Haritamı düşlerimle çizerdim Aliya.
Dümensiz geçerdim karşı yakasına hayallerimin.
Savaşlarımı şehit verdiysem
Sormam kanımın kilitlenen pıhtısına.
Yaprak düşer, ten sararır.
Sarayova'da ölüm hangi akşamdır?
Dünya bir istatistiktir Aliya.
Sonramızın önüne konulan soru işareti.
İşporta şiirler, sırsız aynalar
Ve yüzlerimizden içimize sürgün yalanlar.
Ömür geçiyor...
Bizse kırıntılarını topluyoruz kesip biçtiğimiz hayatın.
Hani ben bir Balkanlıydım,
Şahadet parmagını dünyanın gözüne batıran..
İnsandım Aliya.
İmzaladığım anlaşmaların tartışılmaz maddesi.
Çünkü inanmıştım.
Gölgemden daha ağırdım, saçlarım ağarmazdı.
İkon ve haçtan toz düşmezdi mihrabımdaki secde yerine
Ama bir tarafım balçıktı, hamdım.
Balçığı tevil ederdim helenistik önermelerle.
Her Müslüman insandır neyin öncülüğüydü çağın mabedinde?
Bir şükür eksikliğiydim ama bilmiyordum.
Çiğnenmiş lokmada çiğnendim.
Hemde ekmeğimin içine katık edilerek çiğnendim.
Tartışılmaz ihanetler kopyalandı sonra.
Göz bebeğime seğirten ağrıya.
Karabasan bir rüyadan dökülen çetnik bir tabirdim.
İnandırıldım.
İttihadçı fallar tuttum, remil attım, ebcede sığmıyordum.
Kaderime dipnot düşüldüğünde anladım,
Fetihlerimin nasıl işgal edildiğini.
Bilmiyor gibi yapıyordum Aliya.
Çünkü utanıyordum bildiğimden.
Sen geldin ve toplayıp münafıklığımızı yüzümüze vurdun.
Oysa ne güzel terketmiştik dedelerimizin sakal ağarttığı o demleri.
Hayamızı, öfkemizi ve Medine'de keçelere sardığımız tren gürültüsünü.
Bir ayetten iktibas edilmiş o yüzün var ya Aliya,
Asrın tablosu gibi yüreğime astığım o hüzünlü çehren.
O hilal var ya vahşetin ortasına diktiğin
Şimdi bir aşr-ı şerif gibi yankılanan o sesin,
Bosna'da, Kosova'da, İşkodra'da.
Var ya hani o Sarayova'nın somun kokan çarşısını sulayan ellerin.
Ben o elleri öpüyorum Aliya
Ve kalbimize diktiğin gülleri.