Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

61 syf.
10/10 puan verdi
Çooox, çooox gözəl bir kitab idii... ALACAK Yol kenarındaki Yağmur mazgallarını Kumbara sanıp Harçlığımı atardım Bu yüzden en çok Denizden alacaklıyım GİDERKEN Bilerek mi yanına Almadın giderken Başının yastıkta Bıraktığı Çukuru Güveniyordum Oysa ben sevgimize Vapur iskelesi Ya da tren istasyonundaki Saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi Bir de annem terketmişti Ki göbeğimde durur Onun yokluğundan Bana kalan Çukur LEBLEBİ Nasıl ayrılır Ürkeklik Ayakları ilk kez Bir mısır tarlasına Değen kargadan Ne zaman Karar verir rüzgar Fırıldakla oynamayı bırakıp Kızların eteklerini uçuşturmaya Ne yazar Anı defterine Kuru bir tarlaya İlk düşen Yağmur damlacığı Akıllı çocuğun Bilgisayarıdır leblebi Siz hiç anlamadınız mı Leb denmeden Bir şeyleri... AYNA OYUNU Mahalledeki en güzel kızın Duvara aynasından Yansıttığı ışığı Nedendir bilmem Hep ben yakalardım Onca çocuğun Elleri arasından AİLE BOYU Ezilmiş bir çocukluk benimkisi Bir iskelenin Vapurlarının yanaştığı yüzüne asılıdır Üç tekerlekli bisikletimin Lastikleri Annesiz büyüdüm çünkü Yani serçeydim Kar üstündeki Ve arka bahçesinde Kasabın beslediği kuzu Dudaklarımı, işte bu yüzden Aile boyu Bir şişeye değdirip İçmeyi severim Gazozu LİMAN Sıralanmış saksılar vardı limana bakan Penceremizin önünde Ve çiçekler arkasında Ekmek kırıntıları serpen Martı yüzlü Bir anne Terasta toplanan kadınlar Limandaki beyaz geminin Işıkları yanınca Dedikodusunu yapmayı unuturlardı Tam o saatlerde sokaktan geçen Yazlık sinemadaki Biletçi kızın Annesinin dizleri dibinden Hiç ayrılmayan Uslu bir çocuk gibidir Limandaki deniz Ama sokağa çıkıp Dalga olmak geçer Yüreğinden AT KOKUSU Son evi gösterin bana İstanbul'da Vapur sesinin duyulduğu Ki kapısını çalıp Söyleyeyim içindekilere Daha çok kedi yavrusu ezilsin diye Eski iskeleleri Sahil yoluyla ayırdıklarını Denizden Karşılığında ben de size Kanaryası olup Kuaför salonuna dönüşmeyen Kaç mahalle berberinin Kaldığını söylerim Ya da kaç fötr şapkanın Tutsak olduğunu Köhne bir konağın Askısında Kaç faytoncunun Artık taksicilik yaptığını da bilirim Ama söylemem Onu da siz bulun Dikiz aynasına takılı boncuklardaki At kokusundan MADALYA Bayram yerinde canlandırılırken Kentin kurtuluşu Ayakları kesilen gazi Koltuk deyneklerini Bırakamadığı için alkışlamadığında İnandırır herkesi Ölü askerlerin ceplerinden Topladıkları kanlı fotoğrafları Barış toplantılarında Sinema önündeki çocuklar gibi Birbirleriylen asıl değiştirdiklerini Bilir generallerin Kaç askeri Kendisine özendirdiğini de saymıştır Savaşın tam ortasında Kuyruğunu bırakıp Kum torbaları arasından Evine kaçarken kertenkelenin Bayram yerinde canlandırılırken Kentin kurtuluşu Ayakları kesilen gazi Hiç düşünmeden Değişir madalyasını Çorap kokusuna ÖLÜ ASKER (Zeynep ve Derviş'e…) Nasıl da çok istemiştim Savaşa gitmeden Sevgilimle evlenmeyi Ama nereden bilebilirdim Ki silahın Demirine çarpıp Saklandığım yeri belli edeceğini Parmağımdaki yüzüğün... NAFTALİN Eksik olan Bir yanı vardı aşkımızın Bir filminde Üç beş figüran dövüp Ata binmemesi Gibi Cüneyt Arkın'ın Haberin olsun Vermedim eskiciye Yırtık ayakkabılarımı Nasıl ayrılırım ki onlardan Kapınızın önünde Az mı çıkarıp Giymiştim Naftalinledim bende kalan yün kazağını Söylemiş miydim size Naftalin Ki güvelere karşı kullandığı Kimyasal silahıdır Anıların SANA YAKIN Bir dostun sıcaklığına Öylesine Yaslamak istiyorum ki başımı Ya omzunu uzat sevgilim Ya da telleri kopuk Bir kemanı Kanadının altına sığınacak Bir kuş araya, Eskimiş saçak gibiyim sensiz Yada bütün balinaların Kıyıya vurup İntihar ettiği Bir deniz Bir hitit çanağıyım Toprağa gömülü Ve sen İlk kazısını yapan Bir arkeolog ürkekliğiyle Ellerinin arasına Al beni Tek dileğimdir çünkü benim Sana yakın bir Sunay Akın DÜĞME Gözyaşları içinde Birkaç dakika aradı Kürtaj masasından kalkarken Takılıp kopan Düğmesini YALNIZLIK Şemsiye yapımcıları Islanmaktan Tek kişiyi koruyacak genişlikte Kesince kumaşları Yağmur değil Yalnızlıktır yağan Daha da hüzünlendirir her gece Kentin sokaklarını Bekçinin nefesiyle Düdüğün içinde dönen Nohut taneciğinin Yalnızlığı Ne çok sevinirim bilseniz Bir yılan Mezarıma girerde Göğüs kafesimin kemikleri içinde Kış uykusuna Yatarsa ŞAMANDIRA Hayırsız oğluyum babamın Hiç büyümeyen Hala Topkapı'ya doğru uzanır Kimsecikler görmeden Hınzır bir çocuk gibi Kapısını çalıp Kaçarım İstanbul'un Hayırsız oğluyum babamın Ticareti sevmeyen Para için koşturulan Yarış atlarının terlerini Bir akvaryumda toplar İçinde denizatı Beslerim Hayırsız oğluyum babamın Yollarda dalgın yürüyen Ama adliyenin çöplüğünde Bulduğu dolmakalemi Çocuklarına getirmek için Ortasından yapıştıran temizlik işçisi Kaçmaz gözlerimden Hayırsız oğluyum babamın Bir parka Dikilirse bir gün şairlerin heykelleri Benim yerim boş kalsın Ve payıma Hayırsız ada açıklarına Bir şamandıra bırakın REÇEL Gülemedim ki hiç Hasta yatağının başucunda Haberi bu yüzden Yoktur annemin Sol yanağımdaki Gamzeden Komodinin üstündeki İlaçların sayısı arttıkça Kutularından yaptığım Gökdelenin uzamasına Sevinirdim Ve bilmezdim Annemin yaşantısındaki Renkliliğin yalnızca Raflarda dizili Kavanozların içindeki Reçeller olduğunu İSKELE İskelenin altına Sığınan deniz Bırak artık saklanmayı Savaş gemileri Çoktan geçip Gitti
Antik Acılar
Antik AcılarSunay Akın · Çınar Yayınları · 20052,905 okunma
·
182 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.