Gönderi

Devam
NAZIM HIKMET'İN DAVALARI • I. 1925 ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ DAVASI 15 yıl 4 Mart 1925'te Meclis'ten Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılır. Hükümete büyük yetkiler veren bu yasa, geçicidir; ancak olağanüstü yargı organları olarak İstiklal Mahkemeleri'nin kurulmasını sağlar. İstanbul'da yayımlanan "Tevhid-i Efkâr", "Son Telgraf", "İstiklâl", "Orak-Çekiç" gazeteleri ile "Aydınlık" , "Sebîlürreşâd" dergileri, Bursa'da yayımlanan "Yoldaş" gazetesi Bakanlar Kurulu kararıyla kapatılarak sorumluları tutuklanır. Ankara İstiklal Mahkemesi kurularak çalışmalarına başlar. Ardından, 1 Mayıs 1925'te dağıtılan bir bildirgenin soruşturması sırasında, yasadışı Türkiye Komünist Partisi üyeleri olarak otuz sekiz kişi tutuklanıp İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmak üzere Ankara'ya getirilir. Yurt dışında olanlar, ya da yakalanmamak için yurt dışına kaçanlar dahi bu mahkemede gıyaben yargılanacaklardır. Bunun üzerine Nâzım Hikmet, Haziran ayı ortalarında, İzmir'den gizlice İstanbul'a, annesinin Kadıköy Cevizli'deki evine gelir. Ertesi sabah evden tayfa kılığıyla çıkar, iskeledeki yolcu sandallarından biriyle, TKP'nin ayarladığı, Mühürdar açıklarında bekleyen takaya gider. 1925 Haziran sonunda yeniden Moskova'dadır. Ankara İstiklal Mahkemesi'ndeki yargılama sonucunda en ağır cezaya çarptırılanlar arasında o da vardır. Dr. Şefik Hüsnü Değmer, Hasan Âli Ediz ile birlikte 15'er yıl, hüküm giymişlerdir. Şevket Süreyya Aydemir, Dr. Hikmet Kıvılcımlı 10'ar yıl, Sadrettin Celâl Antel 7 yıl ceza alanlar arasındadırlar. · II. 1927-1928 İSTANBUL AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI 3 ay 28 Eylül 1927'de İstanbul'da dağıtılan bildiriler, asılan duvar gazeteleri yüzünden açılan bir davada, yeni kurulduğu saptanan gizli bir komünist partisine üyelik suçlamasıyla, Sovyetler Birliği'nde olan Nâzım Hikmet gıyaben yargılanıp 3 ay hapse mahkûm edilir. • III. 1928 RİZE AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI 2 ay Bu arada yasalarda değişiklikler yapılmış bir bağışlama yasası çıkarılmıştır. Yurda dönüp Ankara İstiklal Mahkemesi'nce verilen 15 yılda, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 3 av gıyabi cezadan aklanmak ister. Bir buçuk yıl kadar Türkiye Cumhuriyeti Elçiliği'nin eşiğini aşındırdıktan sonra, olumlu bir yanıt alamayacağını kesinlikle anlayınca gizlice çıktığı Türkiye'ye gene Laz İsmail'le birlikte gizlice girmeye karar verir. 1928 in Temmuz ayında sınırı geçerler. Hopa'da yakalandıklarında üstlerinde sahte pasaportlar vardır. Sınırı izinsiz, üstelik de sahte pasaportlarla geçmek suçuyla savcının karşısına çıkarılan iki arkadaş, yargılanmak üzere Rize'ye gönderilmeden önce Hopa Cezaevinde iki ay beklerler. Bu Nâzım Hikmet'in cezaevine ilk girişidir. Pasaportsuz sınır geçme suçunun cezası üç gün hapistir. Fazlasıyla içerde kaldıkları için serbest bırakılmaları gerekiyordur. Ama başka bir suçtan cezaları bulunup bulunmadığını araştırmak için yapılması gereken yazışmalar uzun süreceğinden, mevcutlu olarak Ankara'ya gönderilmelerine karar verilir. İstanbul'da çıkarıldıkları mahkeme, bütün suçlamaların birleştirilerek ele alınması için, iki arkadaşın Ankara'ya gönderilmelerine karar verir. 14 Ekim 1928 de Nâzım ile Laz İsmail, Ankara'ya gene bileklerinde kelepçeleri arkalarında jandarmalarıyla giderler. Hemen sorgulanıp tutuklanırlar. • IV. 1928 ANKARA AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, Nâzım Hikmet'in İstiklal Mahkemesi'nce verilip bağışlama yasasıyla kaldırılan 15 yıllık cezasına dayanak olan belgeleri ele alarak neredeyse yeni bir yargılama yapar. Sonuçta tutuklanma tarihlerine göre, onun da, Laz İsmail'in de, önceki sonraki, bağışlanmış bağışlanmamış bütün cezalardan kurtuldukları anlaşılır . Böylece, serbest bırakılmalarına, yüzlerine karşı, oy birliğiyle karar verilir, • V. 1931 İSTANBUL İKİNCİ ASLİYE CEZA MAHKEMESİ DAVASI Ankara'da, CHP Çevrelerinde, Nazım Hikmet'in 'sınıf edebiyatı' yaptığı, grevi öven şiirler yazdığı, buna karşın elini kolunu sallaya sallaya ortalarda dolaştığı konuşulur. Önce dedikodular, arkasından kovuşturma gelir. 1 Mayıs 1931 günü bir sivil polisin getirdiği çağrıyla, ertesi gün Sorgu Yargıçlığında sorgulanması yapılır. İçişleri Bakanlığı'nın emri doğrultusunda, ilk beş kitabındaki şiirlerinde 'bir zümrenin başka zümreler üzerinde hakimiyetini temin etmek gayesiyle halkı suça teşvik ettiği' savıyla mahkemeye verilir. 6 Mayıs 1931 Çarşamba günü saat 15'te, 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, Türk Ceza Yasası'nın 311. ve 312. maddelerine dayanarak yargılanmaya başlar. Yaptığı kararlı konuşmanın da etkisiyle aklanır. • VI. 1933 İSTANBUL AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI 6 ay 'Gece Gelen Telgraf' yayımlandıktan bir süre sonra iki dava birden açılır . Birinci dava, 5 Mart 1933'te, kitabı toplatan İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca, halkı rejim aleyhine kışkırtmaktan, sırasıyla şair Nâzım Hikmet'e, yayımcı Ahmet Halit Bey'e, basımevi sahibi Ali Bey'e karşı açılır. Ama şair Gece Gelen Telgraf toplandıktan iki hafta kadar sonra, 22 Mart 1933'te, gizli örgüt kurmak, üç kentte, İstanbul, Bursa, Adana'da, duvarlara devrim bildirileri yapıştırarak, kitapçıklar dağıtarak komünizm propagandası yapmaktan tutuklanarak bir süre İstanbul'da sorgulanır, arkasından yargılanmak üzere, 1 Haziran 1933'te, Bursa'ya gönderilir. Aslında İstanbul'da kapalı oturumlarla yürütülen Gece Gelen Telgraf davası daha sonuçlanmamıştır. Bu davanın duruşmalarında mahkeme salonuna basın bile alınmaz. Şairin beş kitabı için yargılanması sırasındaki izleyici çokluğu, aklanmasının uzun uzun alkışlanması unutulmamıştır. Nâzım Hikmet, Bursa'ya gönderildikten sonra yalnızca avukatının katılabildiği oturumlar, 29 Temmuz 1933'te, altı ay hapis cezasıyla sona erince, temyize başvurulur. VII. 1933 İSTANBUL ÜÇÜNCÜ ASLİYE CEZA MAHKEMESİ DAVASI 1 yıl İkinci davayı ise, 9 Mayıs 1933'te, Gece Gelen Telgraf'ta yer alan “Hiciv Vadisinde Bir Tecrübe-i Kalemiye" adlı yergide “kendisine ve pederine hakaret ettiği” gerekçesiyle Süreyya Paşa, Nâzım Hikmet'e karşı açar. Bursa'dan duruşmaya getirilen Nâzım Hikmet, yergiyi Serasker Rıza Paşa'yı düşünerek yazmadığını, sadece "hırsız serasker" dediğini, bunun Rıza Paşa olarak yorumlanmasına bir anlam veremediğini, aslında tarihe mal olmuş kişilerin yergi konusu yapılabileceğini, ama kendisinin yalnızca “istibdat devri"ni yermek amacını güttüğünü söyler. 27 Ağustos 1933'te mahkeme Nâzım Hikmet'i, Süreyya Paşa'nın babası Serasker Rıza Paşa'ya hakaret ettiği için 1 yıl hapse, 200 lira ağır para cezasına, davacıya 500 lira tazminat vermeye mahkûm eder. Avukat İrfan Emin Bey, 12 Eylül 1933'te gerekçeli kararı alınca temyize başvurur. 29 Ekim 1933'te, Türkiye Cumhuriyeti'nin onuncu kuruluş yılı dolayısıyla bir bağışlama yasasının çıkarılması, Nâzım Hikmeti, temyiz kararına gerek kalmadan, bu iki davada aldığı cezalardan kurtarır. VIII. 1933-1934 BURSA AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI Nâzım Hikmet, 22 Mart 1933'te, gizli örgüt kurmak, üç kentte, İstanbul, Bursa, Adana'da, komünizm propagandası yapmaktan tutuklanır, bir süre İstanbul'da sorgulanır, ama arkasından, yargılanmak üzere, 1 Haziran 1933'te, Bursa'ya gönderilir . 27 Ağustos 1933'te, Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde idam talebiyle başlayan dava, 31 Ocak 1934'te, şaire 5 yıl ağır hapis cezası verilmesiyle son bulur. Temyiz, verilen kararı bozsa da Bursa Ağır Ceza Mahkemesi 4 yıla indirerek hapis kararında direnir . Cumhuriyet'in onuncu yılında çıkarılmış olan bağışlama yasasıyla 4 yılın 3 yılı siliniyor, geriye bir yıl kalır . Oysa Nâzım Hikmet bir buçuk yıldır tutukludur. Böylece 6 ay alacaklı olarak, 12 Ağustos 1934'te, cezaevinden salıverilerek İstanbul'a gelir. IX. 1936-1937 İSTANBUL AĞIR CEZA MAHKEMESİ DAVASI Taksim'de yazarların, tiyatro oyuncularının sık sık uğradıkları bir kahve vardır. Nâzım Hikmet de birileriyle buluşmak istediği zaman oraya gider. 30 Aralık 1936 günü gene bir buluşma için gittiği bu kahvede, beklediği kişiler gelmeyince, şapkasını, gazetesini alarak dışarı çıkar, birkaç adım attıktan sonra da yanına Birinci Şube'den olduklarını söyleyen üç sivil polis sokulup kendisini Sirkeci'deki Sansaryan Hanı'na götürmek üzere emir aldıklarını söylerler. 1 Ocak 1937 günü gazetelerde komünistlik suçlamasıyla on üç kişinin tutuklandığı yazılır. Tutuklananlar arasında Nâzım Hikmet de vardır. Altı ay süren bu dava, 21 Haziran 1937'de bütün sanıkların aklanmasıyla sona erer. Ama Nâzım Hikmet şubat ayı ortalarında bazı sanıklarla birlikte serbest bırakılır, sonraki duruşmalarda tutuksuz olarak yer alır. X. 1938 HARP OKULU KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ DAVASI 15 yıl Ağustos 1937'de bir gün İpek Sineması'nda Nâzım Hikmet'in yanına bir Harp Okulu öğrencisi sokulur. Bu olayı şair mahkemede şöyle anlatır: “Bu genç beni sinema holünde görüp yanıma geldi. Kuleli'den beri yazılarımı okuduğunu, bana hayran olduğunu söyledi. (...) Okuldaki arkadaşlarının da beni sevdiklerini söyledi. O sırada ben bir davadan beraat ederek tahliye edilmiştim. Onu da gazetelerde okumuş olacak ki bana, Geçmiş olsun' dedi. Teşekkür ettim, başımdan savmak için, Hadi sana güle güle, içerde işim var, dedim. Gitmedi, bana, 'Nâzım Bey, ben polis filan değilim' dedi. "Sizin fikirlerinizi beğeniyorum, daha etraflı öğrenmek istiyorum, yararlanmak için.. Bu konuşmadan daha çok şüphelendim, holden ayrıldım, içeri girince polis müdüriyetine telefon ederek, resmi askeri elbise giydirip polisleri peşime düşürmemelerini söyledim. 'Benim bütün çalışmam ortada, herkesin gözü önünde, ' dedim." Konuştuğu Başkomiser Salih Tanyeri böyle bir şey yapmadıklarını söylese de, Nâzım Hikmet inanmayarak öfkeyle telefonu kapatır. Adı Ömer Deniz olan bu Harp Okulu öğrencisi dört ay kadar sonra, 3 Aralık 1937'de, bir Şeker Bayramı öncesi, bu kez Nişantaşı'ndaki Selçuk Apartmanı'na gelir. Nâzım Hikmet ile Piraye evde değillerdir. Kapıyı o günlerde onlarda kalan, ailenin emektarlarından yaşlı bir kadın açar. Daha sonra Piraye ile birlikte eve dönen Nâzım Hikmet, gencin Marx ve Engels ile ilgili sorularını cevaplamayıp onu gönderir. Bu gencin bir provokatör olduğuna kesinlikle inanıyordur. Nâzım Hikmet, 17 Ocak 1938 gecesi, Beyoğlu'nda, Celâlettin Ezine'nin evinde, Hilmi Ziya Ülken'le bir dergi tasarımı yaparlarken gözaltına alındıktan iki gün sonra tutuklanır. 29 Mart 1938 Salı günü saat 10'da, 'yüzde bin beş yüz' aklanması gerektiğine inandığı bir davada 15 yıla mahkûm olur. 28 Mayıs 1938'de Askeri Yargıtay Nâzım Hikmet'in cezasını onaylar. • XI. 1938 DONANMA KOMUTANLIĞI ASKERİ MAHKEMESİ DAVASI 28 yıl 4 ay Haziran ayı sonuna doğru Donanma Komutanlığı'ndan gelen görevliler Nâzım Hikmet'i alıp kelepçeli olarak Köprü Kadıköy İskelesi'nden bir motorla Adalar açığında bekleyen Erkin gemisine götürürler. Önce bir ayakyoluna, sonra sintine ambarına kapatılır. Yavuz gemisinde başlamış olan bir soruşturmaya
Devam
·
527 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.