Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Cemal Paşa'nın Afganistan faaliyetleri Birinci Dünya Savaşı mağlubiyetinden sonra Cemal Paşa, 1920 yılı Mayıs ayının son günlerinde Moskova'ya gelmiş ve Sovyet Rusya Hükümeti'ne gizli bir teklif sunmuştu. Afganistan'a gidecek ve orada İngiliz karşıtı bir yapılanma oluşturarak Hindistan'da ayaklanmalar başlatacaktı. Bu amaca hizmet edebilecek güçler, Cemal Paşa'nın yönetimindeki Osmanlı subayları, Türkistan coğrafyasında Ruslara karşı mücadele eden Basmacılar, Afganistan'da paşa tarafından teşkilatlandırılacak olan Hint ihtilâlcileri, Afganistan-Hindistan sınırındaki bağımsız Peştu kabileleri ve mümkün olursa, bizzat Afganistan yönetiminin kendisi olacaktı. Hareketi yönlendirecek temel fikir “İttihad-ı İslam”, yani, “İslam Birliği” düşüncesiydi. Ayrıca gereken yerlerde “emperyalizm karşıtı sosyalizm” fikri de kullanılacaktı. Amaç, başta Hindistan olmak üzere bütün Doğu halklarını emperyalist İngiltere'nin boyunduruğundan kurtarmaktı. Afganistan Emiri Amanullah'ın İngilizlerle bir mücadele hâlinde oluşu bu proje için uygun zemin oluşturmaktaydı. Moskova, gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olan bu teklifi, içerdiği bütün olumsuzluklara rağmen kabul etti. Zira, gerçekten İslam dayanışması etkili olur ve Afganistan merkezli bu hareket başarıya ulaşırsa Ruslar bir taşla birkaç kuş vurmuş olacaklardı. Öncelikle İngiltere'nin başına ciddi bir bela açılmış olacaktı. Afganistan'ın olaya bizzat dâhil olması durumunda ise, bir süre sonra dış desteğe ihtiyacı olması kaçınılmazdı ve bu destek yalnızca Sovyet Rusya'dan gelebilirdi. Böylesi bir gelişme Afganistan'ın Sovyet Rusya etkinlik alanına girmesi demekti. Son olarak, Türkistan'da Rusları büyük oranda zorlayan Basmacılık hareketinin yönü İngiltere'ye kayacağı için Sovyetler Birliği büyük ölçüde rahatlamış olacaktı. Bu olayın kısmen gerçekleşmesi durumunda bile Basmacılık hareketinin zayıflaması ihtimali vardı. Planın gerçekleşmemesi durumunda ise, doğrudan işin içerisinde görünmediği için, Sovyet Rusya'nın hiçbir kaybı olmayacaktı. Cemal Paşa, Ruslar aracılığıyla, Afganistan Hükümeti tarafından olumlu karşılanacağının güvencesini almıştı. Afgan Emiri Amanullah, İngilizlere karşı giriştiği mücadele sonrasında, ülkesi üzerindeki kısıtlamaları kaldırtmaya muvaffak olmuş ve bağımsız dış ilişkiler kurabilme hakkını elde etmişti. Bu nedenle, isteklerini İngiltere'ye kabul ettirebilmiş ve İngilizleri sevmeyen bir hükümdar olarak biliniyordu. Diğer taraftan, İslam halifesinin şehri olan İstanbul'un İngilizler önderliğindeki yabancı güçler tarafından işgal edilmesi İslam dünyasında ciddi çalkantılara yol açmıştı. Meşhur Mevlevi Mehmedali başkanlığındaki Hilafet Cemiyeti, “Hukuk-i Osmaniye (Osmanlı hukuku) kâmilen (tam olarak) mahfuz (güvenli) kalıncaya kadar Hint Müslümanlarının cihada ve mücadeleye devam etmeleri lazımdır ve bunun için de Müslüman Hintliler Müslüman bir ülkeye göç etmek zorundadırlar” şeklinde bir fetva yayınlamıştı. Bu gelişmeler sonucunda yüz bini aşkın Müslüman Hint, Afganistan'a geçmişti. Ruslar bu ihtilâlci Hintlileri örgütlemek istemişler ve Kabil'e gönderdikleri sefaret heyeti ile birlikte Hint komünist liderlerden birisini de göndermişlerdi. Fakat Afgan Hükümeti bu çalışmaya izin vermemiş ve Hint lideri, grubu ile birlikte sınır dışı etmişti. Bütün bu gelişmelere rağmen Cemal Paşa, Ruslara verilmeyen iznin kendisine verileceğini ve Afganistan'daki Hint Müslümanları İngilizlere karşı örgütleyebileceğini ümit ediyordu. Cemal Paşa 1920 yılı Ağustos ayı ortalarına doğru Taşkent’e geldi ve burada, Türkistan Bölgesi Askeri Kumandanı Frunze tarafından askerî törenle karşılandı. Paşayı karşılayanlar arasında 10'u Taşkent'teki okullarda öğretmenlik yapan, 70'i de Sibirya’daki esir kamplarından yeni gelmiş, toplam 80 Türk subayı bulunmaktaydı. Cemal Paşa, Taşkent'te kaldığı iki buçuk ay içerisinde Türkistanlı Ceditlerle, Türkistan'daki İttihat-Terakki Cemiyeti'nin üyeleriyle ve bölgedeki harp esiri Türk subaylarıyla görüşmeler yaptı. Bu arada, Afganistan'a birlikte götürmek amacıyla, çeşitli sınıflardan 15 Türk subayı seçmişti. Ayrıca başka 15 Türk subayının da idari ve eğitim işlerinde çalışmak üzere gönderilmesi konusunda Ruslardan izin almıştı. Ağustos ayı sonlarında Afganistan seferi için gerekli hazırlıklar tamamlandı ve Cemal Paşa, yanında 14 Türk subayı, 9 Türkistanlı asker ve Hint ihtilâlcilerinden Mevlevi Bereketullah Efendi ile birlikte yola çıktı. Cemal Paşa'nın Taşkent'ten ayrılmasından çok kısa bir süre sonra, Buhara’da emirlik yıkılmış ve yerine Yaş Buharalılar tarafından bir halk cumhuriyeti kurulmuştu. Bu sebeple Harezm Halk Cumhuriyeti için seçilen subayların dokuzu Buhara'ya, kalan altısı ise Harezm'e gittiler." İki cumhuriyette çalışmak için gönderilenlerin dışında kalan subayların bir kısmı Taşkent'te bırakılmış, birkaçı Fergana bölgesine ve birkaç subay da Bakü'ye gönderilmişlerdi. Bu subaylardan birisi olan Raci Çakıröz hatıralarında, yaptıkları özel görüşmelerde Cemal Paşa'nın iki safhalı bir plandan bahsettiğini söylemektedir: Cemal Paşa, Afganistan ordusunu modernleştirmek ve Hindistan'da İngiliz boyunduruğuna karşı bir isyan cephesi oluşturmak için Afganistan'a gidiyordu. Bu Moskova'nın büyük bir memnuniyetle tasvip ettiği ve desteklediği bir plandı. Ancak Rusların bilmediği ikinci kademe plana göre, Cemal Paşa'nın Hindistan'da başlattığı hareketler eğer başarıya ulaşırsa, bu isyan hareketlerini Cemal Paşa kuzeye, yani Türkistan'a sıçratmaya çalışacak, böylece Türkistan'ın çeşitli yerlerinde ve özellikle Fergana vadisinde Sovyet idaresine karşı yürütülmekte olan Basmacılık adlı silahlı istiklâl mücadelesini daha da güçlendirecek idi... Cemal Paşa, kendisinin Moskova'nın bilmediği ikinci kademeli planının vakti geldiği zaman uygulanabilmesi için Buhara Emirliği, Fergana bölgesi ve Hive bölgelerinde Türk subaylarının gönderilip yerleştirilmesi gerektiğini bildirdi. Bu yüzden, aramızdan yukarıdaki bölgelere gidecek arkadaşları seçtik. Bu seçimlerde ayrı ayrı bölgelere gidecek Türk subaylarının mümkün olduğu kadar ordunun ayrı sınıflarından (topçu, istihkâm vs.) olmasına dikkat ediyorduk. Böylelikle her bir grup Türk subayı kendi bölgesinde ordu birlikleri teşkil edebilecek kabiliyette olacaktı. Cemal Paşa Kâbil yolunda iken, bir süre Afganistan Hükümeti hizmetinde çalışarak Türkiye'ye dönmekte olan iki Türk zabiti, Ziya ve Rıfat beylerle karşılaştı. Bu subaylar aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup gönderdi. Cemal Paşa'nın yazdığına göre, Afgan emiri, düzenli bir ordu oluşturabilmek için Mustafa Kemal Paşa'dan yardım talep etmekte ve subaylar göndermesini istemekteydi, Mustafa Kemal Paşa, yürüttüğü ağır mücadelenin imkânsızlıklarına rağmen, bu meseleye çok ciddi olarak yaklaşmış ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa'ya, Afgan ordusunun yetiştirilmesi için bir subay heyeti oluşturulması görevini vermiştir. Atatürk kendi el yazısıyla verdiği emirde, söz konusu heyetin İngilizleri uzakta meşgul edebilecekleri bir ortam yaratmak suretiyle, Anadolu üzerindeki baskıyı hafifletebileceklerini belirtmektedir. Ayrıca Afganistan'a gidecek subayların, Afganistan Hükümeti hizmetinde oldukları sürece, terfi ve maaş konularında Türk ordusu kadrosunda bulundurulmaları emrini vermektedir. Bu subaylardan Buhara'ya gönderilenler Binbaşı Osman Bey (Harputlu) başkanlığında, Yüzbaşı Emin Bey, Üsteğmen Mehmet Sadık (Samsunlu), Teğmen Kâzım (Baykal), Üsteğmen Nafi (Manastırlı), Yedek Subay Mehmet Ayaşlı, Yedek subay Halil (Bartınlı), Tüfekçi Arif ve Sait Cemal (Mızıka Hocası) şeklindedir. Atatürk’ün 21 Aralık 1920 tarihinde bizzat kendi el yazısıyla Fevzi Paşa'ya gönderdiği direktif, Kurtuluş Savaşı'nın devam ettiği bir dönemde, büyük önderin Afganistan ve Türkistan bölgelerindeki gelişmelere, Türk ve İslam âlemi ile ilgili süreçlere nasıl baktığını göstermesi bakımından çok önemlidir. Direktifin içeriğinden anlaşılacağı gibi Atatürk, Cemal Paşa’nın bu bölgede yürüttüğü faaliyetlere destek vermekte, Türk subayları tarafından oluşturulacak askerî gücün bölge dengelerini etkileyerek, Türklük ve Türkiye lehine kullanılabileceğini düşünmektedir . Mektubun aslı şöyledir: “Müdafaa ve maliyemiz icabı ile kabil-i telif olduğu takdirde Afgan ordusunu tensik için bir heyet-i zabitanın izamını ehem ve elzem görmekteyim. Cemal Paşa'nın merbut mektubunda zikredildiği veçhile, bunun istikbalde Anadolu üzerine çöken bar-i sakili tahfife yarayabileceği gibi nukuat-ı atiyeye riayet edildiği takdirde Asya-yı Vustada emrimize amade kuvvetli bir orduya malik olmamız hususu oldukça temin edilmiş ve dolayısıyla her icap ettiği anda anavatanı gavail-i harpten siyanet için İngilizleri daha uzaklarda işgal etmek için bir vasıta elde edilmiş olur. Fikr-i acizaneme göre bu heyeti teşkil edecek zabitanın intihabında ve kendilerine verilecek talimatta zirdek pukuat nazar-ı dikkate alınmalıdır. Evvelen: Bu heyetin bidayetle katiyyen siyasalla iştigal etmeyip sırf vazife-i askeriyesini ifa ve kendisini gerek Afgan ve gerek Türkistan ve Buhara ahali ve askerlerine fevkalade sevdirmesi. Saniyen Giden zabitanın zahiren Afgan Hükümeti'nin adamları olmuş gibi görünmekle beraber daima ve her halükarda Türk Hükümeti'nin bilcümle evamirine tabi olacak ahlak ve metanette intihap edilmesi ve bunu bir dereceye kadar temin zimmında Afganistan hizmetinde bulundukları müddetçe terfih ve sair hususatta Türk ordusu kadrosuna dahil bulundurulmaları, Salisen: İşbu heyetle telli veya telsiz telgraf muhaberatının tesisine çalışılması, Rabian: Afganistan müdiran’ı umuru harici entrikalar sayesinde İslamiyet ve Türklüğün menafiinde mugayir bir surette hareket etmeye hazırlandıkları takdirde heyetimizin bu suretle hareketlerine mani olabilecek ve Islám ve Türk menafiine hadir bir Afgan hizbi mevkii iktidara getirebilecek kadar kavi bir mevki edinmesi" Cemal Paşa, Afganistan'a gelir gelmez Emir Amanullah ile görüşmüş ve planının ayrıntılarını sunmuştu. Görüşme sırasında emir, Afganistan'la Rusya arasında imzalanan ve henüz onaylanmayan antlaşma ile İngilizlerle yapılan ön protokolün metinlerini Cemal Paşa'nın önüne koyarak birlikte değerlendirme talebinde bulundu. Muhtemelen bu davranışıyla, Cemal Paşa'ya olan güvenini göstermek istiyordu. Yapılan değerlendirmeler sonrasında Emir Amanullah, Hindistan'daki İngiliz yönetimine karşı, ülkesindeki Hint ihtilâlcilerinin örgütlendirilmesini ve askerî eğitim verilmesini kabul etti. Afganistan yönetimi bu mücadeleye destek verecekti. Buna karşın Afgan emiri, yüz bin kişilik Afgan ordusunun düzenlenerek silahlandırılmasını ve İngilizlerce uygulanabilecek bir ekonomik ambargoyu karşılamak üzere, her yıl için 20 milyon rublelik maddi yardım verilmesini talep etmekteydi. Cemal Paşa, üzerinde uzlaşmaya varılan konuları aktarmak ve gerekli onayı almak üzere Bedri Bey'i Moskova'ya gönderdi. Bedri Bey, Karahan, Çiçerin ve Stalin ile görüşerek Cemal Paşa'nın gönderdiği raporu sundu ve bu konuda bilgi aktardı. Kuşkusuz Moskova yönetimi, hemen sınırlarının ötesinde ve günü geldiğinde kendisine karşı kullanılabilecek büyük bir silahlı gücü kendi elleriyle yaratacak kadar saf değildi. Bu nedenle, Sovyet liderleri teklifleri dinlemekle yetindiler ve Cemal Paşa'nın projesini askıya aldılar. Bir süre bekledikten sonra Sovyet Rusya'dan ümidini kesen Cemal Paşa silah temini meselesi için Almanya'ya yönelecektir. Bu arada Cemal Paşa ve yanındaki Osmanlı subayları Afgan ordusunun düzenlenmesi ve eğitilmesi konusundaki çalışmaları başlatmışlardı. Her birisinin başında bir Türk komutanı bulunan numune kıtaları oluşturuldu. Bu subaylar ayrıca, Harbiye öğrencilerini ve Hint ihtilâlcilerini de eğitmekteydiler. Cemal Paşa, Basmacı Lideri Şir Muhammed Beg'in talebi üzerine Afgan Hükümeti tarafından Hanabad şehrinde açılan Korbaşılar okuluna da özel ilgi göstermiş ve eğitime katkıda bulunmak için Türk subayları göndermişti. Diğer taraftan Cemal Paşa, Fergana ve Pamir bölgelerinde Ruslara karşı savaşan Basmacıları, İngilizlere karşı kullanabilmek amacıyla, Hindistan'a doğru yönlendirmek istiyordu. Yanındaki subaylardan Ragıp Bey'i ve Türkistanlı Kari Kamil'i Basmacılarla görüşmeler yapmak üzere Taşkent'te gönderdi. Heyetin Cemal Paşa adına getirdiği, “Silahlarınızı ve teşkilatınızı muhafaza etmek şartıyla sulh yapınız” şeklindeki mesaj, Basmacılar arasında büyük bir kızgınlığa yol açtı. Basmacılık hareketini siyasi bir zemine oturtmaya çalışan Orta Asya Millî Avami İhtilâl Cemiyetleri İttifakı Merkez Komitesi, Cemal Paşa'ya bir mektup göndererek, “Bölgede yürüttüğü politikanın, Türkistan'ın geleceğini yok etmeyi ve İslam dünyasını parçalamayı amaçlayan güçlere hizmet etmemesi gerektiği” konusunda uyarmak zorunda kaldı. Cemal Paşa'nın Sovyet Rusya'ya yönelik beklentileri gerçekleşmemişti. Bunun üzerine yüzünü Almanya'ya döndü. Enver Paşa'nın Alman askerî yöneticileri ile olan ilişkilerinden yararlanmak arzusundaydı. Enver Paşa'ya Kâbil'den yazdığı 29 Nisan 1921 tarihli mektubu bu duru çok açık olarak ortaya koymaktadır. Mektupta belirtildiğine göre Afgan emiri, silah temini için 400 bin İngiliz altını tahsis etmişti ve Bedri Bey bu konu ile ilgili görüşmeler yapmakla görevlendirilmişti. Bu işin başarılabilmesi hâlinde Afganistan'ın ne Ruslara ne de İngilizlere muhtaç olmadığı ispatlanmış olacaktı. Bu amaç için Enver Paşa'nın Almanya bağlantıları, General Von Seeckt ve General Kress kullanılacaktı. Ne yazık ki Versay Antlaşması nedeniyle Almanlar da silah temini konusunda yeterli hareket alanına sahip değildiler. Silahların temin edilebilmesi hâlinde bile, Sovyet Rusya üzerinden sevk edilmesi zorunluydu ve bunun için de Moskova'nın onayı gerekmekteydi. Sonuç tam bir başarısızlık oldu. Bu arada, 28 Şubat 1921 tarihinde, Sovyet-Afgan Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşmaya göre Gazne ve Kandehar şehirlerinde Rus konsoloslukları açılacak (m.5) Buhara ve Hive cumhuriyetlerinin özerklikleri korunacak, (m.8) geçen yüzyılda Afganistan'dan alınmış bir kısım topraklar geri verilecek ve Rus yönetimi Afganistan'a mali yardımda bulunacaktı. Fakat antlaşmanın bazı maddeleriyle ilgili uygulamalar konusunda her iki tarafın da sıkıntıları vardı. Afganistan, konsoloslukların açılması, Sovyetler ise sınır bölgelerinin geri verilmesi konularında çok isteksizdiler. Ayrıca Türk komünisti Mustafa Suphi tarafından yetiştirilerek, Hindistan'a karşı faaliyet göstermek üzere Afganistan'a gönderilen Sovyet propagandacılarının, Afgan halkı arasında propaganda başlatmaları Afgan yönetimini iyice kaygılandırmıştı. Sonuç olarak Afgan yönetimi, Abdürrab başkanlığındaki bu propaganda grubunu ülke dışına çıkarmak zorunda kaldı. Bütün bu gelişmeler Afganistan yönetimini İngiltere'ye doğru yönlendirmeye başlamıştı. Özellikle Hariciye Veziri Mahmut Tarzi ve Dâhiliye Veziri Şüca'üddevle, Sovyetler Birliği ile iş birliğine karşıydılar ve İngiltere ile antlaşma yapılmasının gerektiğini düşünüyorlardı. Hatta bu konuda Cemal Paşa ile Mahmut Tarzi arasında ciddi bir tartışma yaşanmıştı. Paşa, Tarzi'ye, “uyguladığı siyasetin yanlış olduğunu, Ruslarla dostluk bağlarını keserek İngiltere ile iş birliği yapmanın Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa ve başka İslam mücahitlerine karşı gelmek ve dolayısıyla İslam âlemini satmak anlamına geldiğini” söylemişti. Cemal Paşa'nın bu sözlerine karşı Afganistan Hariciye Veziri Mahmuthan Tarzi'nin cevabı çok açıktı: Biz her şeyden önce Afganistan’ı düşünmek zorundayız. Rusların Müslümanlara yaptığı mezalim meydanda iken onlarla iş birliği yapmak bizim işimize gelmez. Ama siz Anadolu'yu düşünerek onun menfaati için çalışıyorsunuz ve bizi o siyasaya yaklaştırmak istiyorsunuz. Bizce Türkiye Hükümeti bitmiştir. Anadolu için kendimizi tehlikeye atamayız. Hem size de tavsiye ederim, şu Rusları kendi hâllerine bırakarak İngilizlerle dostluk yapınız, siz de kurtulup gidiverirsiniz vesselam. Bütün bu gelişmelerin ışığında, Afganistan'a Sovyet desteği sağlanmadığı takdirde, İngiltere-Afganistan beraberliğinin ortaya çıkabileceğini gören Cemal Paşa, Sovyet yöneticileriyle bizzat görüşmek ve onları ikna etmek amacıyla Moskova'ya gitmeye karar verdi. Gerekirse Almanya'ya geçecek ve silah bulma konusunda bizzat kendisi çaba gösterecekti. Enver Paşa’nın Buhara'ya geldiği 1921 Ekim ayında, Cemal Paşa, onunla görüşebilmek için Taşkent üzerinden gitmek istedi. Fakat Ruslar iki İttihatçı liderin buluşmasına izin vermediler. Cemal Paşa, Moskova'ya ve oradan da Avrupa'ya geçti. Çabaları sonuç vermemiş ve istediklerini elde edememişti. Bu arada Mustafa Kemal Paşa ile olan diyaloğu da kesilmiş gibiydi. Aslında Ankara yönetimi, kısa bir süre öncesine kadar, Enver Paşa ile diyaloğunu kesmesi, Afganistan'daki çalışmalarını düzenli olarak sürdürmesi halinde kendisine destek verileceğini belirtmekteydi. Mustafa Kemal Paşa'nın Moskova Sefiri Ali Fuat Paşa'ya gönderdiği şifreli telgraf, o dönemde, Ankara Hükümeti'nin Afganistan'daki faaliyetlere desteğini sürdürdüğünü göstermektedir: Telgrafnamenizi 8 Teşrinisani (Kasım) 1921'de yirmi iki günde aldım. Cemal Paşa şimdiye kadar gösterdiği dürüst hareketle devam ederse kendisini takviye edeceğiz. Herhâlde Enver Paşa vesaire ile alâkasını katetmelidir (kesmelidir). Bunları benim tarafından kendisine açıkça söyleyiniz. Medine Muhafızı Fahrettin Paşa'yı Afganistan Sefiri yaptık. Cemal Paşa'nın Afganistan'daki mesaisini yavaş yavaş millete anlatarak mevkiini tahkim edeceğiz (güçlendireceğiz). Şimdiye kadar olan iş’aratını (görüşlerini) hüsnü telakki ve mümkün olanlarını tatbik ettim. Onun tarafından telgrafa ve iş’arı devletinize muntazırım (bekliyorum)... Mustafa Kemal. Fakat bu eski komitacının Ankara'yı kendi denetimi altında görmek ve Ruslarla yaptığı görüşmelerde Ankara yönetimi adına konuşmak alışkanlığı Mustafa Kemal Paşa'yı kızdırmış, yukarıdaki telgrafın üzerinden daha bir ay bile geçmeden, ilişkiye bir nokta koymak mecburiyetinde bırakmıştı. Mustafa Kemal Paşa Moskova Sefiri Ali Fuat Paşa'ya gönderdiği şifreli mektupta bunu açıkça ifade etmektedir: Ahiren Ankara muvâsalat eden (ulaşan) Ukrayna Heyeti Reisi Yoldaş Frunze ile Cemal Paşa'nın gönderdiği bir mektupta bizim vaziyet ve efkarımızla kabili telif olmayan ve hâlâ eski zihniyetin idamesine matuf (yönelik) tavsiyelerinden anlaşıldığına nazaran müşarünileyh (adı geçen) Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ni keyif ve arzuya göre sevk ve idare olunuyor mahiyetinde zannediyor. Ben, milleti İttihat ve Terakki bayrağı altına davet edemem. Ankara'ya nasihat vermek değil, Ankara'nın tamamen nokta-i nazarı ve talimatı dairesinde hareket etmekle nafi (yararlı) olabileceğini ve binaenaleyh tashih-i fikir (fikir değiştirinceye) edinceye kadar kendisiyle idame-i münasebette mazur bulunduğumuzu (ilişkiyi sürdürmeyi uygun bulmadığımı) tebliğ etmenizi rica ederim. Böylece Anadolu'nun yolları Cemal Paşa'ya da kapanmış oluyordu. Enver Paşa'nın Basmacılara katılması Rusları çok zor durumda bırakmıştı. Diğer tarafından sürdürülen ekonomik ambargonun etkili olması sonucu Rusların, Afganistan'dan Hindistan'a yönelik hareket başlatma planları da önceliğini kaybetmişti. Daha da önemlisi, Anadolu'daki Mustafa Kemal Hükümeti'nin kalıcı olduğu artık iyice anlaşılmıştı. Sonuç olarak, Rusların gelecekle ilgili beklentileri yönünden İttihat Terakki grubu üyelerinin hiçbir değeri kalmamış gibiydi. Cemal Paşa, Moskova'da bir süre daha kalarak Afganistan için istediklerini almaya çalışmış fakat başarılı olamamıştı. O dönemde, Hüseyin Cahit Bey'le yaptığı bir konuşmada, “Gayesinin Hindistan'da İngilizler aleyhine bir ihtilâl hazırlamak olduğunu ve başarılı olacağını ümit ettiğini, Enver Paşa'nın Türkistan’daki harekâtının büyük bir hata olduğunu, kendisinin tekrar Afganistan'a dönüp evvelce başladığı işlere devam edeceğini ve Enver Paşa'yı da Afganistan'a çekeceğini” söylemekteydi. Yine Hüseyin Cahit Bey'e gönderdiği ve daha sonra Tanin gazetesinde yayınlanan bir mektubunda da şunları yazmaktaydı: Enver'in bu hatası sebebinden Hindistan ihtilâli yolundaki iki senelik mesaim altüst oldu. Şimdi Ruslarla çalışmak imkânı kalmadı. Artık Rusya’yı bilkülliye (tamamen) terk edeceğim. Herhålde Afganistan'a gideceğim. Fakat Tiflis'e gidip oradan telgraf makinesi başında Mustafa Kemal Paşa ile konuşarak müşterek bir hareket planı tespit ederek, İran tarihi ile Afganistan'a hareket edeceğim. Bunları ve her ne olursa olsun Hindistan ihtilâli fikrinden sarfı nazar (vazgeçmeyeceğimi) edemeyeceğimi, behemahal (ne olursa olsun) Afganistan'a gideceğimi Karahan'a söyledim. Afganistan'a gidip Enver ile temasa gelene kadar Rus ordusu harekâtını durdurmalarını rica ettimse de, kabul etmedi. Ben memleketim için de, şark memleketleri için de selamet yolunu Afganistan'da buluyorum. Hindistan işleri tehir edilirse Afganista'nın işleri ve orada ordu tenkisine (düzenlenmesine) ehemmiyet veririm Enver Paşa'nın Basmacılar safına geçmesi ile birlikte, Sovyet yönetiminin İttihat ve Terakki liderleri ile ilgili düşünceleri de tamamen değişmişti. Cemal Paşa'nın kendilerini aldatmaya çalıştığını, Afganistan'a gider gitmez oradaki yandaşlarıyla birlikte Enver Paşa’ya katılacağını veya ona destek vereceğini düşünmekteydiler. Bu nedenle de Cemal Paşa'nın Afganistan'a dönüşü engellenmeliydi. Bu arada Çiçerin, o sıralarda Moskova'da bulunan Halil Paşa’yı çağırarak, “İttihatçı liderlerin Rusya'da kalmalarının kendileri için mahzurlu olmadığını, fakat reddetmeleri imkânsız bir yüksek makamın ısrarı nedeniyle Rusya'yı terk etmeleri gerektiğini” söylemişti. Halil Paşa hatıralarında, bu yüksek makamın Ankara Hükümeti olduğunu dolaylı olarak Çiçerin’e onaylattığını belirtmektedir. Tarih tesadüflerle doludur. Cemal Paşa, Afganistan'a gitmek konusunda ısrarcı olmayıp, Halil Paşa gibi herhangi bir Avrupa ülkesine gitseydi, muhtemelen hayatı kurtulmuş olacaktı. Halil Paşa’nın yazdığına göre, Sovyet Merkez Şura'sında çalışan yakın bir arkadaşı kendisine gelerek, “Şura Merkezi'nde Cemal Paşa'nın öldürülmesine karar verildi... Ancak bu Moskova'da tatbik edilmeyecek, Tiflis'te yerine getirilecek, suikastı yapanların da Ermeniler olduğu ilan edilecek." demişti. Halil Paşa'nın ikazlarını ciddiye almayan Cemal Paşa, Tiflis'e geldi. Bir süre burada kalarak Ankara ile temas kurmak istiyordu. Daha sonra da Afganistan'a dönecek, önce Hindistan'ı sonra da Türkistan'ı esaretten kurtaracaktı. Ne yazık ki kader, hayallerini gerçekleştirmesine izin vermeyecekti. 21 Temmuz 1922 günü, Tiflis'in ana caddelerinden birisinde, Rus Gizli Servisi tarafından yönlendirilen Ermeni komitacılarının suikastına uğradı ve şehit oldu. Onunla birlikte yaverleri Nusret ve Süreyya beyler de şehit olmuşlardı.
877 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.