 zabitle çözümlenemeyecek kadar ağır olduğunu gördüğü için onları hemen Bakü'ye geri göndermişti. Kendisi ise İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin mümessili olarak Türkistan'da çalışmaların sürdürme kararını vermişti. Nitekim Yusuf Ziya Bey'in katılımından sonra, daha önce kurulan cemiyet yeniden düzenlenmiş ve tüzük üzerinde gerekli değişiklikler yapılmıştır. Bu dönemdeki gelişmeleri Münevver Kari ve Müftü Sadreddin Han'ın hatıralarından takip etmek mümkündür. Yapılan değişiklikler ile ilgili olarak Münevver Karı şöyle yazmaktadır: Bakü'nün Türkler tarafından ele geçirilmesinden sonra bizim “İttihat ve Terakkiperver” cemiyetimizin ismindeki “perver” kısmı kaldırıldı ve “İttihat ve Terakki” oldu. Gerçi daha önceleri de cemiyet ‘İttihat ve Terakki' olarak söylenmekteydi... Değişikliğin sebebini sorduğumda Haydar Efendi bana, “Bakü'yü İttihat ve Terakki Cemiyetinin yöneticileri ele geçirdi. Onlarla ilişkiyi kolaylaştırmak için cemiyetin adını İttihat ve Terakki yaptık,” dedi. Ayrıca Haydar Efendi önceki reis Osman Bey'in gittiğini, onun yerine İttihat ve Terakki tarafından Ziya Bey'in geldiğini söyledi. Hatıralarıyla bu döneme ışık tutan Sadreddin Han, cedidizm hareketine destek veren aydın bir din adamıydı. Hokand Muhtariyeti çalışmalarına katılmış, daha sonra da Münevver Karı tarafından Taşkent'e çağrılarak orada çalışmaya başlamıştı. Hatıralarında Yusuf Ziya Bey'in gelişinden sonra yapılanlar ve İstanbul'a gönderilecek heyet konusunda şunları yazmaktadır: Sabık Bayburt Kaymakamı Yusuf Ziya Bey mahfi (gizli) İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne alınarak cemiyetin program ve nizamnameleri tanzim edildi. Türkiye askerleri Bakü'ye müteveccih iken (yönelmişken) cemiyet tarafından Türkistan'ın vaziyetini, cemiyetin emellerini milletin diliyle arz etmek için Abidcan Mahmud, Mir Adil ve Mir Ahmed Fergana'dan, Übeydullah Hoca ve ben Taşkent'ten, Hacı Merdankul Semerkand'dan, Sevid Nasir Mir Celil Türkistan Şehrinden olmak üzere bir murahhas heyeti oluşturduk. 1918'de Osmanlı Devleti'nin Moskova sefiri vasıtasıyla evraklarımız gönderildi. Abidcan Mahmud ve Übeydullah Hoca Moskova'da kaldılar. Biz İstanbul'a geldik. Talat ve Enver Paşalarla, Hariciye Nazırı Nesim Bey ve merkezi umumi azalarıyla görüştük... Bana Türkiye pasaportu verilerek Türkistan'ın vaziyetini bildirmek için Kadi Abdurreşid ve Köprülü Fuad beylerle birlikte İsviçre'ye gönderildim. Avusturya'da inkılap olduğu için vapurumuz Odessa'ya döndü... İstanbul'da İttihat ve Terakki azasından Galip Kemal Bey'le görüştüm. Türkistan'daki İttihat ve Terakki üyelerinin oluşturduğu bu heyet üyelerinin Enver Paşa'yı ziyaretlerinde, üç bölümden oluşan sekiz sayfalık bir rapor sundukları bilinmektedir. Raporda Türkistan'ın tarihî, coğrafi ve ekonomik durumu anlatıldıktan sonra, son dönemdeki siyasi vaziyet etraflıca izah edilmekte ve Rus uygulamalarından yakınılmaktadır. Raporun istekler bölümünde şu cümleler vardır. Şimdi bizim kalbimiz tamamıyla, büyük Türkiye’ye iltihak ihtirası ile çarpıyor. Bütün Türklüğün birleşmesi ancak bizim ulvi maksatlarımıza uyan yoldur. Bütün arzumuz emelimiz budur. Bu mualla (yüce) emel, küçük, büyük bütün halkın ve sınıfların en kutsal gayesidir. Azerbaycan'ın Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilmiş olmasının yarattığı duygusal ortamda yazılan bu cümlelerin, Enver Paşa'nın gelecekte vereceği kararlarda etki olduğunu söylemek kuşkusuz bir abartma olmayacaktır. İttihat ve Terakki yöneticilerinin bu bölgeyle ilgili düşüncelerini etkileyen bir diğer faktör de, Moskova Sefiri Galip Kemali Bey tarafından gönderilen raporlardır. Başta Ali Rıza Bey olmak üzere Türkistan'da bulunan Osmanlı zabitlerinden gelen bilgileri ve kendisini Moskova'da ziyaret eden Türkistanlı milliyetçilerin verdikleri bilgileri hemen İstanbul'a ileten Kemali Bey, Özellikle Bakü'nün işgal edilmesinden sonra, Türkistan'ın da kolayca ele geçirilebileceği inancındaydı. Sadrazam Talat Paşa'ya gönderdiği raporlarda, “Bakü şehrinin işgalini müteakiben Krasnovodsk üzerinden Türkistan'da millî teşkilat kurmak ve İngilizlerin oraları işgaline karşı durmak maksadıyla, muktedir (nitelikli) 5-10 zabit ve yeterli miktarda silah ve cephane gönderilmesi hususunu belirtmekte ve oralarda kuvvetli olmadığı söylenen Bolşevikleri tasfiye ederek muhtariyet ilanınin mümkün olabileceğini” yazmaktaydı. Bu sıralarda Enver Paşa'nın üvey kardeşi Nuri Paşa yönetimindeki İslam ordusu, 20 Haziran'da Gence’yi kontrol altına almış, bu şehirde bir Millî Azerbaycan Hükümeti kurulmuştu. Uzun mücadelelerden sonra, 15 Eylül 1918'de Nuri ve Halil Paşaların idare ettiği Türk ordusu Bakü'ye girdi. Gence’deki Azerbaycan Hükümeti de Bakü'ye taşındı. Azerbaycan'dan sonra Dağıstan'a yönelen Türk ordusu, 6 Ekim tarihinde Derbent şehrini Kızılların elinden aldı ve 13 Ekim günü “Şimalî Kafkas Cumhuriyeti” ilan edildi. Türk ordularının Kafkasya'daki başarıları Türkistan'daki beklentileri de arttırmış ve Türk askerlerinin kısa bir süre içerisinde Türkistan bölgelerine geleceği söylentileri yoğunlaşmıştı. Ne yazık ki bu coşkulu hava uzun süre devam edemedi. Kafkasya'daki bu başarılarına rağmen, Osmanlı Devleti ve müttefiki Almanya savaşı kaybetmişlerdi. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi'yle Türk orduları Dağıstan'ı ve Azerbaycan'ı boşaltmak zorunda kaldılar. Bu gelişmeler Türkistan'daki beklentileri de sonlandırmıştı. İttihat ve Terakki'nin Osmanlı Devleti yönetimindeki etkinliğinin sona ermesi üzerine Türkistan'daki cemiyet de değişime uğradı. Cemiyet bünyesindeki değişimler Müftü Sadreddin Han tarafından şöyle anlatılmaktadır: 1919 Şubat'ında Taşkent’e avdet ettim. Cemiyet huzurunda seyahatimiz hakkında bilgi verdim. Cemiyetin ismi Millî İttihad'a tedbil (değiştirildi) edildi 1919 senesinde Taşkent'te bulunan Cemal Paşa ile cemiyet işleri hakkında görüştüm. Paşa birkaç gün sonra Afganistan'a hareket etti. Halil Paşa ve Hacı Sami Bey de Taşkent'ten ayrıldılar... 1920 yılında, Buhara'da bulunan komite merkezinin emriyle, Arif Kerimi ve Yusuf Beyler, İngiltere ve Japon hükümetlerine Türkistan'ın durumunu bildirmek üzere çıktıkları yolculukta Evliya Ata şehrinde bütün evraklarıyla birlikte Rus ÇEKA’sına yakalandılar. Civarda bulunan Rahmankul Korbaşı’nın yanına kaçtım. Dönerken azamız olan Fergana Harbi Kısmı Müdürü Hemdem Hacı'nın hıyanetiyle Bolşeviklere teslim edildim... Evraklarımın uydurma olduğunu ikrar (kabul) ile böyle bir cemiyetin mevcudiyetini inkâr ettim. Neticede idamıma hükmettiler... Cemal Paşa'nın Türkistan Umumi ÇEKA Reisi Peters'e müracaatları sayesinde idam hükmü geri alınarak 5 yıl hapsime karar verildi. Osmanlı Devleti'nin mağlubiyetinden sonra Türkistan'daki İttihat ve Terakki Şubesi, Millî İttihad adı altında bağımsız bir teşkilat hâline dönüştürülmüş ve Türkistan'da kalan Osmanlı subayları ve Türkistanlı milliyetçi kadroların beraberliği ile yürütülmüştür. Nitekim Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa (Kut), hatıralarında Doğu Türkistan’ı bağımsızlığa kavuşturmak teklifini Rusların kabul etmesi üzerine, 1921 yılı içerisinde Moskova'dan Türkistan'a geçtiğini ve Taşkent'te, Türk boyları için İttihat ve Terakki ihtilâl Cemiyeti programıyla gizli bir cemiyet kurduğunu söylemektedir. Halil Paşa ateşli ve zeki gençlerin, ittihat ve Terakki'ye girişe benzer şekilde bu cemiyete kayıt olduklarını belirterek, cemiyet nizamnamesinin Türk boylarının lehçelerine göre yazılıp gizli olarak dağıtıldığını eklemektedir. Bütün bu çalışmaları Taşkent’e iner inmez tanıştığı esir Osmanlı subaylarından Haydar Bey'in (Taşhan) yardımıyla yaptığını vurgulayarak, Taşkent'te tanıdığı Türkistanlı gençler arasında Hafız Karı, Tacettin Bey ve Molla Sadreddin gibi isimleri savmaktadır. Enver Paşa'nın isteği üzerine Moskova'ya döndüğü sıralarda, Orta Asya İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bütün merkezlerde süratle geliştiğinden söz etmektedir. Fakat, Halil Paşa Taşkent'e geldiğinde, bu teşkilat zaten faaliyet halindeydi. Muhtemelen Halil Paşa, Taşkent'te üyelerle temas etmiş, belli bir süre örgütün çalışmalarına katılmış ve daha sonra da bu olayları yeni bir cemiyet kurmak şeklinde nakletmiş olmalıdır. 1920'li yılların başlarından itibaren Türkistan'da Sovyet hâkimiyetinin yerleşeceği artık kesinleşmiş gibiydi. Bu şartlarda, İttihat ve Terakki'nin uzantısı olan Milli İttihad'ın varlığını sürdürme şansı da büyük ölçüde azalmış, gizli cemiyet dağılma noktasına gelmişti. Münevver Karı, hatıralarında bu dağılma sürecini şöyle nakletmektedir. Şura (Sovyet YN) Hükümeti'nin kalıcı olduğunun anlaşılmasından sonra, cemiyetin durumu ve faaliyet gösterip göstermemesi meselesi bizleri düşündürmeğe başladı. Buna gerek kalmamıştı. Ben Bolşevik Partisi'ne girmeye karar verdim Cemiyet riyaseti (başkanlığı buna karşı çıkmadı ve şu kararı aldı: “Şura Hükümeti'nin kalıcı olduğu anlaşılmıştır . Cemiyet gayelerinin hükümet ile anlaşarak gerçekleştirilmesi maksada uygundur ve daha kolay olacaktır. Cemiyet dağılmıştır. Münevver Karı ve diğer üyelerin başladıkları işi devam ettirebilmeleri için Bolşevik Partisi'ne girmelerine izin verilmiştir." Münevver Kanı, Cemiyetin dağılmasının sebeplerini, Türkiye'nin yenilmesi ile İttihat ve Terakki yanlılarının eski güçlerini kaybetmeleri, üyeler arasında yönetime karşı güven duygusunun azalması ve maddi imkân yokluğu olarak sıralamaktadır Özet olarak söylemek gerekirse, Türkistan'da İttihat ve Terakki teşkilatlanması, bu harekete mensup harp esiri Osmanlı subayları tarafından başlatılmıştır. 1917 Ekim İhtilâli öncesinde bu subaylar İttihat ve Terakkiperver Cemiyeti'ni kurmuşlar ve Türkistan'ın çeşitli şehirlerinde örgütlenmişlerdir. Azerbaycan'a Türk ordusunun girişinden sonra, cemiyetin adı İttihat ve Terakki olarak değiştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağıldığı dönemde ise, teşkilatın adı Milli İttihat olmuştur. Cemiyetin, özellikle 1917-21 yılları arasında etkili olduğu anlaşılmaktadır. Münevver Karı, anılarında: "Cemiyetin üyeleri çok değildi. Fakat etkileri ve güçleri çok büyüktü...” demektedir. Enver ve Cemal Paşaların Türkistan ve Afganistan faaliyetleri sırasında cemiyet kadroları yeniden aktif hâle gelmişse de, bu iki siyasi figürün tarih sahnesinden çekilmeleri İttihatçı subayların dağılmalarına, siyasi alanda ise İttihat ve Terakki ruhunun yok olmasına yol açmıştır. Bütün bunlara rağmen, Türkistanlı kadroların İttihatçılarla yaptıkları yol arkadaşlığı bitmeyecektir. Dış dünyadaki mücadele yıllarında, başta Nuri Paşa olmak üzere Halil Paşa ve Mahmut Şevket Esendal gibi eski İttihatçılarla diyalog sürdürülecektir.
698 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.