Gönderi

saate uymuyor içimdeki zaman...
Tan vaktiydi balkonaynı ve değişken çıktığımda, ürperdim esintisiyle denizin; komşu bahçedeki çam mı uzanıyordu gövdeme, ben mi sarkıyordum yüzyıllık köklere? Geceydi belki de saate uymuyor içimdeki zaman, birkaç mekândayım aynı anda: hem dipsiz bir uçuruma bakıyorum hem dolaşıyorum bir cami avlusunda Kanmadım, sonsuzdu açlığım. Gittiğim kentlerden bilmeceler ve gizler taşıdım odama; kurguladım ve yapıbozuma uğrattım sarayların, ören yerlerinin mağaraların efsanelerini. Unuttum hepsini gündelik öykülerin. Yuvamdı kuytuluklar, daha da sindim, fal taşı kesildim dehşet sarınca sokakları. Görülebilecek yine de ardımda bıraktığım birkaç sapan izi. “Gece çağı dünyanın” demişti Heidegger. O çağ olgunlaştırdı siyahî harflerimi. Doluyum tüm kıtaların anılarıyla, ne çok aşk içimde, ne çok cinayet Göçebe biri olayım istedim, girdapsı öyküler görülmedik deniz haritaları çöl yolları okunsun istedim kırışmış yüzümde. Yine de yerleşik biriydim çıktığım yolculuklarda; döneceğim günü ve yeri bildim daha hareket ettiğim anda. Konakladığım köy evlerinin, göçer çadırlarının, kaçakçıların siluetlerini yığdım odama; söylentileri ve saymacalıkları biriktirdim. Değişik atlaslar seyahatnameler, tarihler yanı başımda açılmış duruyorlar. Kördü Homeros, Herodotos gezgin; kim biliyor hangisinin anlattığı savaş daha doğru, betimlediği ülke gerçekte olduğu gibi? Atalar ve torunlar farklı yazıp yorumluyor öyküleri. Yeryüzü gibi katmansı zaman da simge ve imge fosillerine rastlıyor bir kıtadan ötekine her insan; fark ediyor bakarken kararan suya yenmeyen balık ve inek Kutsaldan söz ediyor dillerde korkularda ve düşlerde henüz görülmemiş. Anlaşılıyor durulup yaşlandıkça, zaman, şeyler ve olgular aynı ve değişken tefsirle şerh arasında.
·
79 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.