“Dibi bilirim , diyor . En büyük kökümden bilirim onu:
Seni korkutur .
Ben korkmam oradan : ben oraya gittim .
Deniz mi içimde işittiğin ,
Onun doyumsuzlukları mı ?
Yoksa hiçbir şeyin sesi mi , şu senin deliliğin hani .
Bir gölgedir aşk.
Nasıl da yalan söyler ağlarsın ardından ,
Dinle : bu onun toynakları: alıp başını gitti , at gibi.
Sana zehirlerin sesini mi getirsem yoksa ?
Bu koca sessizlik , bu şimdi yağmur .
Bu da onun meyvesi : arsenik gibi , teneke beyazı.
Günbatımlarının mezaliminden canım öyle yandı ki,
Köklerime dek bir meşale gibi yanımlar içindeyim.
Dayanamaz kayıtsızlığa : Haykırmalıyım.
Ay , o da zalimdir : acımasızca
Sürükler beni , çorak çünkü .
Işınları biçer beni . Belki de yakaladım onu .
Bırakıyorum . Bırakıyorum gitsin , tükenmiş ışığı ,
Ah nasıl sahiplenir berbat düşlerin beni , nasıl da bahşeder .
Bir çığlık çömmüş içime .
Gece gece çırpıp kanatlarını , alır başını gider
Kancalarıyla , sevecek bir şey arar durur .
Geçip gidiyor , dağılıyor bulutlar .
Aşkın yüzleri mi bunlar , bu solgun bir daha ele geçmeyecekler ?
Bunlar için mi fesata saldım kalbimi ? “