"Zümrütü çok sevdiğimi nereden bildin?" "Bilmiyordum," dedi Simon. "Bana gözlerini hatırlattığı için aldım."
"Gözlerim . . . " Daphne'nin gözleri kısılmış, başı yana eğilmiş, gülmesini bastırmaya çalışırcasına dudakları büzülmüştü.
"Simon, benim gözlerim kahverengi."
"Evet, hemen hemen kahverengi," diye düzeltti Simon.
Daphne, oturduğu yerde kaykılarak, biraz önce Simon'un yüzündeki morlukları görmek için kullandığı aynaya doğru döndü ve gözlerini kırpıştırdı. Sonunda, "Hayır," dedi. Sesinde, bir çocuğa sabırla ders anlatırmış gibi bir ifade vardı.
"Kesinlikle kahverengi." Simon uzanıp tek parmağıyla, Daphne'nin gözünün altına hafifçe dokundu. Kirpiklerinin hassas yumuşaklığı, elini okşuyordu. "Etrafı kahverengi değil," dedi.
Daphne'nin bakışı, biraz şüphe, biraz da umut doluydu.
Ardından, içini çekerek ayağa kalktı ve neşeli bir şekilde, "Ben kendim bakacağım," dedi.
Simon, onun aceleyle kalkıp aynaya doğru gidişini, mutlulukla izledi. Daphne, yüzünü aynaya yaklaştırmış, gözlerini açıp kapıyordu. Sonra, elleriyle gözlerinin kenarlarından tutarak, iyice açtı ve dikkatle aynaya baktı.
"Ah, Tanrım!" diye bağırdı. "Bunu hiç görmemiştim."