Sevilmenin peşinden çıplak ayaklarla koşan fanilerden başka hiçbir şey değiliz. Ayağımıza batan, merhamet, vicdan, tevekkül, tebessüm, hoş sohbet, saygı, sabır taşlarını görmüyoruz. İçimizdeki dolmayı hatta taşmayı bekleyen kovaya göz ucuyla bile bakmıyoruz! Neden, çünkü sevilmek istiyoruz. Onay almak, sosyal medya gibi illüzyonlar dünyasında tonlarca kırmızı kalp görmek..!
Bizler gerçek âlemde sevmeyi bilmeden sevilmek istiyoruz. Bu yüzden adımlarımızı hep yavan yerlere atıyoruz. Şunu düşünürüm hep, sevgi içeride bir yerlerde birikince değerlenmiyor, damlaya damlaya göl olmuyor. Sevgi sadece görülmek istiyor, annede, babada, dostta, kördüğümde, kedide, çiçekte... Görülmeyen sevgi, gözlerimizi de siyah bir kurdele ile bağlıyor. Bu sefer ayağımıza batan taşlara kör oluyoruz. Sonra hayatımız freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor. Kime, nereye çarpacağı belli değil, devasa negatif duyguların çığlıkları... Sonra çalsın mutsuzluk çanları...
Çağın oyunlarından biri, sevilmek için çırpınan robotlar üretmek, peki başarılı mı?
Cevap sizde.
mimoza.