Gönderi

208 syf.
7/10 puan verdi
Bizim Ayhan
Ayhan’ı tanıyorum. Ya abartma demeyin. Tanıyorum, ciddiyim. Sizi buna ikna etmem zor olacak; çünkü Ayhan gibileri pek fazla sayıda insan tanımaz. Sadece kendi kemiklerini kırabilen Ayhan’dan bahsediyorum. Kimseyi kıramadığı için kırıla kırıla kırılmışlar piramidinin en dibine gömülen Ayhan’dan. İnsanlarla temastan korkan, gerekmemesine karşın her gün belirli bir plan ve nizam çerçevesinde yaşayan, ömrünün bu gidişle nereye varacağı konusunda düşünmek istemeyen, düşündüğü vakit ölmeyi arzulayabilen, arzuladığı zaman dehşete düşmeyen, düşmediği zaman suratına ölümcül bir durgunluk oturan Ayhan’dan. İşte bu Ayhan’ı tanıdığım için Pencereden’i okurken hiç yabancılık çekmedim. Cümleler akıp gitti. Yazarın ne kastettiğini anlamış gibi hissettim her cümlede. Ayhan’ı tanıyor olmak bana öyle bir cüret vermişti ki, yazara kimi yerlerde hayır Ayhan böyle yapmaz deme cesaretini bile gösterebildim. İşte bu kitap incelemesi de bu itirazlarımın bir sıralaması. Dedim ya, Ayhan’ı tanıyorum. Madem Ayhan’ı tanıdığımdan bahsettim, size biraz daha bahsedeyim ondan. Herkese siz diye hitap eden, kimseye güvenemeyen, bu yüzden de kibarlığı kendine zırh edinmiş biri Ayhan. O kadar yabancılaşma var ki Ayhan’da, roman birinci kişi bakış açısıyla değil de üçüncü kişi bakış açısıyla yazılmış. İsabetli bir tercih. Başka bir isabetli tercih ise, esas amacının Ayhan’ın paramparçalığını vurgulamak üzere olduğunu düşündüğüm biz vurgusu. Normalde bir tevazu belirtisidir kendisinden biz diye bahsetmek. Ama burada hiç de öyle olduğunu düşünmüyorum. Diyorum ya, tanıyorum Ayhan’ı. Romanımız Ayhan’ın İstanbul’da tek başına sürdürdüğü ve birbirinin aynı gibi olan günlerin birinden başlıyor. Düzenli bir hayat süren Ayhan, çalışmamasına rağmen sabah erkenden kalkıp bakkala uğruyor, kahvaltısını yapıyor ve sonra da her bir gün kendisini oyalayacak bir şeyler buluyor. İlginç bir alışkanlığı var Ayhan’ın, gazetelerin üçüncü sayfalarında çıkan intihar haberlerini topluyor. Durgun romana gizem katan unsurlardan biri oluyor bu haber toplamalar. Aynı zamanda konu intihar olduğu için, bir gerilim de katılmış oluyor. Sıradan bir utangaç olarak tahayyül ettiğiniz Ayhan’dan korkmaya başlıyorsunuz. Bu hafif gerilime eşlik eden ana hikâye ise olabildiğince düz. Romanı ilk yarısında okutturan esas faktör bu çıtkırıldım tabiatlı Ayhan’ın gündelik hayattaki hâlleri. Burada yazar Ayhan’ın kadınlarla olan iletişimlerini ön plana çıkarmış. İlk başlarda ortaya çıkan Nermin, Ayhan ile bir caz kulübünde tanışıyor. Bir saniye bir saniye, nasıl yani, Ayhan caz kulübüne mi gidiyor? Orada, o sosyalliğin zirvede olduğu ortamda mı bulunuyor? Tamam, tek başına bir masada oturduğunu, hep aynı içecekten içtiğini geçelim... Ayhan caz kulübüne mi gidiyor? Ben diyorum ya Ayhan’ı tanıyorum diye, tanıdığım Ayhan gitmez caz kulübüne. Oradaki muhtemel sosyal etkileşimlerden çekinir. Ama yazarımız göndermiş. Göndermiş ki orada Nermin yanına gelsin, onun acayip tabiatını okurun yerine sorgulasın. Ayhan da davranış ve cevaplarıyla kendini iyice belli etsin. Ama olmamış bence. Öte yandan yazara da hak veriyorum, bu karakteri açmak zor. Başka bir öte yandan ise yazar bu karakteri deşme mevzuunu Zeynep isimli karakterle çok daha başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmişken, Nermin’in varlığı sırıtıyor. Zeynep ile çamaşırhanede tanışıyor Ayhan, tanışmak için daha makul bir mekân. Zeynep Ayhan’ı seviyor, çünkü o üniversitedeki akranları gibi şen şakrak bir yaşam peşinde değil, derin sorular ve sorgulamaların peşinde. Ayhan’ı da öyle sanıyor Zeynep. Bir an Ayhan bile kendini öyle sanıyor hatta. Yine de Ayhan karakterine uygun şekilde hiçbir adım atmıyor; konuşmaları, sonraki karşılaşmaları hep Zeynep’in zorlamalarıyla oluyor. Olması gerektiği gibi. Roman ilerledikçe Ayhan’ın geçmişine ve yukarıda bahsi geçen gizem unsuruna odaklanıyoruz. Açıkçası gizemin ne olduğu ortaya çıktıktan sonra, romanın sonlarına doğru bu gizem doğrultusunda olanlar beni pek etkilemedi diyebilirim. Yine de bu unsuru, Ayhan’ı göz ardı edilesi bir sünepeden ötesine taşıdığı için gerekli buluyorum. Romanın ikinci yarısında Ayhan’ın geçmiş hikâyesine odaklanılıyor ve işte tanıdığım Ayhan bu demeye devam ediyorum. Zengin bir ailede büyümüş Ayhan, bu yüzden günümüz hikâyesinde çalışmıyormuş. Babası kaba saba bir adam, annesiyse içine ağlayan bir kadın. Kocası eşinin alerjisi olduğunu bilmesine rağmen onun mücevher takamamasına ileri geri laflar edebiliyor. Diğer zengin adamların eşleri davetlere şıkır şıkır katılırlar, karısı ise parlayamamaktadır. Karısı bunları duyunca içine ağlar. Ayhan ise donakalır. Bu denli pervasız bir insan karşısında hiçbir şey yapamayacağını hisseder ve içine kapanır. Bu açıdan Ayhan’ın ailesinden uzakta bir şehirde üniversite okuması Ayhan için iyi olmuş denebilir. Ancak üniversite ortamı siz kelimesinin çok daha az kullanıldığı bir ortam olunca Ayhan orada da zorlanmış, epey sırıtmış varlığıyla. Yazar potansiyeli olabilecek bir konu gibi dursa da Ayhan’ın üniversite hâllerine odaklanmıyor. Esas hikâye mezuniyet sonrası başlıyor ve yazılması muhtemel bir üniversite hâlleri trajedisinden/komedyasından daha iyi bence. Babası kendi büyük şirketinin başına Ayhan’ı geçirmek istemektedir; bu yüzden hemen onu şirkette çalıştırmaya başlar. Kaba saba bir baba ve herkese siz diye hitap eden oğul arasındaki çatışmaların ortaya çıkması için mükemmel bir fırsat. Yazar bu ortayı gole çevirmesini de bilmiş. Ayhan ofisinden çıkmaya o kadar çekinir ki yemeğini odasında yer örneğin. Kibar tavırlarını istismar etmek isteyen bir çalışanı kovmasını ister babası, kovamaz. Yapamaz Ayhan öyle şeyler. Tanıdığımdan yani, yoksa böyle emin konuşamam. Bu baba-oğul çatışması ilerleyedursun, bir yandan da romanın belki de en önemli odağı olan karaktere gelelim biz: Özlem. İnanması güç belki ama Ayhan’ın nişanlısı Özlem. Ayhan’ın Özlem ile tanışması görücü usulü gibi olur. Bu görücü usulü gibiliği tiye alan, Ayhan’a kıyasla çok daha salaş bir tabiatı olan bir karakterdir Özlem. Aslında Ayhan’ın onu sevmesi mümkün değildir; ama Ayhan Özlem’in kendisine olan ilgisini, Ayhan’ı o acayip haliyle kabul edebilişini ve sevişini sever. Hayır diyemeyen tabiatının etkisiyle bu ilişki devam etmiş denebilir ama bu çok sığ bir yorum olur kanaatindeyim. Ben Özlem’e evet diyecek Ayhan’ı tanıyorum çünkü. Ayhan’a evet diyecek Özlem’i tanıyor musun diye sorabilirsiniz. Ona da şunu demek isterim: Biz Ayhan’ın hayat hikâyesini nasıl ay şimdi bu durumda ne yapacak diye egzotik bir şey görme heyecanıyla okumuşsak, Özlem de Ayhan’ı öyle sevmiştir sanki. Mıncırılası tropik bir hayvandır belki Ayhan. Nişanlılık ve sonraki süreçler yazara tezatlar içeren manzaralar sunması açısından iyi bir fırsat olmuş. Ayhan’ın Özlem vesilesiyle girdiği yerler ve durumlar, baştaki Nermin ile olan süreçten çok daha mantıklı. Çünkü burada Ayhan’ı sürükleyen bir Özlem var. Bu olaylardan sonra nasıl olacak da Ayhan Özlem’den ayrılacak diye düşünüyoruz; ama ilginçtir ki yazar bu ayrılık sahnesini yazmıyor. Onun yerine, bu ayrılığı ima eden uzun iç diyaloglar mevcut. Hikâyenin gidişatına yakışan bir pus. Geçmiş hikâyesinin bu puslu sonuna günümüz hikâyesinde de hafif puslu bir son eşlik ediyor. Kitabın kapağını kapattığınızda hiçbir şey olmamış gibi hissediyorsunuz. Sahnede görünen tüfek patlamamış gibi. Ama buna içerlememek lazım. Ayhan’ı tanıdığımdan söylüyorum, Ayhanlar o tüfekleri ellerine alamazlar. Ateş edemezler, edesileri gelse de tutukluk yapar da tüfek yine ateş etmemiş olurlar. Kaderdir bu, alna ne yazıldıysa o gibidir. Ayhan’a da yazılan bu olmuş. İki yüz sayfa ederi bile olmamış bir roman. Sonunda bir şey olmayan; ama içinde bir sürü şey olan. Geleceğin Ayhanlarını Ayhanca bir kader sarmalına sürükleyecek o bunalım ve bunaltıları o müstakbel Ayhanlara aşılayacak olan bir roman. Ama belki de öyle olmaz. Belki de Ayhanlar bu muğlak akıbetlerini görür de ibret alırlar ve o tüfeği ellerine alırlar. Belki Allah izin verir de tüfek ateşlenir. O zaman deriz ki, romanın sonu müthiş değil miydi ya…
Pencereden
PenceredenGüray Süngü · İz Yayıncılık · 2018527 okunma
·
299 views
Gülsen Altın okurunun profil resmi
Şuan okuyorum. Biraz göz gezdirdim en güzel inceleme diyebilirim. Tebrik ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.