Gönderi

Düşündüm, BİR HAYAT NEDİR? Başlar ve biter, BİR HAYAT NEDİR? Acı ve tatlıdır, unutulur hepsi, BİR HAYAT NE­DİR? Emin olmasam da 'hayat bir iz bırakmaktır’ diyebili­rim. Mezar taşı bir iz sayılır mı, emin değilim. Razı olan için mezar taşı bir izdir. Ben razı değilim. Gerçi elimden ne gelir?
Sayfa 46 - can yayınları - 5.baskıKitabı okudu
·
950 views
armanc okurunun profil resmi
Günlerden bir gün küçük bir tırtıl dünyaya gelir. Bir takım zorluklarla bir yerden bir yere sürünerek gider. Bu tırtılımız, tırtıl olduğundan da memnun olduğu hayatının bir gününde sürünmekten yorulduğunda ve bunaldığında bir ağaca tırmanmaya karar verir. Yalnız tırmanacağı ağaç öyle sıradan ve basit bir ağaç değildir. Büyük, kocaman bir gövdeye sahip canlı yaprakları olan bu ağaca tırmanmaya başlar. Aynı zamanda bu ağaç, yıllarca altında oynadığı ve dinlendiği ağaçtır. Tırtıl ağaca tırmanır ama daha sonra kayıp yere düşer ve gitmek istediği yere gidemez. Fakat pes etmez ve çalışmaya devam eder. Yavaş yavaş sürünerek en sonunda tırmanmayı başarır. Daha sonra tüm vadiyi görebileceği bir dalın üzerine gelir. Buradan baktığında manzara gerçekten muazzamdır. Hayvanları pamuk gibi bulutarın gökyüzündeki dansını, maviyle dans eden harika bir deniz görür. Huzurlu ve derin bir nefes alır. Bulunduğu yerden etrafındakileri gözlemlemeye başlar. Hayatın kendisiyle değişime uğramayacak kadar güzel olduğunu düşünen tırtıl çok yorulmuştur. Her ne kadar hayatından memnun olsa da, başka bir şeylerin olmasının zamanının geldiğini hisseder gibidir. Tırtıl bir an yorulduğunu fark eder ve hayattaki kaderinin basit, sürüngen bir tırtıldan daha fazla olduğunu düşünerek derin bir uykuya dalar. Etrafında bir koza yapar. Orada başka bir varlık oluşması için yeterince uzun süre koruma sağlayabilecek bir kabuktur bu. Gözlerini açtığında hareket etmesine izin vermeyen ağır bir kabuğun içine sıkıştığını hisseder. Sırtında garip bir şeylerin olduğunu hisseder. Çaba sarf ederek mavi kanatlara benzeyen şeyleri hareket ettirir ve yaptığı koza kabuğu kırılır. Tırtıl artık bir tırtıl değil, harika mavi bir kelebek olmuştur. Fakat bir sorun vardır. Bizim tırtıl, şu ana kadar hayatını tırtıl olarak yaşadığı için, şu an tırtıl olmadığının farkına varamamıştır. Öyle garip hisseder ki mavi kelebek, kanatları olmasına rağmen, küçük bacaklarını kullanarak ağaca sürünerek gider. Büyük mavi kanatlarının ağırlığı altında ezildiğini hisseder. Bu gücünü tüketen bir ağırlıktır onun için. Mavi kelebek her zaman yaptığı gibi bacaklarını kullanarak hareket eder. Bir tırtıl olduğuna inandığı için tırtılmış gibi yaşamaya devam eder. Kelebeğe dönüşen tırtılın bu değişime karşı gösterdiği direnç, içinde bulunduğu psikolojiyi, zorluğu ve kendisini olmayan biriymiş gibi hissetmesini sürdürür. Fakat kanatları daha önceki çevikliğiyle hareket etmesine bir türlü izin vermez. “Tırtılın son dediği şeye,dünyanın geri kalanı kelebek der-Lao Tzu Hâlâ bir tırtıl olduğuna inanan ve hayatına tırtıl gibi devam eden kelebek, hayatının neden bu kadar zorlaştığını bir türlü anlamaz. Kanatlarının ağırlığını taşımaktan hem yorulmuş, hem de bıkmıştır. Değişime uğradığı dala tekrar geri dönmeye karar verir. Bu defa ağaca tırmanmaya çalışmak ve ilerlemek imkânsız denilecek kadar zordur onun için. Bir rüzgâr, beklenmedik bir şey onu bir şekilde geri iter. Hâlâ tırtıl olduğunu düşünen kelebek durur ve çok uzakta gibi görünen o dala bakar. Sonra umutsuzca ağlamaya başlar.. O esnada onun ağlamasına şahit olan, güzel ve beyaz bir kelebek yanına yaklaşır. Beyaz kelebek oturur ve bir süre hiçbir şey söylemeden mavi kelebeğe bakar. Mavi kelebeğin ağlaması geçince beyaz kelebek şöyle der: - Ne oldu? + O dala tırmanamadım. Önceden zor olmasına rağmen yapabiliyordum. - O dala tırmanamasan da belki uçabilirsin. Fakat bizim mavi kelebek hâlâ tırtıl olduğunu düşündüğü için beyaz kelebeğin söylediklerine tuhaf tuhaf bakar. Sonra kendine, büyük ve ağır kanatlarına bakar. Kabuğundan çıktığı gün olduğu gibi, onları sertçe hareket ettirir ve açar. Kanatları çok büyüktür ve bir o kadar da güzeldir. Mavi, o kadar yoğundur ki, tırtıl bir anda kanatlarından korkar. Onları tekrar hızlı bir şekilde kapatır. Beyaz kelebek oturduğu yerden kalkar ve bir an mavi kelebeğe: “Kanatlarını kullanmadığın için bacaklarını çok yıpratmışsın ne yazık ki” der. Kendi kanatlarını açıp zariflikle uçar. Mavi kelebek, beyaz kelebeğin her hareketini şaşkın bakışlarla izler ve beyaz kelebeğin söyledikleri üzerine iyice düşünür. O anda artık bir tırtıl olmadığını, belki de bu ağır kanatların kendisine faydalı olabileceğini anlamaya başlar. Mavi kelebek kanatlarını tekrar açar ve bu kez onları açık tutar. Gözlerini kapatır ve onları okşayan rüzgârı hisseder. Bu kanatların artık kendisinin bir parçası olduğunu kavrar. Artık bir tırtıl olmadığını ve hayatını sürünerek devam ettiremeyeceğini anlar. Tekniğinin mükemmel olmamasına rağmen uçmanın, bacaklarım yerde sürüklemekten daha kolay olduğunu anlar. Uçma korkusunun gerçekte kim olduğunu kabul etmesine izin vermediğini, aslında tırtıl hâlinden mavi kelebeğe dönüştüğünü keşfeder. Bu dönüşüm hikâyesinin kahramanı, büyük, güzel ve mavi kanatlara sahiptir artık. En açık gökyüzü renginden, en derin suların mavisine kadar birçok farklı tondaki maviye sahip kanatları vardır. Ne güzel söylemiş Bilal Civelek: “Kelebeğin uçuşuna gıpta edenler, kozadaki çilesini görmezden gelir. Kelebeği güzellikle taçlandıran çektiği çiledir.” Bu hikâyeden almamız gereken ders, değişimi kabullenmeli-yiz. Geçmişimize takılı kalmamalıyız. Devamlı değişen, gelişen, kendini yenileyen dinamik bir dünyada yaşıyoruz. Hayatta çoğu zaman değişim kapımızı çalar. Biz kendimizi değişime ayak uyduracak kadar güçlü hissetsek de, bunu kabul etmez, kapıyı açmayız. Çünkü değişmekten ve eskisi gibi olamamaktan korkarız. Bu korku yersiz ve gereksizdir. Kendine Hoş Geldin, Miraç Çağrı Aktaş
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.